Olaylar biraz karışık gelebilir fakat ilerki bölümlerde düzene gireceğini söyleyebilirim. Ayrıca baştaki olay Su'yun rüyası. Umarım zamanla okunur.
♧♧♧♧♧♧
Hocamız bir anda "susun" diye bağırınca bütün gözlerimiz az önce bizi serbest bırakıp şimdi konuşma yapmak üzere ağzını açan sınıfça dengesiz olarak nitelendirdiğimiz hocamıza döndü
Yan sıramda oturan Şeyma önünde oturan sevgilisi Emre'yi dürterek fısıltıyla:
"Aşkım, canım hiç ders işlemek istemiyor biliyor musun? Biricik sevgilin için dersi kaynatabilirsin değil mi?" dedi.
Tamam belki sınıfın hatta okulun en güzel kızı falan olabilir ama bu kızın orospuluğu da ayrı bir dereceydi. Geçen gün Emre'nin yanında oturan, gözlerine baktıkça duygu fırtınası yaşadığım Ateş'in peşindeyken şimdi Emre'yle sevgili olmuştu.
Emre arkasını dönüp Şeyma'ya 'sen yeter ki iste sevgilim' dercesine gülümserken
Şeyma da gülümsemek adına zorla dudaklarını kımıldattı. Kısa bir süre bir yere daldıktan sonra gözleri beni buldu. Devamında hızla elini kaldırıp "Hocammm" diye bağırdı. Tarih hocamız 'ne var' der gibi tek kaşını kaşını kaldırınca Emre devam etti:"Hocam bugün Deniz'in doğum günü bunun şerefine ders işlemesek" dediği anda kafamı refleks olarak bir anda Emre'ye çevirdim . Ben bile unutmuşken -doğum günlerimi hiç unutmam - Emre nerden biliyordu. Gözlerim buğulanmıştı. Hatırlamak istemiyordum hiç bir şeyi.
Ağlamamak için gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırırken hocadan ayrılıp gözlerimle buluşan bir çift mavi gözle karşılaştım. Sanki beni rahatlatıyordu. Her zaman sonsuzluğu aradığım mavi gözleri. Bu şekilde saatlerce kalabilirdim . Gözleri ... gözlerinin derinliği ... mavinin en güzel tonlarından çıkaracağım her çeşit anlam ... adı gibiydi sadece gözleriyle yakıyordu beni .Yanımda oturan Büşra'nın dürtüklemesiyle Ateş'in gözlerinden ayrılıp ona döndüm o da hocayı kaş göz göz etmişti ki hocamız sözüne başlamadan bir kurtarıcı edasıyla öğle tenefüsü zili çaldı. Bir anda ayağa kalktım o sırada Büşra'nın kolumdan tutmasıyla duraksadım.
"Yine daldın yine boğulacaktın"dedi neyi kastettiğini anlamam saniyeler bile almadan koşarak dışarı çıktım. Bahçeye çıktığımda derin bir nefes aldım ne zamandır nefesimi tutuyordum ben. İkinci bir nefes daha aldığım zaman elimde hissettiğim çığlık atabilecek kadar büyük acıyı hissetmemle elime bakmam bir oldu. Peki ne zamandır elimle boynumdaki kolyeyi sıkıyordum. Sanırım buna artık sıkmak denmezdi. Elim resmen bütünleşmişti kolyeyle. Elimi hafifçe gevşettim. Elimde tekrar bir sızı oluşsa da kolyeyi hala sağ elimle tutuyordum. Bir anda okulun girişinde olduğumu kavramışçasına koşmak sayılmayacak ama kendimce hızlı adımlarla okulun arka bahçesine doğru ilerledim.
Burası benim mekanımdı. Her öğle teneffüsünde geldiğim az da olsa kendime huzur bahşettiğim bir yerdi.
Selam verirmişçesine kadim dostum okul açıldığında -1866- dikilen artık yaşlanmış olmanının verdiği hüznü üzerinde taşıyan çınar ağacına el salladım. Tabii ki bana karşılık vermesi olağanüstü bi şeydi ama ben selam verdikten sonra bir çocuğun kahkasına benzettiğim yapraklarindan çıkan hışırtı sesiyle buğulu gözlerime aldırmadan gülümsedim. Beynimin bir oyunu muydu bilmiyorum ama ona her selam verdiğimde ya da her güldüğüm de -evet kendi kendime gülmek hobilerim arasındadır- yapraklarından gelen hışırtı seslerini beni sevdiğinin örneği olarak düşünüyordum. Bence halam dışında bana sevgisini gösteren tek canlı adını umut koyduğum çınar ağacıydı. Hah. Çınar ağacı ha? Bu sefer yüzümdeki gülümseme dalga geçercesineydi. Evet kendimle dalga geçmek de bir diğer hobimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X ve Y
Teen Fiction"Buldum"diye mutluluğuma yenik düşerek bağırdım . "Yine neyi buldun ve hatırlatırım sorularıma cevap vermiyosun bil bakalım bu bana ne hissettiriyor evet bildin öfke" "Biz yani sen ve ben X ve Y gibiyiz." Deniz, annesinin beyin ölümünden babası nede...