SAVAŞ

68 20 12
                                    

Evet, sonunda bu havalı cümleyi ben de kurabileceğim 😅

"Bu kitaptaki tüm karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünü olup gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur."
Ülke ismi bulamadım. İsim örneklerine açığım...😁

ÜTOPİK ÜLKE
25.06.2035

Herşey yolundaydı. Baharın son günlerini yaşıyorduk. Yaza az kalmıştı. En sevdiğim mevsim yazdı. Yeni evliydim. Savaş bitmişti. Kazanmıştık. Birçok açıdan ülke yeniliğe gidiyordu. En büyük yenilik kadın haklarında gerçekleşiyordu. Kadın hakları üst dereceye getirilmiş ve koruma altına alınmıştı. Artık geceleri kadınlar korkmadan dışarı çıkabiliyorlardı. Rahatsızlık hissettikleri anda önlem alınıyordu. Kadına şiddet suçları için çok ağır cezalar getirilmişti. Kadınların hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar görmemeleri için ekstra özen gösteriliyordu. Tabi bu saydığım önemler, cezalar ve yasalar sadece onların mutlulukları için değildi. Kadınlar üzerinde çeşitli deneyler gerçekleştiriliyordu ve bu deneyler için seçilen kadınların hormonlarında ve bedenlerinde herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmaması gerekiyordu. Yani kadınların huzurlu ve mutlu olmaları gerekiyor, herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamaları isteniyordu. Hangi kadının bu deneyler için uygun olduğu önceden tahmin edilemediği için tüm kadınlara üstün imtiyazlar tanınmıştı. İmtiyaz dediklerim ise aslında olması gerekenlerden ibaretti aslında. İstedikleri gibi giyinme hakkı, şiddet durumlarında acil müdahale, kadın ölümlerinde idama varan kararlar, tecavüz-taciz gibi suçlarda müebbet hapis cezaları. Tabi ki abartılan ve erkeklerin ezildiği yasalar da yok değildi. Bir erkek bir kadının önünde kadın konuşmasına izin vermeden konuşamaz, bir kadın erkeğe istediği gibi hakaret edebilir bu durum sorun teşkil etmez aynı durumda erkek ceza alır, bir erkek bir kadını istemeden bile olsa üzerse ya da zarar verirse kadın o adama dava açabilir. Ayrıca erkekler belli bir saatten sonra gece dışarıya çıkamaz. Çıkacaksa bile yanında bir kadın olmasına özen gösterilir, yanında kadın yoksa ve acil bir durum nedeniyle çıkmamışsa ceza alır. Bu yasanın nedeni ise kadınların geceleri kendilerini daha güvende hissetmesi olarak gösteriliyordu. Geceleri şehirde bulunan tüm güvenlik birimleri bile özel eğitimlerden geçmiş kadınlardan oluşuyordu. Erkekler kesinlikle belli bir saatten sonra evlerinden ayrılamıyorlardı. Bu eşitliğe aykırıydı. Ve
elbetteki ülkedeki bir grup ataerkil kesim tüm bu yasalara karşı çıktı, hatta erkekleri üstün görüp eşitlik karşıtı olanlar bile kadınlara tanınan üstün birkaç yasadan dolayı eşitliği savunmaya başladı. Bir ara feminst kesim bile yasaların bazılarının eşitliğin önüne geçtiğini ve erkeklere haksızlık yapıldığını iddia etti. Kadınlar bazı kesimler tarafından asağılandı, verilen çoğu hakkın gereksiz olduğu hatta kadınların erkeklerden aşağı bir makamda olduğu söylendi. Elbette ki bu söylemleri yapanlar en ağır cezalara çaptırıldı. Söylemleri yapan kadınlar bile ağır cezalar aldı. Tabiki karşı olanlardan çok daha fazla bu durumu destekleyenler vardı. Ancak tüm bu söylemler yönetimin planlarından habersiz yapılıyordu. Gerçeği bilmeden insanlar yönetimi destekliyor ya da karşı çıkıyordu. İnsanlar sorgulamıyordu, düşünmüyordu yalnızca körü körüne inanıyorlardı. Gerçi gerçeği bilseler bile bir degisiklik olacağını da düşünmüyordum. Çünkü ülke şuan hiç olmadığı kadar iyi durumdaydı. Her açıdan gelişiyor ve ilerliyordu. Bir yandan da savaştan kalan izleri temizliyordu. Bir konu hariç herşey yolundaydı. Yapılan deneylerde birçok kadın zarar görüyordu. Deneye katılan kadınlar ya ölüyordu ya da çok zor kosullarda ordu ve halk için eğitim görüyorlardı. Söylentilere göre deneye katılıp başarılı olan kadınlarda azınlıkta değildi. Ancak deneyin ne olduğu ya da başarılı olması durumunda ne olacağı bilinmediği için deney hakkında olumlu konuşmak bana yanlış geliyordu. Deneye katılan kadınlardan bir daha asla haber alınamaması beni tedirgin eden başka bir unsurdu. Yönetim bu deneyi çok gizli bir şekilde yürütüyordu. Ama yine de ben deneyde başarılı olan fazla sayıda kadın olduğunu biliyordum. Biliyordum çünkü ben deneyleri gerçekleştiren doktorların başında geliyordum. Benim görevim diğer doktorlardan daha farklıydı. Her doktor bir gruba mensuptu ve grubun amacına uygun olarak çalışıyordu. Kimisi yapay zeka ile uğraşırken, kimisi genetik bilimi ile ilgileniyordu. Ben bir gruba ait değildim. Çünkü benim yapmayı kabul ettiğim, pardon teklif ettiğim şeyi yapmaya kimsenin cesareti yoktu. Ben hastalık üretiyorum. Evet bunu yapıyordum. Daha sonra o hastalıklara ilaç hazırlıyordum. Benim amacım ilk başta oluşabilecek hastalıklara önceden önlem almaktı ancak olay daha sonra başka yerlere uzandı. Korkup geri çekilmek istedim. Evet, korktum, kaçmak istedim. Ama yapamadım. Sundukları imkanları geri çeviremedim. Kötüydüm ben, bencil, korkak ama aynı ,zamanda kazanmış. Tıpkı o kadınlar gibiydim. Yönetimde olan ve hemcinslerini kullandıran o kadınlar gibiydim. Kadın değildim ki o kadınlara da kadın denilemezdi. Her şeye rağmen ben kazanmıştım. Ama neden mutlu değildim. Bir doktordum. Üstelik bilime(!) katkı sağlayan bir doktor. Eşi tarafından çok sevilen ve her koşulda korunan bir doktor. Tüm doktorlar ve bilim adamları gibi üst düzey koruma altında olan, zengin ve güçlü(!) bir doktor. Evet, tüm bilim insanları ve doktorlar, eğitime ve bilime katkı sağlayan herkesin hakları da koruma altına alınmıştı. Sonunda bilim hak ettiği değeri görüyordu ama yanlış ellerde...
Eve gidiyordum. Arabadaydım. Sonunda işim bitmişti. Tam 3 gündür aralıksız çalışıyordum. Ve başım deli gibi ağrıyordu. Arabayı ben kullanmıyordum. İki ay önce çalıştığım hastane tarafından benim için tutulan asık suratlı, 20'li yaşlarda güzel sayılabilecek bir kadın kullanıyordu. Hakkını vermem lazımdı gerçekten iyi bir şofördü ve şehirdeki tüm yolları ezbere biliyordu. Aynı zamanda düzenli ve titizdi. Çok az konuşuyor ve ciddiyetini neredeyse hiç bozmuyordu.
" Arabanın üstünü açar mısın? Hava almak istiyorum."
Hiçbir şey söylemedi sadace olumlu anlamda başını salladı.
Rüzgar açıkta kalan tenimi sert bir şekilde okşarken ben arabanın ön koltugunda kendime bir şarkı açtım.
" MaNga" " Dünyanın Sonuna Doğmuşum"
Yıllar geçiyordu ve ben hala bu şarkıya daha çok aşık oluyordum. Çünkü yıllar geçiyordu ve ben her yıl dünyanın sonuna doğduğumu daha fazla düşünüyordum.
" Geldik efendim"
Deniz kenarında saray yavrusunun yavrusu olan güzeller güzeli evime sonunda ulaşmıştım. Eşim mahkeme salonunda olmalıydı. Kendisi ünlü olmayan ancak önemli davaları alan bir avukattı. Kısa boylu, sevimli ve iyi bir insandı. Bazen fazla manipülatif olması dışında mükemmel biriydi. Tüm iyi özelliklerine rağmen ben ona aşık degildim. Ancak kimsenin zoruyla da onunla evlenmemistim. Evlenmiştim çünkü o benim için mükemmel bir adaydı. Evlenmiştim çünkü o bana aşıktı. O beni seviyordu, benim onu sevip sevmemem sorun değildi. Çünkü bana göre aşk aptallıktı ve gereksiz bir duyguydu. Ben mantığımın dediğini yapıyordum. O beni seviyordu ve istediğim her şeyi yapıyordu. En önemlisi parası vardı.
" İnmeyecek misiniz? Dinleneceginiz söylemiştiniz."
Düşünceler yine beni esir etmişti. Başımı olumlu anlamda salladım.
" Teşekkür ederim Mora. Sen gidebilirsin. Yarın sabah aynı saatte beni almaya gel. Ayrıca kitabımı da getirmeyi unutma."
Ona en sevdiğim kitabı okuması için vermiştim. Ve o bir hafta geçmesine rağmen kitabı geri getirmemisti. Başka bir kitap olsaydı sorun olmazdı ama o bana annemden kalan son hatıraydı. Bir hafta ayrı kalmak zor gelmişti. Hem o kitap bir hafta da bitmeyecek bir kitap değildi. İnce ve akıcı bir kitaptı. Okuması için ona verdiğim sürede onu birden fazla kez bitirmesi için bile yeter de artardı.
" Kusura bakmayın efendim. Kitabınız yarın elinizde olur. Yarın sabah 8'de görüşmek üzere.
Arabadan indim. Kapının önüne geldiğimde başım dönmeye başladı. Bu baş dönmeleri son zamanlarda başıma bela olmuştu. Kapının zilini zor bela çaldım. Kapıyı evin tek hizmetlisi Zarif Hanım açtı. Yüzümü görünce gülümseyen kırışık yüzünü endişe kapladı.
" Aman efendim iyi misiniz? Yüzünüz kireç gibi olmuş. Gelin gelin içeri girin. Hep söylüyorum çok çalışıyorsunuz diye. Hiç beni dinlemiyorsunuz ki"
Endişeli yüzüne gülümsedim. Burada çalışmaya basladığından beri hem eşimi hem beni kendi çocuğu gibi sahiplenmisti.
" İlacımı getirir misiniz? Ben iyi..." Cümlemi tamamlamadan kulağımdan kan geldiğini hissettim ve elimi kulağıma götürmeye yeltendiğim esnada bilincimi kaybettim.

GECMİŞİN MEKTUPLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin