Yüzümüzü bir maske gibi takacağız yüreğimize,
İçindekini görmesinler diye.William Shakespeare
15 Mayıs 2018-Günümüz
Sokak lambalarının aydınlattığı yolumda ağır adımlarla ilerliyordum. Gece böceklerinin çıkardığı sesler ve birkaç blok ötedeki sokaklardan gelen bangır bangır müzik sesi yükselen arabalar dışında etrafta ses seda yoktu.
Ayağımı sürüyerek uzatmaya çalıştığım bu yolun bir sonu yok gibiydi. Eve geç kalmak sorun değildi. Böyle durumlarda odama, pencereme tırmanarak girer ve annem içeri girdiğinde çoktan yatağımda uyuyor taklidi yapıyor olurdum. Annem her gece biri yirmi sekiz geçe bizi kontrole gelirdi. Nedenini bilmiyordum. Annemin bizden sakladığı birçok şey gibi onun pandorasında kapalı bir sırdı bu. Fakat bu gece odama böyle kolay giremezdim. Çünkü o saate kadar annemi oyalayacak bir kardeşim yoktu. Kız kardeşim Olivia. İkizim. Canımın yarısı, hatta canımın hepsi. Onu benden çıkarırsanız geriye hiçbir şeyim kalmazdı. Olivia benim herşeyimdi. Onsuz nefes almak imkansız olurdu. Bu yüzden her zaman hayatımızda onun canını sıkan ve ona zarar veren olayları engellemeyi kendime görev edinmiştim. Bu onun sessiz ve içine kapanık bir insan olmasına yol açmıştı. Natalie hep böyle derdi. Belki biraz haklıydı. Belki de biraz haksızdı. Bense onun tam tersi. Fazla uçarı, flörtöz, dikkatsiz ve can yakan biriydim. Benim neden böyle olduğum hakkında ise kimsenin bir yorumu yoktu. Hırçın kız neden hırçındır ki? Sebepsiz işte...
Düşüncelerimden beni koparan şey kulağımda ansızın hissettiğim bir çınlama oldu. Sanki biri kulak zarıma iğneler batırıyordu. Soğuktan ya da rüzgardan sanırım diye düşündüm. Eve iki blok kalmıştı. Ama annemin üst kattaki penceresinden yansımasını seçebiliyordum. İşte asıl tedirgin olman gereken şey diye mırıldandım kendi kendime. Kapıya vardığımda anahtarımı çıkarıp kilide sokmak üzereyken kulağım adeta tam dibimde bomba patlamışçasına ağrımaya başladı. İnleyerek büküldüm. Elimi kulağıma götürdüğümde sıcak kan tırnaklarımın üzerine süzüldü. Ağrının geçmesi için biraz oturmaya yeltenmiştim ki bir bomba daha patladı. Acıyı başka nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama hissettiğim şeyin bir tarifi yoktu. Bu sefer çığlık atarak yere çöktüm ve elimi kulaklarıma kapadım. Kan ellerimden dirseklerime kadar süzülüyor yere damla damla dökülüyordu. Omzumda bir dokunuş hissettim. Ama çok geçti çünkü acı katlanarak artıyordu. Sanırım bir daha hiç duyamayacaktım. Ağrı tizdi. Sesliydi. Sanki bir çığlıktı. Şiddeti arttıkça daha net hale gelmişti. Birisi çığlık atıyordu. Birden ağrı da ses de yok oldu. Gözlerimden akan yaşlar da kollarıma kadar akan kanlar da durmuştu. Ama bu sırada aynı zamanda sanki bir saniyeliğine zaman da durmuştu. Sanki o bir saniyede kalbim de durmuştu. Verandaya vuran mavi kırmızı ışıklarla kafamı kaldırdığımda bize doğru ilerleyen bulanık figürleri seçememiştim. Birisi burada beklememi elleriyle işaret ederek beni bıraktı ve oraya ilerledi. Basamakları adımlarken ne yaptığımın farkına bile varmadan gömleğine yapıştım. Suratında endişeli bir ifadeyle bana döndü.
'Öldü' diye fısıldadım.
- 2 GÜN SONRA -
Oturma odamızdaki absürt sehpanın zaten kalkmış ahşabını tırnaklarımla zorluyordum. Ne kadar itersem iteyim sert ahşap eski haline geri dönüyordu. Adeta bana bundan daha fazlasını yapmalısın diye haykırıyordu. Belki de avcumla ittirmeliydim. Bu sehpanın eski bir hikayesi vardı. Vardır hepinizin evinde böyle köşeler... Takıldığınız bir merdiven basamağı, çarptığınız bir sehpa... Liv bunu 11 yaşındayken yapmaya başlamıştı. Sehpaya o kadar çok çarpmıştı ki kenarı aşınmıştı. Ama sonra alışmıştı kenarından geçerken daha dikkatli olmaya.
"Kes şunu Lynn!" dedi annem. Kafamı kaldırdığımda hayatımda gördüğüm en kırık dökük ifadeyle karşılaştım. Annem ciddi ciddi kafayı yemeye başlamıştı. Onu suçlayamazdım. Kızını kaybetmişti. Annemin de babamın da Olivia'ya ve bana besledikleri sevgi hep farklı olmuştu. Bunu ikimiz de hisseder ama reddederdik. Daha doğrusu Olivia inkar ederdi bense kabul eder ve kafaya takmazdım. Liv onlar için her zaman mükemmeldi. Ben de öyleydim bir yere kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDA/BOYUT SAVAŞÇILARI
FantasyAnnem hep bu dünyaya iki kişi değil dört bacaklı bir yaratık getirdiğini söylerdi.Aynı anda doğup farklı zamanlarda ölmemiz oysa ne garipti.(Alıntıdır.) Belki de her şeyin bir çözümü yoktur. Belki bazen hayat gizemlerini koruyarak sonlanır derdi bab...