Ev denen şey dört duvardan ibaret bir beton yığını misali. Soğuk odalar, sessizlik ve adamın içine işleyen en derin yalnızlık. Geceleri çocukların korktuğu gibiyim.
Korkum karanlık değil de, yalnızlık sanırım. Aslında sevilecek şey yalnızlık. Neden bana böylesine ürkütücü geliyor anlayamıyorum. Belki yalnızlığı hakkıyla yaşayamıyorum. Sebebi budur.
Yatağımın üstü hayal kırıklıklarından tozlarla kaplanmış gibi. Son ziyaretçisi, bir fahişenin bedeninin izleri hala üzerinde. Ucuz bir parfüm kokusuna eşlik ediyor yastığımdaki boyalı saç telleri. İçim irkiliyor ve pis odamın havasında, uykusuz saatlerin tik takları kulaklarımı sikiyor resmen. Uyku tutmuyor. Yatağımdan yayların gıcırtısı eşliğinde doğrulup, bilgisayar başına geçiyorum. Sosyal medyadan bir kaç dandik dost edebi pezevenkliklerine devam ediyorlar. Aman Allah'ım.! Ne duygusal insanlar. Hepsi, alayı sahte. Bakireliğiyle övünen bir sürtük gibisiniz diye yazasım geliyor. Bir bok yapamıyorum yine.
Filmlere göz atıyorum. Yeni filmler gelmiş takip ettiğim korsan siteye. Yine kız oğlana aşık, oğlan maşuk. Sıradan cümleler , noktası yatak olan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki kere iki yalnızlıktır.
RomanceYüreğine mi baksın, yoksa yüreğini mi yaksın? İşte en büyük çelişkiler bu şekilde gebe kalıyordu onun dimağında. -Uzun ve yorucu romanlar yazacak kadar çok şey yaşamadım. Biraz sizden, biraz benden bir şeyler. Her başlık altında farklı tatlar. - Sin...