Tanrı seni kurtaramaz Han Jisung

30 6 3
                                    


"Kalkın bakayım kalkın."

Gelen sesin kime ait olduğunu bile ayırt edemiyordum. Hafif dikildiğimde açık balkon kapısını, balkondaki şişeleri, yanındaki boş tabakları, kanepede sızan Changbin'i ve başımızda dikilen Minho'yu görünce ne olduğunu anlamıştım.

"Min, senin burada ne işin var?"

"Ne işim mi var? Dün o kadar aradım ikinizi, açmadınız. Meraklanıp gelmiştim. Gelmez olaydım yordunuz beni."

"Ne yaptık ki?"

"Ağzınızla mı içiyorsunuz yoksa götünüzle mi belli değil. Neyse elini yüzünü yıka kahvaltıya gel hadi. Ha bir de Chang'ı uyandır."

"Tamam Minmin."

Hala onu ne konuda yorduğumuzu anlamamıştım ama sanırım gece burada kalmıştı.

Biraz daha düşündüğümde öpücük olayı gelmişti aklıma. Kendi kendime söyleniyordum.

"Tanrım, Tanrım lütfen yanlış hatırlıyor olayım. Lütfen lütfen."

Arkadan gelen ses ile ürkmüştüm.

"Tanrıya dua edeceğine hızlıca sofraya gel Chang'da kalktı. Tanrı seni kurtaramaz Han Jisung gel buraya."

İşte ciddi anlamda boka batmıştım.  Yavaş yavaş kahvaltı masasına yürürken endişeliyim.

"Şimdi size 3 sorum var. Bir siz iki salak neden bu kadar dağıtana kadar içtiniz? Hemen cevaplayın."

Chang hemen savunmaya geçmişti.

"Aslında biraz içecektik, dozu kaçtı. Hem çok birşey yapmadık."

Minho iyice karşımızda sinir küpüne çıkıyordu.

"İki içiyorsunuz neden haber vermiyorsunuz ve telefonlarınız niye kapalı? Hemen cevap verin."

"Biz konuşurken kapanmış. Benim telefonumdan müzik açıktı. Chang'da uzak yerden geldiği için şarjı azdı, bitmiş hiçte haberimiz yok."

"Üç aranızda birşey geçmedi değil mi? Hemen cevap verin."

"Ne alaka. Biz sadece oturduk. Niye bunu soruyorsun?"

"Geldiğimde üstünüz yoktuda ondan."

"Sıcaktır ondan çıkarmışızdır."

"Her neyse. Sung seninle sonra konuşacağız. Kahvaltıdan sonra özel. Sende kaçma Chang seninlede ayrı."

Minho ikimizi karşısına almış azarlamıştı. Benimle kesinlikle öpücük mevzusunu konuşacaktı.

"Minho bizde birşey sorabilir miyiz?"

"Sorun bakalım."

Bir sessizlik olmuştu. Chang yemeği bırakmış, Minho gözlerini bana çevirmişti. Odaklar benim üzerimdeydi.

"Biz seni dün nasıl yorduk?"

Minho anlatmaya başlamıştı.

"İlk önce merak ettirdiniz, endişelendim. Sonra geldiğimde Chang balkonda sızmıştı içeri taşıdım. Senin üstün yoktu seni giydirdim. Sonra uyandınız sarhoş kafa ile. En azından Chang'ın kısa sürdü. Bıcır bıcır konuştun Hanji."

Kafamı önüme eğmiştim. Afferim Sung birkez daha kendini rezil etmiştin.

"Özür dilerim. Başını ağrıttım."

"Başımı ağrımadın. Aksine tatlıydın, güzel şeyler söyledin. Ayıkken söylemeyeceğin şeyler. Banada güzel video çıktı. Yoruldum dedim eğlenmedim demedim."

"Minho ne söyledim. Off salak salak konuşmuşumdur. Sil onları sen. Lütfen Minho. Rezilsin Hanji."

Sandalyede dizlerimi kendime çekip, kafamı dizlerimin arasına gömmüştüm. Utanç seviyem sinyal veriyordu.

"Yoo silmeyeceğim. Hep saklayacağım. Bir daha söylemezsin sen. Onlar bende gizli. Sadece bana özel."

Cidden ne demiş olabilirdim ki? Bu düşüncelerim ile kahvaltıya devam ederken bir süre sonra kahvaltı bitmişti.

"Chang sen mutfağı topla biz bir konuşalım sonrada Sung evi toplarkende biz konuşuruz."

"Bana mı kaldı şimdi?"

"Evet sana kaldı. Var mı itirazın?"

"Yok Minho yok. Gidin ne konuşuyorsanız konuşun."

StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin