Bölüm -1-

986 24 12
                                    

                        {Yazardan}

Oda bile denmeyecek kadar kötü kokan bu kasvetli dört duvar arasında daha fazla durmaya niyeti yoktu. Aksi takdirde ölüm ona gölgesi kadar yakın görünüyordu. Bir çare bulmalıydı. Saatlerdir bunu düşünüyordu. Elbet bulacaktı da.

Kapı dışından gelen ritmik ayak sesleri, başında beklemekte olan adamların olduğunun kanıtıydı. Bu durum  kaçmasını biraz daha zorlaştıracağa benziyordu fakat imkansız gibi de değildi.

Aklında oluşan birkaç fikir ve buradan kurtulma arzusu berberinde ayaklanıp tahtalarla mıhlanmış pencereye yürüdü. Dışarıyı izlemek buradan imkânsız görünüyordu.

Tek pencereli dört duvarda şimdi de kapıya yöneldi. Kapı önünde ritmik ayak sesleri birilerinin kapıda nöbet tuttuğunu gösteriyordu. Bir iki saniye duraklayıp düşündükten sonra kapıdan uzaklaşıp işine yarayacak malzeme aramaya başladı. Yarısı yanmış eski kanepenin yanmış tarafında bulunan tahta parçaları ilişti gözlerine. Bunlar işine yarayabilirdi.

Bu tahta parçalarını buradan ses çıkarmadan sökmeliydi. Aksi takdirde ses çıktığı gibi kapının önündeki şahsiyet ya da şahsiyetler tarafından hayatı son bulabilirdi.

Ses çıkarmamaya özen göstererek kanepenin dibinde diz çöktü. Elini daha kolay çıkabilecek gibi görünen tahta parçasına uzattı. Tek bir çivi ile mıhlanmıştı. Umarım düşündüğü gibi kolay çıkardı.

Tahta parçasını bir iki kez zorladı fakat çıkacağa benzemiyordu. Tek bir çiviyle mıhlanmasına rağmen oldukça dayanıklıydı. Daha fazla zorlayabilirdi ama bu da ses çıkmasına sebep olurdu.

Bulunduğu pozisyondan çıkıp ayağa kalktı. Bir iki dakika düşündükten sonra tekrardan kapıya yöneldi. Eliyle kapıyı tıklatarak "Öhöö öhö öhhöö! Bir su, öhö alabilir miyim? Öhö öhhhöö! Ölüyorum burda. Öhö öhöö!" Bir kulağı ile kapıyı dinleyip aynı zamanda da öksürme numarası yapmaya çalışan Azra, içinden milyonlarca dua etmekteydi kapıyı açmaları için.

Kapının ardındaki iri ve oldukça yapılı adam öksürük seslerine aldırmadan ritmik adımlarla nöbetine devam ediyordu.

"Açar mısınız kapıyı lütfen. Öhö öhhhöö! Çok kötüyüm, öhöö öhö! Bana birşey olursa amcam çok kızar sonra size. Malların yerini bir tek ben biliyorum. Öhö öhhhöö! Ölürsem kimden öğreneceksiniz?"

Kapının ardındaki adam adımlarını durdurup birkaç saniyeliğine düşünmeye başladı. O sırada içeriden öksürük sesleri gelmeye devam ediyor ve giderek şiddetleniyordu.

Kız malların yerini bilen tek kişiydi. Ölüp gitmesi taktirinde işlerinin zora gireceği belliydi.

Uzaklaşan ayak sesleri ve sessizliğin ardından adamın vicdana gelip su getirmeye gittiğini umdu Azra. Ve hiç beklemeden hızlı bir tekmeyle tahta parçasını kopardı. Kopardığı gibi tahta parçasını alıp kapının ardına yerleşti ve adamın kapıyı açmasını bekledi.

Saniyeler sonrasında kulaklarına yeniden o baskın ayak sesleri ilişmişti.  Gerginliği giderek artmakta olan Azra iyice kapının ardına yerleşip elindeki tahtayı daha fazla sıktı. Bu kaçmak için tek fırsatı idi.

Bir elinde su diğer elinde ise anahtar ile kapıya yaklaştı iri cüsseli adam.

"Getirdik suyunu. Sakın gebereyim deme, daha seninle çok işimiz var." Kızın ölüp ölmediğini kontrol amaçlı konuşmaya çalıştı fakat içeriden hiçbir hareket yoktu.

"Geberdin mi lan yoksa?" diyerek kapıyı yavaş yavaş açtı.

Kapının açılmasıyla nefesini tutan Azra hem korkudan hem de de nefes alamamaktan ölebilirdi.

EDHOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin