2.4

1.8K 74 11
                                    

Selam dostlar!

Sizi yaklaşık bir ay kadar beklettim, farkındayım. Ama bu dönem seçim ve sınavlarım biraz üst üste geldi. İkisinin de stresini yaşamak zulüm gibiydi. Hazır ikinci sınavlarım da ertelenmişken, bir bölüm yazayım dedim ve işte burada!

Umarım beğenirsiniz, beğenmeyi ve yorum atmayı unutmayın! Sizi çok seviyorum.

                                      ***
Sevmenin acı verici olduğunu, hiçbir kitapta ve hiçbir filmde söylememişlerdi bana. Sevmek, her zaman güzel bir şeydi. Birini sevebilmek dünyadaki en güzel histi öyle değil mi?

Değil.

Benden çok uzakta olan birini yüreğimde taşımıştım yıllarca. Bedeni yanımdaydı ama ruhu ve kalbi hep çok uzaktaydı. Bu yükü taşımak günden güne zorlaşsa da alışmıştım. Yüreğimin tam ortasında böyle bir yükü taşımaya alışmıştım. Sanki benimle özdeşmişti bu. Sanki orası, onun için rezerve edilmişti ve başkasının gelip orayı alması çok zordu.

Şimdiyse her şeyden vazgeçmem gerekiyordu. Rezerve ettiği şey boğaz manzaralı bir masa değildi, genç bir kadının yüreğiydi.

Yüreğimden onu söküp atmak için yeterli sebeplerim vardı. Onu sevmek için ise hiçbir sebebim yoktu.

Sevmek için bir sebebim yokken onu deli gibi sevmiştim. Fakat onu sevmemem için bir sürü sebebim olmasına rağmen ondan vazgeçemiyordum.

Ama artık vazgeçmek zorundaydım.

Sonucu ne olursa olsun, hayatıma kim girerse girsin ondan vazgeçmekten başka bir çarem yoktu. Olacakları biliyordum, az çok tahmin ediyordum da diyebiliriz.

Yıllardır içimde tuttuğum bu şeyi sonunda yeniden söyleyebilmiştim. Bana birkaç yıl önce bu ergenliğin getirdiği bir şey, büyüdüğün zaman anlayacaksın demişti. Büyümüştüm, ama henüz anlayamamıştım.

Ve sanırım, hak ettiğim adam için aşık olduğum adamdan vazgeçiyordum.

"Sezin."

Ulaş'ı hak ediyordum. O da beni hak ediyordu ve bugüne kadar benim için çabalamıştı. Herkesin aksine benim için uğraş vermişti ve bu kıymetliydi.

"Borga Ağabey," dedim ve geri çekilerek, sakallarına baktım. Nasıl da uzamıştı öyle. Sanki içinde tuttuğu ne kadar çok şey varsa hepsini sakallarına doğru uzatmıştı. "Bundan sonra ben senin için tamamen yakın arkadaşının kardeşiyim, sen de benim ağabeyimsin."

Gözümden düşen yaşlar yavaş yavaş son buluyordu ve artık ağlamamaya başlıyordum.

"Bu konu açılmaması gereken bir konuydu. Hayatıma istediğin gibi müdahale etmeye başladığın için bunları sana söylemek zorunda kaldım." Açıklama yapmak istemiyordum ama elimde değildi. "O yüzden hayatıma bir daha müdahale etmeyeceksin, ben de bu saatten sonra kendi önümdeki insana bakıp mutlu olacağım."

Diyecek hiçbir şeyi yoktu sanki. Ne diyebilirdi ki zaten? Hiçbir şey demeyecekti elbette.

"Nasıl istersen." dedi, beni şaşırtmayarak. Klasikti bu cümleleri. Nasıl istersen, sen bilirsin, keyfine göre...

Arkasını dönüp salondan uzaklaşırken, öylece dikiliyordum. Bacaklarım tutmuyordu ve gerçekten kendimi duvardan duvara vurarak ağlamamak için kendimi sakinleştirmeye çalışıyor derin derin nefes alıyordum.

Bu evden gitmem gerekiyordu. Gündüzleri gelip burada köpeğimle oynayabilir, ona gereken ilgiyi elbette verebilirdim. Eğer burada kalmaya devam edersem akli dengem yerinden oynayacak, ki zaten oynamaya çok müsait.

HRİDAYEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin