15 yıl önce
( Yağmurlu soğuk bir gece. Rüzgarın uğultusunun mesken tuttuğu ıssız sokaklar.
Bir sokakta iki günahkar ve bir melek.
‘’ Bu an hiç bir zaman yaşanmadı. Beni hiç görmedin ve hiçbir sokak bizi karşılaştırmadı.’’ adamın boğuk sesi dar sokağın eskimiş duvarlarına çarparak yankılandı. Kollarında uyuyan bebeği karşısındaki adamın kollarına bıraktı. Bebek irkilircesine uykusundan uyandı. Issız sokağı bir bebeğin cılız ağlayışıyla giden adamın tok adım sesleri kapladı.
Ve bir çığlık koptu gökyüzünden. Değişti oyunun seyri, tüm kartlar öne serildi. O an kaderleri baştan yazıldı. Gecenin ıssız karanlığı acının gözyaşları ile lanetlendi. Oyuncular sahnedeki yerlerini aldı. Perde açıldı… Gösteri başladı. Ziyan dolu hayatlara ithaf aslında bu.‘’ Hani eski zaman masalları anlatır,
hüznümü huzura dolarsın…’’Şarkının ilk mısraları kulağımın içinde uğuldarken, odamın kapısı iç gıcırdatırcasına aralandı. Kulaklığımı çıkarıp kafamı açılan kapıya doğru çevirdim.
‘’Ne yatıp durursun baban gelir şimdi kalk sofrayı kur !’’
Bana cevap verme fırsatı bile tanımadan kapıdan uzaklaşan annemle hızlıca üzerinde oturduğum yataktan kalktım. Oturalı beş dakika bile olmamıştı. Bütün gün bir orada bir burada iş yapmaktan oturmak bile bir lüks gibi görünür olmuştu gözüme.
Düşüncelerime kısa bir ara verip sofrayı hazırlamaya koyuldum. Babamın gelmesi an meselesiydi. Sofraya son olarak sülahiyi ve cam bardakları koyup doğrulduğumda kapının alacaklı gibi gibi çaldığını duyup koşar adım kapıya yöneldim.
‘’Haticeee!’’
‘’Haticeee!’’
Babam kendini bilmez bir halde bağırıp dururken annem elinde mutfak havlusuyla nefes nefese ve bir o kadar da çekinerek salonun tahta kapısından içeri girdi. Ben ise onun ardından.
Babam üçlü koltuğa sırtını yaslayıp kollarının iki yana açıp bir bacağını diğerinin üzerine atmış. Yüzünde ise hayatım boyunca çok nadir gördüğüm alaycı bir keyif vardı.
‘’Nerde kaldın kadın. Sanki üç mahalle öteden geliyorsun.’’
Babam cümlesini tamamlayıp biraz duraksadı. Bu sırada kapıdan bir korna sesi evin içinde yankılandı. Babam tekrar konuşmasına devam edip;
‘’Bugün de keyfim pek yerinde. Gidin dışarıdan poşetleri alın içeri bana şöyle mükellef bir sofra kur Hatice.’’
dediğinde biz öylece baka kalmıştık. Bizim bu bakışlarımızı anlamsız bulan babam;
‘’Hayde ne durursunuz haydee!’’
dediğinde ikimizde hızlıca salondan ayrıldık kapıyı açıp bahçeye indiğimizde simsiyah bir araba karşıladı bizi. Oldukça lüks olan araba girdiği mahallede ancak bu kadar eğrelti durabilirdi.
Siyah aracı görmemle kafamı anneme çevirdim. Aramızda sanki suskunluk yemini varmış gibi ikimizinde ağzını bıçak açmıyordu. Kafamı tekrar araca çevirdiğimde araçtan uzun boylu ela gözlü esmer ve şık giyimli bir adam iniyordu. Yanımdaki hareketlilikle gözlerimi karşıdaki adamdan çekip kafamı yere eğdim ve annemin arkasından adımlama başladım.
Adam bagajı açtığında gözlerim büyüdü. Bagaj tıka basa yiyeceklerle doluydu ve aralarından bir kaç kıyafet gözüme takılmıştı. Ben eşyalara bakarken annem kollarını hemen yanı başımda ki poşetlere uzattı. Ellerine alabildiğince poşet alırken bende kalan poşetleri aldım. Tekrardan kafamı adama çevirdiğimde adamın zaten bana bakıyor olduğunu fark etmemle rahatsızca kıpırdandım.