2|Çünkü bu çocuklar benim ailem..
Ben Jung Hoseok,
Ailesinin bile istemediği çocuk. Sevgiye ve ilgiye aç olan çocuk. Saçlarının okşanması için yalvaran o çocuk.
Ama şu an sadece ağlamak isteyen bir çocuktum. Omuzlarımı düşürüp isteksizce odama adımladım. Jimin ve Jungkook, beni görür görmez ayaklanmış ve Jungkook hemen lafa atılmıştı.
"Hyung, ne oldu? Çok merak ettim ya. Niye gelmiş bu herif?"
Sustum.
"Birşey demeyecek misin?"
Hayır. Konuşmak istemiyordum. Zaten buna vaktimde yoktu. Elbette burdan bir gün ayrılacaktım. Ama bu kadar erken ayrılmak planımda yoktu.
Jimin konuştu bu sefer.
"İyi misin?"
Cevap vermedim. Odadaki bir kulpu olmayan eski dolaba doğru yürüdüm. Üstünden çantamı aldım ve bir kaç kıyafetimi gelişi güzel içine attım. Arkadaşlarım neler olduğunu anlamaya çalışırken ben acele ile önemli olan eşyalarımı topluyordum.
Son olarak komodinin üzerinde cam vazoya dayalı olan küçük çerçeveyi alıyordum ki biri bileğimden sıkıca kavradı. Kafamı çevirdiğimde Jungkook endişeli gözlerle bana bakıyordu.
"Hyung."
dedi ince bir tınıda.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
Konuşmak istemiyordum. Olan şeyi anlatmakta istemiyordum. Vedalaşmak.. onu hiç istemiyordum. Vedalardan nefret ederdim. Ama onları cevapsız bırakmakta istemiyordum.
"Çocuklar."
Titrek sesimden ne olduğunu az çok anlamışlardı. Ya da belkide anlayan sadece Jimin'di. Çünkü bu bir kelime bile kaşlarının havalanmasına neden olmuştu.
"Gidiyorum."
"Ama neden? Daha 18 bile değilsin ki hyung."
Fazla zaman yoktu. Hızlıca ve ağlamamaya gayret göstererek anlatmaya başladım.
...
"Bu yüzden gidiyorum."
Jungkook hıçkırarak ağlıyordu. Gideceğimi biliyordu ama şu an değil. Jimin ise Jungkook'a nazaran sessizce ıslatıyordu yanaklarını. Omuzumdaki çantayı yatağın üzerine bıraktım ve ikisine birden sarıldım. Ağlıyordum. Ama madem en büyükleri bendim o zaman onları sakinleştirmeliydim. Gülerek konuştum.
"Çocuklar üzülmeyin. Sizinde ayrılmak için çok bir zamanınız kalmadı. Ama beni çok özlerseniz sizi evlat edineceğim."
"Hyung.."
"Şimdi gitmem gerek. Ziyarete geleceğim."
Önce Jungkook'un, sonra ise Jimin'in yanağına birer buse kondurdum. Gözyaşlarını sildim. O an sürekli ailem yok diye yakındığım için kendimden nefret ettim. Çünkü bu çocuklar benim ailemdi.
Kapıya kadar bana eşlik ettiler. Dışarıda modellerini bile bilmediğim ama oldukça lüks görünen üç araba beni bekliyordu. Ortadaki araba diğerlerinden daha ihtişamlıydı. Önünde duran koruma bana doğru geldiğinde binmem gereken arabanın hangisi olduğunu artık biliyordum.
Son kez sarılıp arabaya kadar korumayı takip ettim. Kapıyı açtığında o esmer adamı gördüm. Biraz çekinsemde yapacak bir şeyim yoktu. Arabaya bindim ve camı açtım. O ikisi delirmişçeşine el sallıyorlardı. Geri kalmadım ve bende elimi sallamaya başladım.
Öndeki arabanın hareket etmesiyle bindiğim arabanın camları kapandı ve hareket etti. Muhtemelen arkamızda ki arabada bizim hareketimizle komutu almış ve peşimize takılmıştı.
İçimdeki hüzünle camdan dışarıyı izlemeye başladım. Bir süre sessizdik ancak yanımdaki bu iri adam sessizliği bozan isim olmuştu.
"Umarım malikânemde rahat edersin."
"Ne sikim geveliyorsun lan sen?" diyemedim.
Onun yerine gözlerimi yoldan çekmeden,
"Malikâne mi?"
diyebildim sakin bir dille.
"Evet." dedi.
"Odanı hazırlatmaya başladım."
Yavaşca ona döndüm. Cennetten bir köşeyi izler gibiydi. Dudaklarında anlam veremediğim bir tebessüm vardı. Ve bu ufak tebessüm bile gamzelerinin ortaya çıkması için yeterde artardı.
"Birşey mi diyecektin?"
dedi ben ona bakarken. Uykumdan uyandırılmış gibi hissettim. Evet birşey diyecektim. Hatta diyecek çok şeyim vardı ama, aması da vardı işte.
"Neden.." dedim belli belirsiz.
"Neden bana yardım ediyorsunuz?"
"Karşılıksız bir yardım değil."
"Ama ben sizin işinize yaramam ki."
"Neden böyle düşünüyorsun?"
"Çünkü vücudum çok çelimsiz. Sizin adamlarınız-"
Gülerek lafımı kesti.
"Seni korumam olarak işe alacağımı mı sandın?"
"Almayacak mısınız?"
Kafasını iki yana olumsuzca salladı.
"Hayır."
"O zaman-"
Lafımı tekrardan kesmesi sinirlerimi bozsada tek kelime etmedim. Böyle bir niyetimde yoktu.
"Senet tutabilir misin?"
"Ne?"
"Sorun değil. Öğrenebilirsin."
"Bay Kim, sakıncası yoksa ne ile uğraşıyorsunuz acaba?"
"Ah tipik. Tefeciyim. İnsanlar benden borç para-"
Hislerimde yanılmazdım.
"Tefecinin ne olduğunu biliyorum bayım."
Sanırım yürek yemiştim çünkü bu sefer lafını bölen ben olmuştum. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Kızmadı. Yüzünde mimik oynamadı. Sadece,
"Güzel." dedi.
***
kurbik3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orphanage | namseok
Fanfiction❗ARA VERİLDİ!!❗ Yetimhanede büyüyen Jung Hoseok, müdürünü ikna etmeye çalıştığı sırada borcu için orada olan Kim Namjoon'un dikkatini fazlasıyla çekmişti. Ancak bu adamın, hayatını değiştireceğini nerden bilebilirdi? Düz yazı Texting 07.04.2023