Mutluluğun bir yağmur damlası kadar küçük ve güzel olacağını tahmin etmezdim. Yada bir şeyi bu kadar sevebileceğimi, ıslansam da üşüsem de hiç biri umrumda olmadı sadece tadını çıkardım. Yere yavaşça oturdum dizlerimi kendime çekip kollarımla sarıldım başımı öne eğdim. Etraftan bir çok uğultu geliyordu ama hiçbir sesi umursamadım insanların bakışlarını, arkamdan konuştuklarını ve daha bir çok şeyi... Bir kerede hiç bir insanın benim hayatıma yön vermeden, başkalarının kararını isteklerini değil de kendi kararım olduğu isteğim olduğu, istediğim gibi yaşayabileceğim bir hayatımın olması fazlasıyla güzel olmazmıydı ?
Yada uyuşturucu kullanmaktan kendine gelemeyen, dili döndüğü her seferinde bana hakaretler savuran annem,kumardan kazandığı üç kuruşla içki alıp sokak aralarında sabahlayan babam ve tek bir hayal peşinde koşan ben. Hayat bir gün yüzüme gülecekti biliyorum
Ya gülecek ya gülecek başka çarem yo- aslında var ama o yolu hiçbir zaman denemeyeceğim.Başımı kaldırdım ve oturduğum kaldırımda birçok kişinin bu yağmura rağmen yürüdüklerini gördüm, kalabalıktı hemde fazlasıyla. Yoldan geçen insanlara baktım başına ne geldiklerini düşündüm tabiki de bilemezdim ama biri dikkatimi çekti. Bileğindeki yeşil halkalı adam, benim yaşlarımda olmalıydı etrafı dikkatlice izliyor ve kendi kendine bir şeyler fısıldıyordu. Adamdan yaklaşık 9-10 metre uzaklık da olduğum için sesini duyamıyordum ama yeşil halkası o kadar dikkat çekiyordu ki görülmemesi imkansız dı. Başka kimsenin dikkatini çekmiyordu bu kadar parlak iken nasıl da göz ucuyla bile olsa bakmazlar, fazla umursamazlar.
Buraya baktı bana baktı yine ağzı ile birşeyler geveledi. İnsanların ağızlarını okumak marifet ise bunda on numarayım."O burada" diyip onunkiyle aynı hizadaki bileğime baktı. Neden baktığını merak ettiğimden bir an için bileğime bakmayı düşündüm fakat gözlerimi dudaklarından ayırmadım. Dolgun dudakları okuyup anlayabilmem için tane tane tane söylüyordu sanki. Düşüncelere daldığımı fark ettim, gözlerini kısarak konuşmaya devam etti.
"Kırmızı, kan kırmızısı, şarap gibi..."dedi o dolgun ve etkileyici dudaklarıyla. Etrafında birileri ona bakıyor mu diye kontrol ediyor ve hala benim ona baktığımı fark etmiyordu. İstemsizce dediklerine karşılık verdim. Bakmadığının ve duymadığının rahatlığı ile.
"Yeşil, serpantin yeşili, absent gibi..."çıktı dudaklarımdan. Sanki ben değil de ruhum konuşmuştu karşılık vermişti. Kemikli çene yapısı sayesinde sert ve yakışıklı duruyordu. Elindeki aletle bir şeylerle uğraşıyor hemde etrafa bakıyordu. Sonunda yeşil gözleri beni buldu, anında kafamı çevirdim, kaldırım taşlarının ardından çıkmış küçük papatyanın yapraklarını okşadım. Saat geç olmuştu ve etrafta ki insanların azalması beni daha rahat görmesini sağlamıştı. Artık kalkmalıydım başıma bir şey gelmeden ev denilen harabeye varmalıydım. Kalktım
İlk adımı attım
İkinci adımımı attım ve üçüncü adımı atmadan kafamda ağır bir sancı hissettim. Birinin beni kollarımdan tuttuğunu fark ettim, gözlerim yavaş yavaş kapanırken bana bir şeyler dedi. Yarım yamalak birşeyler duydum fakat anlam veremedim."........bitmedi.........başlıyor Ayza"ismimi nereden biliyordu ? Ney bitmedi ? Ney başlayacak ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞARAP & ABSENT
FantascienzaBileğindeki yeşil halkalı adam, benim yaşlarımda olmalıydı etrafı dikkatlice izliyor ve kendi kendine bir şeyler fısıldıyordu. Adamdan yaklaşık 9-10 metre uzaklık da olduğum için sesini duyamıyordum ama yeşil halkası o kadar dikkat çekiyordu ki gör...