Toprağa değen her bir yağmur damlası etrafı biraz daha kaplarken bastıralamaz ölü kokusu ile savaşıyordu. Bir yandandan doğanın, yaşamın kokusunu içine çekerken bir yandan da sonun kokusu hissediliyordu.Yağmur damlasıyla karışık akan göz yaşı, beyaz mermere delicekmişcesine çarpıyordu. Ardı ardına kesilmeyen hıçkırıklarını bir süre sonra iç çekişine döndüren genç kız kollarının soğuk mezar taşına sarmış, ok gibi yağan yağmura aldırmadan öylece duruyordu.
Hayatının bittiğini düşünüyordu ama o asıl şimdi doğucaktı.Kızın, hissettiği tek şey kalbinin buzla kaplanmasıydı. Hiç kimsenin eritemiyeceği buzdan yüreğinin ateşini babası tek nefesle söndürmüştü.
××××
◾ 9 yıl önce ◾
"Babişko biraz daha kalalım lütfen." küçük kız son kez dönme dolaba binmek istiyordu, yüksekten aşağıdaki insanları minicik görmek onu anlatılmaz derece de mutlu etmişti. Aynı sevinci bir kere daha yaşamak istiyordu.
Ama babası buna izin vermiyordu."Hayır tatlım annen evde bizi bekliyor, zaten geciktik. " babası kolundaki gümüş saate baktıktan sonra kızına onaylamaz bakışı atıyordu. Küçük kız ise üzgün gözler ile kafasını kaldırmış elinden tuttuğu babasına bakıyordu.
" Off baba yaa!" minik ayaklarından tekini yere sertçe çarptıktan sonra istemeye istemeye arabaya bindi.
" Nereye küçük hanım? Sizin yeriniz arkası." küçük kız babasının yanına, ön koltuğa oturmak istiyordu. O artık büyüdüğünü düşünüyor, ve öne oturmaya hak kazandığını savunuyordu, ama babası izin vermiyordu. Küçük kız, babasının herşeyi onun iyiliği için yaptığını biliyordu. Bu yüzden her ne kadar istemese de babasını daha fazla üzmemek için arka koltuğa oturmuştu.
Babası arabayı çalıştırdığı gibi teyibide açmıştı. Çünkü artık o da biliyordu, minik kızının huyunu.
Küçük kız ne zaman arabaya binse camdan dışarıyı, müzik eşliğinde izlemeyi severdi.Notaları insanlara benzetirdi. Kulağa aynı gelen sesler, aslında insanlar gibi tamamen birbirinden farklıydı. Ufak benzerlikleri olması, onların aynı olması anlamına gelmezdi. Her bir nota özel ve farklıdır, tıpkı insanlar gibi.
Şarkı çalmaya başladığında küçük kız babasına dikiz aynasından gülümseyerek baktı, babasıda kızınınkini aratmayacak bir gülümseme ile karşılık verdi.
Minik kız gözlerini dikiz aynasından alıp cama yöneltti.Küçücük kalbine dünyaları sığdırabiliyordu. Dışarı da kötü insanların olduğunun o da farkında idi, ama yine de onlarında en nihayet içinde ufakda olsa iyilik taşıdığına inanıyordu. Çünkü onlarda zamanında çocuk olmuştu.
Bütün insanlar ağacın yaprakları gibiydi. Hep birlikte bir bütündü. Eğer yapraklar düşer ise ağaç, ağaç olmazdı sadece odun yığınına dönüşürdü. Bu yüzden küçük kızın hayatında sonbahara yer yoktu.
Onun için tek bir mevsim vardı, o da ilkbahar. Yeşil yapraklara değen rüzgarın sesini duymak ona huzur verirdi. Ötüşen kuşların cıvıltısı, insanların gülüşleri onuda mutlu ederdi. Başkalarının mutluluğunu paylaşmayı, belki de en iyi o bilirdi.Küçük kız asfalta baktığında, sarı şeritlerin hareket ettiğini gördü. Gözlerini kısmış yolun sonunda ki ağaca bakıyordu. Ağaca git gide yaklaştıklarını gören minik kız, bir aksilik olacağını sezmiş gibi babasına söylemeye karar verdi.
Küçük kız öne doğru, babasının oturduğu koltuğa yöneldi.
Ön camın tamamını kaplayan ağaç gölgesi, arabanın içine düşmüştü.Küçük kız, babasına bakamadan dikkatini çekmiş olan, koyu kahverengi ağaç gövdesine yöneldi.
Ne olduysa, o an olmuştu. Ağaca değen kaporta sesi, camın paramparça kırılması ve küçük kızın kafasından akan kan damlaları.
Ama asıl olan ise, küçük kızın babasının, kalbinin ebedi sessizliği...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEMİNLİ
RandomYağmur damlasıyla karışık akan göz yaşı, beyaz mermere delicekmişcesine çarpıyordu. Ardı ardına kesilmeyen hıçkırıklarını bir süre sonra iç çekişine döndüren genç kız kollarının soğuk mezar taşına sarmış, ok gibi yağan yağmura aldırmadan öylece duru...