Bir işimi de tam dakikasında yapsam var ya... Neyse, geç olsun güç olmasın diyelim değil mi? (Asla kendimi kandırmaya çalışmıyorum.) Evet evet öyle diyelim.
Uzun süre önce zihnimde filizlenip beni fazlasıyla heyecanlandıran o satırlara az sonra ulaşacaksınız... Öyle heyecanlıyım ki!
Benim için değerli olan ilk fantastik satırlarımı sizin zihinlerinize emanet ediyor, iyi okumalar diliyorum!
Bir okyanus ile bağı olan ve büyük bir alanı kaplayan, genellikle tuzlu su olan su kütlesi; deniz.
Dingin bir denizin kıyısındayım. Etraf güzel havanın tadını çıkartmak isteyen insanlarla dolu. Benim tek derdim ise, deniz. Onun o rahatlatıcı kokusu, dingin havası, zihnimi susturabilen sesi...
Bir kayanın üzerinde karşımdaki uçsuz bucaksız denizin dingin dalgalarını izliyorum. Etrafım insanlarla dolu ve kulağımda kulaklıklarım yok. Buna rağmen kimsenin düşüncesini duymuyorum, öyle rahatım ki...
Güneş en tepede ama kimseyi rahatsız etmiyor. Tek odağı, deniz. Sanki onu buharlaştırıp yok etmek istiyor.
Bu rahatlatıcı dalga seslerinin yanına başka bir ses ekleniyor, bir karganın o kulak tırmalayıcı sesi... Gözlerimi denizden çekip gökyüzüne bakıyorum. Güneş yerini kara bulutlara bırakmış oluyor bir anda. Hava az önceki güzelliğini kaybediyor, deniz hırçınlaşıyor. Gökyüzünde tek bir kara karga uçuyor.
Etrafıma bakıyorum, tüm insanlar bir anda kayboluyorlar. Oturduğum yerden kalkmak istiyorum, kalkamıyorum. Hırçın denizin dalgaları yüzüme kadar sıçramaya başladığında ürküyorum. Gökyüzündeki karga süratle yanıma uçuyor ve hemen omzuma konuyor. Korku tüm vücudumu sarıyor ve asla kargaya bakamıyorum. Omzumda durmaya devam ediyor, daha da korkuyorum, deniz daha da hırçınlaşıyor.
Bir ses geliyor birden kargadan. Nefesimi tutuyorum, tüm cesaretimi toplayıp ona dönüyorum. Parlak simsiyah tüyleri, uzun sivri gagası ve boncuk gibi siyah gözleri... Dikkatle izliyor beni. İzliyor, izliyor ve asla tahmin edemeyeceğim o hareketi yapıyor; başını bir kedi gibi yanağıma sürtüyor.
Büyük bir nefes eşliğinde yataktan doğrulduğumda kalbim sanki kulaklarımda atıyordu. Direkt olarak omzuma baktığımda hiçbir şey olmadığını gördüm. Olmayacağını zaten biliyordum ama rüya o kadar gerçekçiydi ki izleri hala benimleydi. Elimi yavaşça göğüs kafesime bastırdım, sakince yutkundum. Sadece bir rüyaydı, evet sadece rüya.
Yataktan kalkmadan hemen yatağımın yanında duran komodinime uzanıp geceden koyduğum suyu aldım ve koca bardağı tek dikişte içtim. Bardağı yerine bırakırken dün gece okuduğum romanımla göz göze geldim. Aslında daha çok yazarının ismiyle... Deniz Maraz.
Deniz Maraz, oldukça ünlü bir cinayet romanı yazarıydı. 27'lerinde olmasına rağmen basılı birçok kitabı vardı ve genç yazarlar arasında oldukça iyi bir yükseliş sergiliyordu. Bunlar elbette onu bir arama motorunda aratınca ulaşılabilecek bilgilerdi. Bunların dışında, sosyal medyayı çok aktif kullanıyordu. Tüm sosyal medya hesaplarını takip ediyordum. Ayrıca onunla aynı şehirde yaşıyorduk, bir yerde konumuyla ilgili bir şey paylaştığında o yere gitmem çok zamanımı almıyordu ama asla onu göremiyordum.
İmza günlerine katılmaz, şehir şehir asla gezmezdi. Sadece çok nadir olmak kaydıyla söyleşiler yapar, okurlarıyla buluşurdu. Gerçekten hayran olunası biriydi ve ben bugün onun o çok nadir söyleşilerinden birine katılacaktım. İçimdeki heyecandan düz duvara bile tırmanabilecek gibi hissediyordum. Hızla yataktan kalktım ve ilk olarak telefonumu şarja taktım. Koşar adım lavaboya geçerken evi yine müthiş kokular sarmalamıştı. Ev arkadaşım Sezen yine kahvaltı için döktürmüştü anlaşılan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANTONİM
FantasyDeniz Maraz, cinayetler lordu. Belki de kendi cinayetinin lordu. Bir gölge, Kuzgun. Kuzgun Maraz, bedenin asıl sahibi. Belki de Deniz'in gizli kardeşi. İçindeki iki ruha hapishane olan bir beden. Deniz dalgalarının kayalıklara çarpmasıyla oluşan...