▶︎ on sekizinci bölüm.

176 68 31
                                    

6 yıl sonra.

Herkes gitti, hepsi öldü. Üstünden yıllar geçti ancak ölen tek şey insanlar değildi, bedenimde bir parça da ölmüştü sanki. Varlığından haberim dahi olmayan bir uzvum işlevini yitirmişti.

Yine soğuk bir akşam, ve yine havanın kapalı olmasını umursamadan yıldızları seyreden bir genç.

Ailesini, arkadaşlarını ve evini kaybedeli 6 yıl olmuştu. Belki milyonda bir, hatta imkansız olan bir olay yaşamıştı, bunun sonucunda ise çevresindeki herkes, kendisi hariç herkes gitmişti.

İtomori yok olalı yıllar geçmişti. Kendisi ise itfaiye ekipleri tarafından asfaltta baygın olarak bulunmuştu. Bazen 'keşke beni de yanlarında görürseydiler' diyordu kendi kendine. Bu adil değildi, diğer herkes ölmüşken kendisinin hayatta olması adil değildi.

Ailesini kaybettikten sonra reşit olmadığı için 1 yıl boyunca yetiştirme yurdunda kalmıştı Jisung. Ardından 18 yaşına bastığında yurttan ayrılmak zorunda kalmıştı. Üniversite sınavına katılmış, hatta gayet iyi bir üniversite kazanmıştı, ancak ilk senesi çalışmak ve geleceği için birikim yapmak istemişti. Yurttan ayrıldığı ilk sene hiç yaşamadığı zorlukları tecrübe etmişti. Geçim sıkıntısı, üniversitesi sınavı için hazırlık sırasında yarı zamanlı işte çalışmak gibi problemleri olmuştu. Ancak her daim kendine pes etmemesi gerektiğini hatırlatmış, sorun ne kadar büyük olursa olsun üstesinden gelmeye çalışmıştı.

İlk yılını ertelediği üniversiteye gitmek yerine, sonraki sene kendine daha uygun bir üniversite bulmuş ve 4 yıllık bir eğitim sürecinde grafik tasarım bölümünden mezun olmuştu. Genel olarak evde, mass başı çalışıyor olsa da hâlinden memnundu.

Kazadan bu yana hissettiği tek şey ise yıllardır bir şeyi, birini arıyor olmasıydı. Bu duguya kendi de anlam veremiyordu. Her zaman bir yanı eksikmiş gibi hissediyordu. Sanki önceden hayatında olan biri kendine dair her şeyi yok edip gitmiş gibiydi.

Hava git gide soğuyordu, Tokyo kışı ağır atlatıyordu bu sene. Yüzüne vuran rüzgar her ne kadar hoşuna gitse de içinin titremesine sebep oluyordu Jisung'un.

Gözleri karanlığa alışmaya çalışıyordu. 7 katlı bir binanın 5. katında oturuyordu, bu yüzden hava şartları daha net hissediliyordu oturduğu balkondan. Birkaç dakika sessizce esen rüzgarın sesini dinledi; eşyalara çarpma sesi, boruların arasından geçerken çıkardığı ses, yüksek binalara çarparak çıkardığı yankı... Rahatlatıcı bir melodi gibiydi bunlar ona göre.

Gözlerini kapatıp rahatlatıcı sesin tadını çıkardı. Ardından ise burnunun ucuna değen kar tanesi ile göz kapaklarını araladı. Yılın ilk karı yağıyordu. Ve şansına buna tanık olabilmişti Jisung.

Üşüteceğini hatta fazla soğuktan hasta olacağını biliyordu, ancak bu ânı kaçıramazdı. Yaslandığı parmaklıklardan uzaklaşıp üstüne bir şey almak için içeriye gitti. Biraz sonra ince bir battaniye ile tekrar yerini almıştı.

İlk kez karın bu kadar yoğun yağdığını görüyordu. Küçükken bir arkadaşı ona 'bütün kar taneleri farklı şekildedir' demişti. Çocukken bu konu pek ilgisini çekmemiş olsa da şimdi daha iyi anlıyordu. Hepsi birbirinden farklıydı, hepsinin kendine özgü şekilleri vardı. Tıpkı insanlar gibi, hepsi kendine özgü, hepsinden sadece bir tane var.

Yağan karı izledi öylece. Tâ ki hapşırmaya başlayana kadar. Soğuktan kızarmış olan burnunu çekerek parmaklardan uzaklaştı. Hasta olmak şu anlık işine yaramazdı.

Gece lambasını açarak, yarısına kadar katlanmış yorganın içine oturdu. Sırtını yatak başlığına yaslayıp, yanındaki komodinin üzerinde duran okuma kitabını aldı. Şu son 6 yılda edindiği en büyük alışkanlık kitap okumak olabilirdi. Bazen kendini fazla kaptırır, saatlerce hareket etmeden kitap okurdu. Gerçeklikten uzak olmak kendini iyi hissettiriyordu Jisung'a.

Henüz sabah başladığı kitabın kapağında göz gezdirdi bir süre. Kütüphaneye fazla sık gitmezdi ancak gittiğinde de bir aylık okuyacağı kadar kitap almadan eve dönmezdi. Şimdi ise henüz birkaç bölümünü okuduğu kitabın ismiyle bakışıyordu. 'Veronika Ölmek İstiyor' okuduğu kadarıyla güzel bir kitaptı. Genç kızın intihar girişiminin başarısız olması işine yaramış görünüyordu.

Gözleri kapaktan, kitabı tutan eline kaydı. Utanmadan önce hatırladığı son şey elinde yazan 'seni seviyorum' yazısıydı. Kim tarafından yazıldığı ise silik bir anından ibaretti.

6 yıl önce yaşadığı olaylar Jisung için çok garipti. Bir şeyler olmuştu ancak olan şeylerin hiçbirini hatırlamıyordu, eline bu yazıyı kimin yazdığını bile...

Ama asla aklından çıkaramadığı bir şey vardı, bir çift göz. Hayatı boyuca o gözleri aramıştı, ancak o kadar güzel gözlere sahip bir insan çıkmamıştı karşısına. Belki de zihni onunla oyun oynuyordu, kim bilir?

Bakışlarını elinden indirip tekrar kitabı yöneltti. Kaldığı sayfayı bulup okumaya devam etti. Bir süre sonra gözleri ağırlaşıp, bilinci kararmaya başladığında uyuma vaktinin geldiğini düşünüp kaldığı yere bir işaret bıraktı. Ardından kitabı tekrar komodinin üzerine koyup, bedenini oturur pozisyondan çıkardı. Uzandığı yatak, cama çarpan rüzgarın sesi ve odadaki loş ışık sayesinde uykuya dalması fazla uzun sürmemişti.

Gözlerini kapatıp, uykunun bedenini ele geçirmesini bekledi. Zihni karanlığa boğulmadan önce ise ağzından bir kelime, bir isim çıkmıştı. İstemsiz söylediği bu isim ise Jisung için birçok şeyin açıklamasıydı. Minho...

-&-
tekrardan selam genctik!
nasil gidiyor hayat? sahsen benim cok garip gidiyor, nedeni ise ust uste uc gun boyunca duzenli bolum atmam!!
benden beklenmedik seyler :P
neyse neyse fazla uzatmayacagim,
simdi soyle ki buyuk ihtimal 19. bolum final ancak birbirlerini bulduklari anda fic bitsin istemiyorum, biraz vakit gecirsinler istiyorum.
bu yuzden bu karari size birakiyorum:

1) sonraki bolum birbirlerini bulacaklar ve kucuk bir sohpetin ardindan tam ayarinda bir final yazacagim

2) 20. bolumu ozel bolum gibi bir sey haline getirecegim ama ficin devami olacak ve o bolumde yasadiklari tatli birkac ani olacak

secim sizin!! oy ve yorum yapmayi unutmayin!! seviyorum sizi mwahh!!

your name 𝜗𝜚 minsung. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin