Minho'nun ağzından
Biz hızlıca yanlarına giderken çoktan tartışmaya baslamışlardı. Felix bir şeyler soruyor, kızlarda cevaplıyorlardı.
Hongjoong parmaklarını esnetmiş ve konuşmaya başlamıştı.
"Şimdi, siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"
"Ne yapıyormuşuz?"
"Ağzınızdan çıkanlar bize hiç hoş gelmedi."
"Bu bizi ilgilendirmiyor, sevgilin mi kocan mı? Sana ne?"
"Evet sevgilim. O uzun boylu dediğin yarım saattir gözlerinin çekikliğini övdüğün benim sevgilim."
"Sende elinden tutsaydın bırakmasaydın sevgilini. Şeker gibi çocuk hemen kapabilirler."
"Ya."
Hongjoong daha da sinirleniyordu. Başta en sakin olan oyken şu an yerinde deliriyordu.
"Evet senin sevgilinse, madem çok istiyorsan öylece ortaya koymasaydın alırlar bak."
"Sana mı soracağım ne yapacağımı?"
"İster sor ister sorma, elinden giderse ağlama sonra yerden bitme."
"Bana mı dedi onu?"
Felix onu sakinleştirmeye çalışırken laf onlarada sıçramıştı.
"Biriniz yerden bitme hatta hepiniz her neyse, bir yerden bitme, bir çakma sarı bir de kızıl şeytan. Nasıl kaptınız bunları?"
"Bana bak çakma sarı sana denir, önce git düzgün giyinmeyi öğren. Hem seni ilgilendirmiyor sevgilimi nasıl ikna ettiğim. Sen önce gözüne hakim ol."
"Sende, sizde elinizdekine sahip çıkın."
"Yok ben dayanamıyorum."
Mingi, Hongjoong'u omzuna atmış götürüyordu. Yoksa birazdan ortalığı dağıtıcaktı. Kucağında tepinirken Mingi ciddi kalamamış gülüyordu.
"Gülmesene pislik herif, hoşuna gidiyor dimi? İndir beni sinirliyim zaten."
"Ha ha indiriyim de harca kızları dimi?"
"Sanane Mimgi ister döverim ister elimde kalır. Sana mı kaldı elalemin kızı?"
"Hong bebeğim bir sabit dur."
Bu sırada diğer tarafta olaylar iyice karışmıştı. Kızlar arsız çıkmış ve bizimkiler alttan aldıkça üste çıkıyorlardı.
Kızlardan biri Changbin'e dokunmaya çalıştığında Felix delirmişti. Zor dayanıyordu, kendini sıkmaktan kızarmış iyice sinirlenmişti.
"Bana bak sabrımı sınıyorsun, yapacaklarımı bilemezsin çekil git şuradan."
"Ne yapabilirsin ki çakma sarı, sen önce gelen dibini yaptır."
Felix öne doğru atıldığında Changbin onu belinden kavramış götürüyordu. Jisung'da onlarla bir giderken bende ardından yürüyordum.
Güzel şekilde kurtulduk diye düşünürken kızlardan biri Jisung'a seslenmişti. Jisung aldırış etmeden yanıma gelirken elimi tutmuştu. Atlattığımızı düşünüyordum. Ta ki kız gelip elime numarasını sıkıştırana kadar.
Jisung kağıt parçasını elimden alıp kızlara dönmüştü. Bu sırada masaya geri yerleşen kızlar sırıtıyordu.
Jisung masanın yanındaki dışarı yeni çıkarılmış kovayı alıp kızların üstüne dökmüştü. Elindeki kağıdı da yırtıp suratına fırlatmıştı.
"Sevgilimin böyle şeylere ihtiyacı yok, ferahlamışsınızdır."
Geri dönerken bizimkiler gülüyordu. Kızlar pis su ile ıslanmış, makyajları akmıştı.
Bizede kızgınlardı çünkü ağzımızı açıp bir şeyler soyleyebilirdik ama yapmamıştık.
Süper üçlü önden yürürken gideceğimiz yere çoktan varmıştık. Üçüde somurtarak oturuyordu. Felix'ten ses çıkmasa masa gerginlikten ortadan kırılacaktı nerdeyse.
"Eğlendiniz mi bari, izlemek güzel miydi?"
"Öyle deme sevgilim. Ne yapacağımızı şaşırdık."
"Sus, kız bana dibi gelmiş çakma sarışın dedi."
"Ben seni öyle seviyorum aşkım. Dibinin gelmesi kimin umrunda."
"Changbin biraz daha konuşursan varya sanırım önümüzdeki on sene çocuğunun olması mucize olacak çünkü elimdeki kahve ile seni yakacağım."
"Sustum, lütfen."
Ortam baya bir gerilmişken Jisung sessiz şekilde oturuyordu.
"Sevgilim."
"Minho, sus çok sinirliyim."
"Bana kızma sevgilim ben bir şey yapmadım ki."
"Bir şey yapmadın Minho sorunda bu. Her neyse bana biraz zaman ver sakinleşeyim."
"Tamam bebeğim."
Hepimiz gerici sessizlikte otururken Mingi'nin getirdiği oyunu oynama fikri gelmişti aklımıza.
İki grup olarak ayrılmıştık. Süper üçlü ve Çomar üçlüsü olarak sevgililerimiz ile ters gruplara ayrılmıştık.
Bize olan sinirleri den bize Çomar demişlerdi.
"İlk kim başlar?"
"Taş kağıt makas?"
Mingi ve Felix taş kağıt makas oynamıştı, Felix kazanmış ilk başlama sırası onlardaydı.
"Aferin benim sevgilime."
"Sus gerzek, biz kaybettik."
Mingi, Changbin'e kızarken bizimkiler oynamaya başlamıştı bile. Kısaca kelime oyunu oynuyorduk. Hongjoong anlatıyor diğerleri bilmeye çalışıyordu.
"Benim en sevdiğim şehir?"
"Roma."
"Doğru."
"Erkekte beğendiğim tip?"
"Uzun boylu."
"Değil, diğer özellik."
"Beyaz ten."
"Doğru."
"Eun hocanın lakabı."
"Yılan kadın."
"Kadını at."
"Yılan."
"Doğru."
"Ah süre az kaldı, Mingi'yi anlatırken kullandığım sıfat."
"Ayı."
"Davar."
"Sığır."
"Kütük."
"Eh ama yok artık."
Mingi'nin yalvarış eşliğinde süre bitmeye yanaşıyordu.
"Odun."
"Doğru."
Süre bitmişti. Dört tane bilebilmişlerdi, bu kadar sürede birbirleri hakkında çok fazla bilgi sahibi olmuşlardı.
"Siz ne yaptınız ya?"
"O konuşma grubunda ne dönüyor sanıyorsun? Biz günde kaç saat konuşuyoruz."
"Ah cidden şaştım kaldım."
