Açlığıma rağmen kitabımı okurken zaman çabucak geçmiş ve kalkma vaktim gelmişti. Artık herkesin kalkacaklarını bildiğim için ben de kalkıp, günlük rutinlerimi hallettim ve üzerimi değiştirip aşağıya indim. Fatma abla ve Ayşen ablada kahvaltıyı hazırlamışlardı. Yavaş yavaş herkes yerini almış ve babamı beklemeye başlamıştık. Çünkü ne kadar açta olsanız evin reğisi sofraya oturmadan sizler yemeğe başlayamazdınız. O kadar acıkmıştım ki artık başım dönüyordu.
Hayatın acizliğini sonuna kadar bir kez daha yaşadım. Ne kadar açta olsam bekledim, bekledim ama babam sofraya oturdu ve bir bardak su içip kalktı. Peşine bizde kahvaltı yapmadan kalktık. Aslında bana ceza veriyordu. Versinde bakalım artık ölümü bekleyen birisi olarak sorun yoktu açlıkla ölürdüm.
Hepimiz sofraya kalktık ve babam "Helin sende hazırlan artık iş başı yapacaksın. Ha bu arada kimse senin benim öz kızım olduğunu bilmiyor kesinlikle ağzını açmayacaksık. Unutma en ufak hatanda cezası çok ağır olur." dedi ve kapıya doğru yol aldı.
Bende peşinden sofradan kalkıp kapıya doğru yürüyüp arkasından çıktım. Kiminle gideceğimi bilmiyordum. Aslında birtahminim vardı, ama hadi hayırlısı. Arabama doğru giderken, babam" kesinlikleişe arabaylada gidemezsin. Çünkü arabalar şirkete kayıtlı. Otobüsle mi gelirsin, yoksa yürüyerek mi? Ben bilmem o sana kalmış. Ama arabayı kesinlikle unut. " dedi ve arkasını dönüp arabasına yürüyüp gitti. Arabaya binmeden öncede "Saat 08:00. Tam tamına 08:30'da iş yerinde olmazsan bütün katlardaki tıvaleti sana temizlettiririm." diyerek arabasına bindi ve gitti.
evimizle iş yerinin arası 45 dk idi. Nasıl yetişeceğimi düşünürken Çağrı beni aradı. Çağrı okuldan sevdiğim çocuktu ve savcılık sınavlarına hazırlanıyordu. Hakkımda her şeyi bilirdi. Akşamki olanlardan başlayıp şimdiye kadar ki yaşadıklarımı anlattım. Çağrı "Beklebeni 5 dk içerisinde kapıda olacağım ve seni şirkete ben bırakacağım" dedi ve kapattı telefonu.?Çağrı 7 dk içinde gelebilmişti ancak ama motorla geldiği için 20 dk içerisinde şirkette olabilecektim. Kaskı takıp Çağrı'nın arkasına oturdum ve sıkı sıkı sarılıp yola koyulduk. 20 dklık yolu 17 dk da gelmiştik Çağrı ile. Benim 5 dk vardı. Çağrıya el sallayıp şirket kapısından girdim ve insan kaynakları müdürünün yanına dkoğru yol aldım.
İnsan kaynaklarına gelince aklıma gelen şeyle donup kaldım. Ben gerçek kimliğimi kullanamıyordum. Aceba kim olarak başlayacaktım. Bunu evde sormadığım için kendime lanet ettim. Şu an yanına da gidemiyordum. En iyisi aramak diyerek aradım. İlk çalmamda açmış ve bana "efendim" emişti. Bende "şey, şey, şey" diyerek korkumdan hiçbir şey dememiştim.. Karşıdan hissettiğim sinirli soluma ile daha çok korkmuş ve strese girmiştim.
" ULAN NE OLDU, NİÇİN ARADIN? Sen salak mısın yoksa gerizekalı mı? NE GÜNAH İŞLEDİM DE BANA EVLAT OLDUN BİLMİYORUM Kİ" dediğinde gözlerim sulanmıştı artık. Böyle bir şeyi beklediğim için sormaya çekinmiştim ama yapacak bir şeyimde yoktu..
Derin bir nefes alıp güçsüz çıkan sesimle "Şey ben işe başlayacağım ama sizinle alakam olmayacağı için nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum.. Geldim insan kaynaklarına gidiyordum fakat iş başvurum da olmadığı için başvuru mu yapacağım, yoksa..." derken karşıdan kükremesiyle öyle bir sıçradım ki sormayın. Yeminle korkudan elim ayağım birbirine dolanmış, korkudan tirtir titremeye başladım. Bu hayatın acımasızlığını, ailesizliğimi ve kimsesizliği mi öyle bir hissettim ki anlatamam. Hayat bana kaderin acı cilvesiyle gülerken, ailesizliğimi bir tokat gibi tekrardan bana acı bir şekilde hatırlattı.YAZAR ANLATIMIYLA
Helin çok zor bir çocukluk ve gençlik geçirmişti. Bunda en büyük pay tabiki ailesiydi. Ailesine göre ise kız olmasıydı. Ailesine göre özellikle babasına göre kız çocukları başlı başına ailelerine birer fazlalık, külfet ve yüktü. Bunun en önemli nedeni ise soyunu devam ettirmemesiydi. Soylarının devamı için kesinlikle erkek olmalıydı. Soy bağı bir erkekle devam ederdi ancak. O kadar geri kafalı bir babası vardı ki. Helin dedesi sayesinde değer görüyordu. Hamza bey babası Ahmet beyden dolayı kızını daha fazla ezemiyordu. Fakat bir hiçmiş gibi davranıp sürekli hor görüyordu.
Oysaki Helin babasını çok seviyordu. Nasıl sevmesindiki henüz bir şey anlamıyordu. Çünkü heniz 6 yaşında küçük bir çocuktu. O yine de babasının onu sevdiğini ve yorgunluğundan ve de bütün yüklerin omuzunda olduğundan kendisine kötü davrandığını düşünüyordu çocuk aklıyla.
Helin çok güzel bir çocuktu. Sapsarı saçları, yemyeşil gözleri ve bembeyaz bir tene sahipti. Kesinlikle herkesin imrenerek baktığı, tekrar dönüp baktığı bir bebek ve çocuktu. Her güzelin kaderi kötüdür derlerdi ya işte Helinde o kadar güzelliğine rağmen bahtsız bir çocuktu.
Aslında dedesi olmasa çoktan kaderine terk edilip bir yetimhaneye veya aileye verilecekti ama dedesi sayesinde ailesiyle kimsesiz yaşamaya mahkum edilmişti