4. BÖLÜM ☆

166 19 3
                                    

●●BU MİLLET SİZE MINNETTARDİR.
ALLAH ŞEHİT YAKINLARINA SABIR VERSİN. MİLLETÇE BAŞIMIZ SAĞOLSUN.
DÖKÜLEN KANLAR ARTIK SON BULSUN!!

"Babanı kimin öldürdüğünü öğrenmek ister misin?"

Belki milyon kez içimden bu soruyu tekrar ettim. Ama yinede en uygun cevabı yerleştiremedim kafama.
Yeterince mantıklı düşünemiyorum.
Beynimin şu an yüzde birini bile zor kullandığına eminim.

Benim babam o karanlık gecede, o sokakta öldü.
Hızını kontrol edemediği için o lanet ağaca çarptı ve son nefesini verdi.

Öldü. Öldürülmedi.

Kim neden öldürsün ki benim babamı?
Babam kendi halinde memur bir adamdı. Kimseden ne alıcağı ne de vereceği vardı.
Böyle bir cinayetin kanını kim eline sürmek isterdi ki?

Sorular beynimin her kıvrımının içinde cirit atıyordu. Kimseye hesap vermeden tepiniyordu.

Babamın sesi kulaklarımı çınlatıyordu, konuştuğunu duyuyorum ama kelimeler anlamsızdı.
O artık konuşamaz, gülemez, bağıramaz, kızamaz, bana sarılamazdı.

Kollarımı başımın etrafında sarmalayıp, kulaklarıma sıkıca ellerimle baskı uygulayarak kapattım.
Hayır, hayır, hayır. Onun söylediklerini duymamam gerikiyordu, onu dinlemiyecektim.

İçimde ki başka bir benlik ağzını açmış susmak bilmiyordu:
Öldü Tuana. Kaza da öldü. O araba kazasından baban sağ çıkamadı.

Oda etrafımda dönmeye başlamıştı. Yere düşmemek için kendimi çalışma masasının önündeki sandalyeye gömdüm. Ruhumu sanki büzüşmüş gibi hissediyordum. Oda sanki büyüyüp beni yutmuştu.

Başımı oturduğum sandalyeden eğdim. Şimdi sadece yeri görebiliyorum. Ne zamandan beri aktığının farkında olmadığım gözyaşlarım burnumdan süzülüp halıya akıyordu.

Saatlerin mi dakikaların mı ğeçtigini bilmezsizin o rahatsız sandalyede oturuyorum.
Bir süre sonra Aydan hıçkırık seslerimden uyanmış olacak ki yatağında doğrulup bana baktı. Ardında büyük bir hızla yanıma ulaştı. Benim aksime telaşlı görünüyordu.

"Ne oldu Tuana? Neden ağlıyorsun?" Hıçkırıklarımın el verdiğince konuşmaya çalıştım.
"Babam öld..." devamını getiremeden bana sıkıca sarıldı. Harfler ağzıma tıkılıp kaldı. Çıkmak da istemiyorlardı zaten.
"Shhhttt ağlama yeter artık gözünde yaş kalmamış. Sesin yüzünden uykum bölündü. Hadi sende yat uyu, ama gel önce bir yüzünü yıkayalım."
Huysuz falan ama Aydan gerçek dostumdur. Belki buna benzer geceleri kaç kez yaşatmıştım. Ama o, itiraz etmeden hep yanımdaydı, her seferinde beni sakinleştirir, uyumamı kolaylaştırırdı.

Yüzümü yıkadıktan sonra bana içmem için bir bardak su uzattı. Normalde tek dikişte bitireceğim su bana zehir gibi gelmişti. Yudum yudum cam bardağın dibini görebilmiştim.

"Hadi yatalım artık bak sabah olucak nerdeyse." Onuda benimle birlikte uykudan mahrum bıraktığım için kendime kızdım.
Daha fazla uzatmamak için yatağın içine girdim. Aydan üzerime kalın battaniyeyi örttükten sonra kendi yatağına uzandı.

"İyi geceler Aydan."
"İyi geceler Tuana."
"İyi geceler baba."

...

Bu, bu inanılmaz bir şeydi. Bağdat Caddesi'ne vardıktan sonra yağmur başlamış, gökyüzü önce bulanık kırmızımsı turuncuya sonra da siyah renge bürünmüştü.
Taksilerin hepsi sanki önceden anlaşmış gibi doluydu. Bir tanesi bile boş geçmiyordu.
Farını yakmayan araba yoktu. Hepsi kısılmış kedi gözü gibiydi. Silecekleri uyumlu bir şekilde hiç durmadan bir sağa bir sola doğru gidiyordu. Her gidişde cam berraklaşıyor, her dönüşte ise camın her santimetre karesini birçok yağmur damlası kaplıyordu.

YEMİNLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin