Sabah hafif bir baş ağrım vardı. Bir bardak içmiş olmama rağmen açıkça etkilenmiştim. Yine de bu gece şansımı denemek amaçlı tekrar o bara gidecektim. Tabi ondan önce gidip kontrol etmem gereken çocuklar vardı. Açıkça hepsini özlemiştim ve onların da beni özlediklerine emindim. Bu yüzden sabah duş aldıktan sonra uzamış sarı buklelerimi düzelttim. Sağ perçemlerimi kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Alnıma kısa renkli şeritleri olan bandanamı(?) taktıktan sonra üstüme bir hırka geçirdim. O kadar fazla giyinmeye ihtiyacım yoktu. Yine de dudaklarıma pembe renk veren kremimi sürdükten sonra evden çıkmayı tercih ettim. Ya da liseli bir kız gibi dudağıma dokunup kriz geçirmektense bunu bahane etmeyi seçmiştim. Her iki türlü de bunu kendime itiraf etmek istemiyordum. Bu yüzden bu konuyu atlayıp yolumun üstündeki marketten kısa bir alışveriş yaptım.
Çocuklar ve kendim için bol abur cubur... Gerçekten süper bir gün geçirecektik. Poşeti biraz karıştıktan sonra şeftali aromalı şekeri alıp ağzıma yerleştirdim. Açıkça en sevdiğim meyveydi şeftali. Karşı koyamıyordum aramızdaki aşka. Yokuş yukarı çıkarken evin dışına park edilmiş siyah jeep dikkatimi çekti. Neden böyle bir araba var? Yoksa...
Kwang Bong... Gözlerim kısılırken koşar adım yokuş yukarı çıktım. Şerefsiz it. Onun yüzünden yediğim şekerin bile tadını düzgün alamıyordum. Nefes nefese dışarı çıktığımda kapı daha çalmadan açılmış karşımda siyah gömleği ve yırtık siyah pantolonuyla Changbin bana sırıtmaya başlamıştı. Yüzüne bir tane yumruk atmak istiyordum. Yine de kendimi tutup anlamlandırmak adına ona bakmaya başladım.
"Evet neden buradasın? Seni dinliyorum."
Adımları dibimde bittiğinde birbirimize bakmaya başlamıştık. Ne o geri adım atıyordu ne de ben. Öylece birbirimize bakarken bakışları dudaklarıma kaymış, daha sonra sırıtıp bana yaklaşmıştı. Sıcak dudakları kulağımı bulduğunda kalp atışım hızlanmıştı. Açıkça yüzümün ne halde olduğunu söylememe gerek bile yoktu.
"Diğer herkesten önce davranmak için geldim. Sonuçta yemeğimi paylaşmayı sevmem."
Sırıtarak geri çekildiğinde çocukların bacaklarıma sarılması ile kendime gelmiştim. Kendimi koca bir aptal gibi hissediyordum. Ona o gün hava atıp çıkmıştım ama eline bir fırsat verdiğimi fark etmemiştim. Başıma bir dert daha almıştım. Aldığım nefesimi verdikten sonra Aera'nın beni dürtmesiyle kendime geldim.
"Hyung kıpkırmızı olmuşsun. Hasta mısın?"
Sorduğu soruyla bir ton daha kızardığımdan emindim. Ama dikkat çekmek istemediğim için susup başımı sallamakla yetindim. Özellikle de köşede durmuş beni izlerken kıkırdayan Changbin'e karşı öfkeyle doluyken. Çocuklara poşeti uzattığımda yamyam gibi alıp içeri koşmalarını izledim.
"Paylaşımcı olun benim küçük yamyamlarım."
Changbin daha çok gülerken evin girişinden içeriye kadar beni takip etti. Sonunda gözlerimi devirip ona döndüğümde yüz ifadesi düzelmiş sağa sola bakarak ıslık çalmaya başlamıştı. Tabii ki de işe yaramamıştı. Bu yüzden yakasından tutup erkekliğine çok sert olmayacak şekilde dizimi geçirdim.
"Ow... Acıtmış olmalı." Dedi Hye ellerini kendi özel bölgesinin önüne kapatırken.
"Annemiz çok vahşi." Diye yorum yaptı Aera elindeki pamuk şekeri yerken.
"Babamıza üzüldüm, bir daha kardeşimiz olmayacak mı?" Binna'nın yaptığı yorumla kıpkırmızı kesildiğime emin olduğum için onlara korkutucu bakışımı atıp içeriyi gösterdim.
Çocukların gittiğinden emin olduktan sonra acı çeken adamı görmezden gelerek mutfağa ilerledim. Acıkmıştım, aldığım ramenlerden birini yapmam gerekiyordu. Tezgaha gidip kenara atılan baharatlı ramenlerden birini elime alıp paketini açtım. Daha sonra sıcak su için ısıtıcıya su koydum. Bu sırada belime sarılan eller beklediğmi bir şey değildi. "N-ne?"
Daha sonra bedenimi tezgaha dayayan bir sertlik hissettiğimde nefesim kesilmiş, bu da susmama sebep olmuştu. Ne yani ona vurmamdan tahrik mi olmuştu. Gey alarmım beynimde çalarken küçük Chan'lerin hepsi beyin merkezimde çığlık atarak koşuşturuyordu. Daha sonra boynuma doğru değen sıcak nefes benim de harekete geçmeme sebep olmuştu. Babayı tuttun Chan...
"Bana karşı çıkman hoşuma gitse de senin yerinde olsam bunu bir daha yapmazdım tatlım." Konuşurken boynumun üstünde dolaşan dudaklar gözlerimi kapatmama sebep olurken bunu mutlaka tekrar edeceğimi biliyordum. Yine de sesimi çıkarmadım. Tezgaha doğru itildiğimi hissettiğimde popomdaki sıcak baskı gittikçe artmıştı. Dudaklarım açıldığında bir el boğazımdan yukarı çıkıp ağzımı tıkamıştı.
Daha doğrusu iki parmağını ağzıma sokup susmamı sağlamıştı. Tamam... Hoşuma gitmemeliydi. Ama oldukça fazla hoşuma gitmişti. Bir süre daha orada öylece durduğumuzda parmaklar salya akan ağzımdan çekilmişti. Daha sonra kendimi hızla döndürülmüş ona bakarken buldum. Bakışlar bayık, yanaklarım kırmızı olmalıydı. Bu hoşuna gitmiş gibi görünüyordu.
"Belki küçük çocuk gelmeseydi eğlencemize devam edebilirdik. Yine de bunu bir kenara yazıyorum. Borcun olsun güzelim."
Bittin sen Chan.
∆
evet, ne yaptım bilmiyorum...
sadece bir bölüm işte.
yazdıklarımdan sonra ben;;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tag, you're it, binchan
Fanfiction"1...2...3... Ve işte buradasın!" Polis Dedektif Bang Chan ve onun baş belası 'sırların adamı' Seo Changbin. 19.04.23