Eve geldiğimden beri kafam karışıyor ve zihnim bulanıyordu. Minho'nun yapmak istediği şeyi anlamıyor ve dediklerini anlamlandıramıyordum.
Bu gün ki tavırları ve sözleri tuhaftı. Neticesinde artık bir sevgilisi vardı. Benim olmazdı, zaten benim de değildi. Sevgim yeterli gelmemiş başkalarında aramıştı, şimdi ise bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Çalan kapının sesi ile gerginliğim artmış ve endişeden midem bulanır hale gelmişti.
"Hoş geldin Min."
"Hoşbuldum Jis."
Uzun süredir kullanmadığımız hitaplar eşliğinde mutfaktaki tezgahtan ayrı mermer kısıma geçerken tuhaf bir muhabbet dönüyordu.
"Jisung."
"Hm?"
"Yeosang ile aranızda ne var?"
"Ne?"
"Yeosang diyorum aranızda ne var?"
"Arkadaşlık var aramızda Minho. Ne olabilir başka, delirdin mi gece gece?"
"Ne biliyim çok yakındınız bu gün, pek iyi hissettirmedi."
"Evet yakınız ama arkadaş olarak, kahve?"
"Olur."
Isıtıcıya koyduğum suyun kaynamasını beklerken aklımın karışmasına sebep olan sözleri beynimin içinde tekrar ediyordu.
"Kalk, kanepeye geçelim."
Peşimden gelen Minho ile kanepeye çekmiş yan yana tavana bakıyorduk.
"Jisung."
Kafamı kaldırıp ona bakmıştım.
"Birazdan yapacağım şey için bana kızma, tamam mı?"
Ne olduğunu anlayamadan dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcak dudaklar ve suratımdaki eller ile çarpılmış gibi olmuştum.
Son gücüm ile ittirmiştim.
"Ne yapıyorsun ya?"
"Jisung."
"Ne Jisung, neden yaptın?"
"Ben sadece."
"Bak Minho tartışmak için hiç gücüm yok tamam mı? Bir kere anlatacağım, sonra kapatacağız ve bitecek. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmiyorum ama yapmamalısın tamam mı? Şu an değil, bir erkek arkadaşın varken değil. Neyin hevesine ya da neye kapıldıysan ben onu bir parçası olmak istemiyorum."
"Jisung ben bilmiyorum."
"Senin için bir seçeneğim dimi?"
"Ne?"
"Diğerinden sıkılınca geri dönebileceğin bir seçenek."
"Hayır, değilsin."
"Ya Hongjoong, o bilse ne kadar üzülür bir düşünür müsün?"
"Özür dilerim."
"Minho."
"Efendim."
"Bir daha başkasını öptüğün dudaklar ile beni öpme tamam mı? Çünkü çok değersiz hissettiriyor. Şimdi kalkıp gidiyorsun ve Hongjoong ile vakit geçiriyorsun."
"Neden? Seninle kalmak istiyorum."
"Benimle kalamazsın. Şimdi gidiyorsun ve güzelce sevgilin ile film izliyorsun ne yapıyorsan, yemeğe falan çıkar bir şeyler yap işte."
"Jisung."
"Jisung misung yok, kalk hadi."
Ayağı kalktığında kendimi ağlamamak için zor durduruyordum. Kapıya geldiğimiz de onu kendi ellerimle yolluyordum.
Sevdiğim adamı bir başkasının ellerine yolluyordum.
"Jisung sarılabilir miyiz?"
"Tamam."
Boynuma sarılan Minho'ya kollarımı geri saramamıştım. Şu yaşadığımız her an için ondan nefret etmiştim. Bana hissettirdiği her kötü an için. En çokta beni ikici kişi yaptığı için nefret etmiştim.
"Hadi git. Giderken de kiraz şarabı al, Hong seviyormuş bu gün öğrendim."
"Kiraz şarabı seven Hong değil Jisung, sensin."
"Her neyse git işte, tadı güzel o da sever."
"Görüşürüz Jisung."
"Görüşürüz Minho, iyi eğlenceler."
Bunu derken sol gözümden düşen yaşa engel olamamıştım ve kahretsin ki fark etmişti. İçeri girip kapıyı kapattığımda kendimi yere bırakmıştım.
Hayatta her şey istediğimiz gibi olmazdı sonuçta dimi? Bazen nefret ettiğimiz her şey bizimle yaşar, bazende nefret ettiğimiz şeyleri yaşarız. Yaşamaktan nefret ettiğimiz anlar bile vardır, kaybolmak istediğimiz.
Şu anda yaşamak istemediğim anlardan biriydi. Yaklaşık on dakika önce Minho'nun dudakları benim dudaklarım üzerindeydi fakat bu iyi hissettirmemişti. Onun dudakları, benim dudaklarım bir felaketten başka bir şey yaratmamıştı.
