Arabanın tahta tekerlerinin yoldaki taşlara çarparak çıkardıkları takırtıyı usulca dinleyen 3 kişi; elleri bağlı, yüzleri yara bere içinde, yırtık pırtık kıyafetleriyle arabanın arkasındaki demir kafeste oturuyorlardı. 1 kişi atları kontrol ediyor, diğer kişi de yanında düşüncelere dalmış oturuyordu. Yanlarında 3 tane atlı, silahlı adam gidiyor; ne çok yaklaşıyor ne de çok uzaklaşıyorlardı. İlk başta bu kadar fazla toynak sesi rahatsız etse de kulak bir yerden sonra alışıyordu. Biri tahtadan bir oturakta, kalan 2 adam da karşıdaki tahta oturakta, biraz sıkışık, oturuyordu. 2 kişinin oturduğu yerde kapıya en yakın olan adamın saçları garip bir şekilde dağınıktı. Sanki biri kafasına uzun süre basmış gibiydi, muhtemelen yakın bir zaman önce şapkasını kaybetmişti. Elleri nasır tutmuştu ve bir parmağı yoktu. Yüzüne baktığınızda genç ve yakışıklı sayılabilecek bir yüzü vardı. Biraz sakalı vardı ama fazla uzamış gibi gözüküyordu. Bir ceket giymişti ama bu ceket burada rastlanmayacak türden pahalıydı. Ayakkabıları da toz toprak içindeydi ama pahalı oldukları belliydi. Pantolonu yırtık pırtık olmasına rağmen diğerlerine göre iyi durumdaydı. Hemen yanında siyahlar içinde bir adam vardı. Bu adam belli ki bir din adamıydı ama üzerinde bir dini amblem yoktu, aforoz edilmiş olabilirdi. Muhtemelen Hristiyan bir rahipti, bu topraklarda Hristiyan olmayanlar öldürüldüğünden idam edilmeye götürülmesi bile mucize olurdu. Yavaştan yaşlanmaya başlamıştı. Saçlarında beyazlıklar vardı ama genel olarak siyahtı. Elleri bağlıydı, zaten ellerini birbirinden ayırmadan dua ediyordu. Karşıda oturan adamsa muhtemelen bir soyluydu. Kıyafetleri sadece çok zenginlerin giyebileceği türden işlemeli, kaliteli, renkliydi. Yeşil renkli bir kıyafet giyiyordu, kolları beyazdı. Saçları sarı renkliydi. Ayakkabıları en iyi kalite deriden yapılmış gibi duruyordu. Rahip adam kendi kendine fısıldamaya başladı:
-Tanrım lütfen beni affet, lütfen beni affet...
Yanındaki adam sert bir bakışla rahibe doğru dönüp konuşmaya başladı:
-Ne yaptın da tanrı seni affedicek?
+Çok büyük günahlar işledim beyefendi, ÇOK BÜYÜK! Bu günahlarımı affetse affetse tanrı affeder. Bu kadar büyük günah işlemiş kimseyi tanımadım ben.
-O zaman tanıyabilirsin. Tam karşında duruyo. En büyük çetelerden birindenim. Belki duymuşsundur, Ejderha ini.
+Duymadım maalesef beyefendi.
-Şanslısın o zaman. Her yeri yağmalardık, önümüze kim çıkarsa indirirdik. Bu kahpenin evlatları beni yanlız yakalamasaydıda devam edecektim.
Arabanın önünden bir erkek sesi gelir:
+Senin gibi orospu çocuklarını dize getirmesini biliriz biz. Bu gün sen düştün, yarın tüm çeten düşecek!
-Beni kurtarmaya gelecekler! O zaman sadece seni hayatta bırakıcam, kampa götürücez. Ondan sonrasını senin hayal gücüne bırakıyorum.
+Geldiklerinde konuşuruz bu konuyu tekrardan.
Din adamı tekrar söze başladı:
+Beyefendi, bunları yaparken hiç mi korkmadınız tanrıdan?
-Tanrı beni doğduğumdan beri yanlız bıraktı! Bu günden sonra da yanımda olmasına gerek yok.
+Demeyin öyle beyefendi, Tanrı size her zaman kucak açar. Hepimiz aynı hayatı yaşamıyoruz ama hepimiz bir sınavdayız. Bu sınavı geçersek O'nun cennetine gideceğiz. Böyle bir fırsatınız varken neden böyle yapıyorsunuz?
O sırada karşılarında oturan soylu adam konuşmaya başlar:
-Yani tanrı sana cennet vaat etmese kötü bir insan olacaksınız. Doğru anlamış bulunmakta mıyım?