Sanki bir tabuta girdim, ne kımıldayabiliyorum ne nefes alabiliyorum.
-Harika Bir Hayat, Hikmet Hükmenoğlu.
8.Bölüm: "İlk Kurban."
Etrafın sessizliği kuşandığı saatlerdi.
Sıcak bir duşun ardından yattığım uyku, yorgunluğumdan mütevellit üç gün boyunca üzerimde kalacakmış gibi hissettirmişti. Ama gözlerimi açtığımda gökyüzündeki karanlık delinmeye başlamış, gecenin koyusuyla gündüzün açık renkleri birbirine karışarak, lacivertin açık tonlarına bürünüp şafağı karşılamaya hazırlanıyordu. Bu görüntü derin bir okyanusun dibine vurmuş, suyun sessizliğindeki karanlıkta gökyüzüne bakıyormuşum gibi geldi bana. Sessizliğin içinde geçmişe ait anılarım birer birer karanlık gök ile geri çekilip parçalanıyordu. Bense ortasından ikiye ayrılan hayatımın sınır çizgisinde duruyor, kaybettiğim her şeyin üzerimden geçmesini izliyordum. Aynı gecenin içerisinde bir anda yıkıma uğramış, beni karşılayan şafaklar değişimi bir anda üzerime getirmişti.
Korkuyordum, deli gibi korkuyordum ama üzerime düşen boşluktan mıdır bilmem içimdeki o korkuyla bir şekilde savaşabiliyordum. Hala bitmediğini söyleyen bir ses vardı, duyuyordum, her şeyin yeni başladığını fısıldıyordu.
Gökyüzü artık kızıldı ve şafak söküyordu.
Şafak vakitlerinin birinde, artık Kim Taehyung'un esaretindeydim. Her yer kandı ve o direkt olarak ürkek gözlerime bakıyordu, kaçabileceğim bir yerim yoktu.
Başka bir şafakta ise ormanın derinliklerinde kucağında ölüme hazır bir şekilde duruyordum, oysa benim asıl ölümümü getirecek olan bana kurtulmam için yardım eden kollarıydı.
Kafamsa durmuyordu. Hızını kesmeden düşünmeye devam ediyordu ve bunu o kadar hızlı yapıyordu ki, düşüncelerim birbirine çarpıp beynimde bir patlama etkisi yaratıyordu. Katlanamıyordum.
Yattığım yerden doğrulup, bir elimle yüzüme gelen saçlarımı dağıttım. Odadaki dolap ağzına kadar kıyafetle dolu olduğundan dün gece elime ilk geçen beyaz uzun kollu bir tişörtü ve gri eşofmanı geçirmiştim. Evin içi dışarının aksine sıcaktı ve boğazımda bundan dolayı yutkunsam da geçiremediğim bir kuruluk vardı. Her yer tamamen sessiz olduğundan dolayı yavaşça çıplak ayaklarımı soğuk parkeye indirip, ses çıkarmamaya özen göstererek odadan ayrıldım. Geniş koridor ikiye ayrılıyordu, bense sol kısımdaydım. İlerlemeden önce koridoru iyice dinleyip ses olmadığından emin oldum.
Diğer odaları kontrol etmek istesem de kimseyle karşılaşmak istemediğimden, parmak uçlarımda yürüyerek merdivenleri adımladım ve su almak için mutfağa geçtim.
Fakat tüm çabamın aksine, Kim Taehyung orada, yemek masasında tek başına oturmuş sigarasını içiyordu. Yanında dumanı tüten yeşil bir kupa bardağı vardı ve burnuma çalınan ağır kokudan bunun kahve olduğunu anlayabiliyordum. Üstünde siyah bir tişört ve eşofman altı vardı. Kolunun çıplak kısmında kalan dövmenin bir kısmını görebiliyordum, pekala dövmenin kapatamadığı kısımda kendisini belli eden faça izlerini de öyle.
Dışarıda olan donuk bakışları ben içeri girince bana döndü. Birkaç saniye kıpırdamadan ona baksam da, sonunda bardakların dizili olduğu rafa yönelip bir şey söylemeden cam sürahide yarısı dolu duran suya uzandım. Gözlerinin ağırlığını hala sırtımda hissedebiliyordum, sessizlik aramızda en son yaşanan kaosun üzerini örtüyormuş gibi devam ediyordu. Bu yüzden onu yok saymaya çalışarak bardaktaki suyu birkaç yudumda bitirmiş, ardından cam bardağı yıkayıp geri yerine koymuştum. Ardıma döndüğümde ise Taehyung çoktan elindeki sigarayı bitirmiş, yenisini dudaklarının arasına yerleştiriyordu. Tütünün ucunu tutuşturmak için gri zipposunun kapağını açtı ve çıkan tiz ses mutfakta yankılandı. Alevlerin sigarayı yakarken çıkardığı ufak çıtırtıyı duyabiliyordum, ama neden hala öylece dikiliyordum bilmiyorum. Belki de bir açıklama bekliyordum zira gözleri bir şey söylemek ister gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Me And The Devil |taekook
FanficKim Taehyung idam mahkumu bir seri katildi, Jeon Jeongguk ise onunla röportaj yapmaya gitmiş bir gazeteci. ●●●●●●● Seninle şafağın ateşinde tutuşmaya başlamış karanlığın iki tarafındayız. Yan yanayız ama yanımda değilsin. Alevler bizi yakalayana dek...