Güneş Demir...
24 Temmuz 2019 günlerden Perşembe. Saat gece yarısını geçtikten sonra.
Işıkların sönmesi ve patlayan silah sesinden sonra hiç bir şey umurumda olmadan jeneratörleri açmaya gittim. Döndüğümde kimseyi göremediğimde ayak sesleri işittim. Merdivenlerden aşağı inerek peşinden koşmaya başladım. Kenan olmadığına emindim Kenan işini kendisi çözmezdi, köpekleriyle hallederdi. Yavaşladığında beni fark edemediğinden döndü ve yüzünü gördüm. Bu hakandı, Hakan Çakmak! Kenan'ın ebedi dostu, Hakandı! Kendi oğlunu vuracak kadar şerefsiz, bir o kadarda dengesizin önde gideniydi. Muhtemelen Kenan'ın yanına gidiyordur diye takip ederken daha dün yani çarşamba gittiğim eve gelmişti. O gözlerine eridiğim kızın eviydi burası. Bu kadar kısa zamanda gördüğüm o güzel rüya gözlerimin önünde Hakanın o eve girişi ile yok oldu. Nasıl unutacaktım ki o gözleri, nasıl olmuştu da buraya gelmiş, ona sipariş iletmiştim? O kızda mı işin içindeydi yoksa?
Kafamda kurduğum hunharca senaryoyu bir yana bırakmalı kardeşlerimin yanına gitmeliydim.
Son bir kez arkamı evin yönüne doğru çevirdiğimde Mehir'i Hakana "Baba" diye sarılırken gördüm.
Nasıl böyle bir hata yapmıştım aklım almıyordu. Çok durmadan motorumu park ettiğim yerden alıp bindim ve hızlıca oradan uzaklaştım.
Eve vardığımda Meriç anlından vurulmuş çoktan ölmüşken kardeşim hala can çekişiyordu.
"Sedat doktoru aradınız mı?" Diye sorduğumda Mirza konuştu.
"Aradık , yolda geliyor."
"Tamam."
10 dakika geçmişken doktor Sedat gelmiş, hepimiz bodrum katta onu bekliyorduk. Elindeki alet çantasını bir kenara indirip sedyeye uzandırdığımız Çağrı'nın tişörtünü makas ile usulca kesti.
"Baya derine inmiş kurşun. Beni yalnız bırakabilir misiniz? Biriniz kalsa yeterli. Az da olsa ilk yardım bilen biri."
"Ben kalırım." Deyince Mirza. Onları onaylayıp odadan çıktık.
Geçen bir buçuk saatin ardından Mirza yanımıza geldi.
"Durumu iyi. Şimdilik. Yarına bilinci de kendine gelirmiş. Bir süre yataktan kalkmaması ve mümkün olduğunca bol sıvı tüketmesi gerekiyormuş."
İçim az da olsa rahatlamışken Mirza üstüme doğru yürüyüp bağırarak konuşmaya başladı. Beklediğim an gelmişti. Ona nasıl güvenip , inandığımı yüzüme vuracaktı, vuracaklardı.
"Ya ölseydi, ya kurtaramasaydık onu ne olurdu Güneş hiç düşündün mü kardeşim? Bizim sözümüze kulak kesmediğinde ne olacağını gördün mü?"
Bir şey diyemedim. Haklıydı, hem de sonuna kadar. Ardından Poyraz konuştu.
"Güneş normalde olsa seni sonuna kadar savunur bir suçun olmadığını söylerdim biliyorsun fakat bu sefer yapamam. Çok dil döktük keşke dinleseydin bizi."
Birer birer yüzüme vurulurken her şey orada daha fazla duramayacağımı anladım ve deri ceketimi koltuktan alarak oradan uzaklaştım. Kaskımı geçirerek motoruma bindim. Hani derler ya beni buraya ayaklarım getirdi diye işte beni de yıllarca bana eşlik eden motorum Mehir'e getirmişti. O evin önünde durduğumuzda anlamıştım bunu. Tabi daha sonralardan motorumun hep beni aynı yoldan bu eve çıkaracağını da bilemezdim.
Mehir'den devam...
Günümüz...
Dudaklarım cayır cayır yanarken elleri ensemden oradan da yerini biliyormuş gibi aşağı indi. Dokundukça yandım, tutuştum, kavruldum, kül oldum. Ellerindeydim hem de kendime bile bu kadar kendimi teslim etmemişken. Bir çok duyguyu aynı anda hissediyordum üzüntü, mutluluk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRGÜLDEN SONRASI
Novela JuvenilNoktalanmak isteyen bir virgül. Kendini tamamlamak için her şeyi kabul edecek olan Mehir'in ta kendisiydi. İçindeki aşka boyun eğip noktalanacak mıydı yoksa ordan oraya savrulan bir virgül olmaya devam mı edecekti? Güneş, Mehir ile noktalanmak için...