2

255 36 63
                                    


Babam adamın acayip derecede tehlikeli olduğunun altını çizdikten sonra sonunda beni azat etmişti. Özgürdüm. Daha doğrusu elimdeki dosyalar bana gülen yaşlı bunaklara verilmiş, yeni görevim için bilgi toplamak üzere dışarı çıkıyordum. Ceketimi aldığım sırada dosyalardan bakışlarını bana çeviren kişilere dil çıkartmayı unutmadan adımlarımı hızlandırarak kaçtım. Minho amirim yaptığımı gülse de bunu babama iletir diye korkuyordum.

Çünkü ben genelde amirin oğlusun çocuksu olma tarzında büyütülmüş bir çocuktum. Şimdi hepsinin canı cehenneme. Zerre kadar umurumda değiller. Dışarı çıktığımda ben amirin oğlu değil, dedektif polis Bang Chan'dim.  Gururla yürürken tanıdığım kişilere selam vermeyi ihmal etmiyordum. Adımlarım benim koyduğum isimle kuru kafa mahallesine doğru gidiyordu. Çünkü şehrin en fakir kısmı orasıydı ve açıkça en zengin kısmı da orasıydı.

Çünkü mafyalar orada anlaşma yapıyor, masum aileler orada yaşıyordu ki çoğu kesinlikle masum değil. İlerlemeye devam ederken tanıdığım küçük çocuklar için bir marketten şekerleme ve tatlı içecekler almayı ihmal etmedim. Sonuçta halktan biri olsam da iki tane prensesim bir adet de prensim vardı. Yani onlara şükran amaçlı hediyeler götürüyordum denebilirdi. Ama sanırım önce üstümü değiştirip sivil kıyafete dönmeliydim.

Oraya daha önce bir polis olarak gittiğimde bunu yapmamam gerektiğini iki pompalı silaha sahip adam karşıma çıktığında anlamıştım. Bu da demek oluyor ki önce istikametim ev ve daha sonra yoluma yakın olan sokak. Karşıma çıkan açık apartman kapısıyla koşmaya başladım. Dış kapının anahtarını açıkça yanımda taşımıyordum ve her zaman böyle bir şansa sahip olamıyordum. "Merhaba Chan!" 

Bu adam da mobese kamerası gibi her an herkesi gözetliyor. Nezaketen gülümsedikten sonra direkt ilk katta olan evime girip odama koştum. Çocukları bekletmek istemiyordum. İstemiyordum çünkü henüz canıma susamamıştım. Ne zaman geç kalsam ya kafama oyuncak tava yiyordum ya da gıdıklanmak gibi müthiş derecede ilerlemiş bir işkenceye maruz kalıyordum. 

Hava belirsiz olduğu için içime çizgili bir gömlek, üstüne de kısa kollu kot ceket geçirmiştim. Altımdaki pantolon her zaman giymeyi sevdiğim siyah ceplere sahip pantolondu. Kıvırcık saç buklelerime bir çare olmadığı için tarak gibi bir şeye başvurmadım. Açıkçası bunu daha önce yaptığımda, beni aptal sanmayın yetişmek için acele ederken, tarak kafamdan çıkmamıştı. Bu yüzden elimle düzeltmekle yetinip evden koşarak çıktım.

Birkaç sokak ilerimdeki yere gidecektim. Büyük ihtimalle dayak yiyecektim. İç çekip daha hızlı olurken yanından geçtiğim sokakta gördüğüm siyah jeep kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Genelde buraya gelen şüpheli araçlar mafya babalarına ait olurdu. Silahımı yanıma aldığım için şanslıydım. Herhangi bir durumda çocukları korumak için her şeyi yapardım. 

Önüme dönüp ilerlemeye devam ettim daha doğrusu kendimi zorladım. Çünkü açıkçası dikkat çekmek gibi bir amacım yoktu. Tanıdık kapıya geldiğimde üç küçük çocuk beni bekliyordu. Birinin elinde oyuncak tavası, diğerinde oyuncak sopa ve en sonuncusu da tırnaklarına baktığına göre gıdıklama görevini almıştı.

Önlerinde eğildikten sonra bir dizimin üstüne çöküp boylarına geldim. "Prensim ve prenseslerim, lütfen affedin geç kaldım." Elimdeki poşeti onlara uzattıktan sonra ellerindekileri bırakıp üzerime atlamalarının tadını çıkarttım. "Binna! Gıdıklamak yok sanıyordum." Gülmeme engel olamazken diğerlerinin de ona katılmasını izledim. "Aera! Hye en azından sen yapma!" Küçükleri üstümden alan en sonunda benim küçük tatlı ekmeğim olmuştu.

"İnie! Neredeyse ölüyordum."

"İçeri gel hyung. Annem yemek hazırladı, seni bekliyor."

Tam anlamıyla vedalaşmak için kapının önünde dururken gelen silah sesleri çocukların çığlık atmasına sebep olmuştu. Böyle bir şey beklediğim için çocukları arkama aldım. Birkaç siyah takım elbiseli adam bize doğru geliyordu. Gömleğimin altına gizlediğim tabanca kılıfından silahımı alıp onlara doğrulttuğumda duraksamışlardı.

"Sen de mi onun adamısın yoksa?"

Dört kişiyi gözden geçirirken sorduğu soruyla kafamın karıştığını hissettim. Kimden bahsediyorsa buradan geçmemişti. En azından onu görmemiştim. Bu yüzden ağzımı aralayıp konuşmaya başladım. "Üzgünüm ama kimden bahsettiğinizi bilmiyorum. Sadece gidin buradan, burası masum insanlarla dolu." Eh, dediğim gibi hepsi masum değil.

"Bizi inandıramazsın çocuk. O nerede?"

"Kimden bahsediyorsun sen? Az önce boşa mı nefes tükettim ben!"

"Seo Changbin'den bahsediyorum tabi ki de. Safa yatma."


şimdi karakterler görünüm:

chan

Aera

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aera

Binna

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Binna

Binna

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hye

yivcem

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yivcem

tag, you're it, binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin