Bölüm -4-

351 22 15
                                    

{Yazardan}

"Kizum, iyi misun?"

Tıkanmış kulakları nihayet bir ses duyar duymaz bedeni uyanmıştı etrafına. Dikkatini hızla toparlamaya gayret eden Azra'nın bakışları kaçamak şekilde olsa da karşındaki adamın suretine bakamadan edemiyordu. Bu suret ona hiç de yabancı gelmiyordu. Ama bu o adam olmazdı. Olmamalıydı.

"Bir yerunuze bir şey oldu mi?" Lütfiye tarafından kendisine yöneltilen sorunun cevabını o bile bilmiyordu. Tersine bedeni bir buz kütlesi misali soğuktu ona göre. Eğer bu karşısındaki adam tahmin ettiği kişiyse planları başlamadan sona ermiş olacaktı.

"Iıııı...Hayır... Yani bana bir şey olmadı ama ben çok üzgünüm efendim. Mahvettim her yeri. Çok özür dilerim." Tüm kelimeleri birbirine dolanmışken onun aklından geçen tek şey karşındaki adamın o adam olup olmadığıydı. Kaçamak bakışları her fırsatta adamın üzerinde olmayı ihmal etmiyordu.

Adamın sessizliği ve tuhaf bakışları da Azra'nın gerginliğine gerginlik katmaktaydı. Belki de yanılıyordu. Koskoca İstanbul'da böylesine bir tesadüf olası mıydı? Elbette hayır. Fakat sadece bu da değildi. Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bu adamı gördüğü esnada o an gözünde canlanmıştı. Eğer bu adam o değilse niye böyle bir çıkmaza girmişti ki şu anda.

"Şey... Ben gerçekten, kusura bakmayın. Sakarlığım tuttu yine." Mahçup tavırlarını takınmıştı. Fakat tedirginliği asla onu terk edeceğe benzemiyordu. Karşındaki adamın o olduğuna emin olamıyordu lakin şüphesi her zaman üstün geliyordu.

"İyi akşamlar herkese." diyen adamın bakışları kızın üzerindeydi. Peki ya ses? Bu ses te mi yanılgıydı? O geceki sesle aynıydı. İyi hatırlıyordu. Buna emindi.

"Misafirimiz kim?"

Genç adamın son cümlesi Azra'nın içerisine hapsettiği nefesini rahatça serbest bırakmasına sebebiyet vermişti. Derin nefes verdikten sonra ne yaptığının asla farkında olmadan elini karşındaki adama uzatmıştı.

"Ben Azra, Alparslan'ın yakın arkadaşı ve aynı zamanda da avukatıyım. Kusura bakmayın siz de. Sizi öyle bir anda arkamda görünce boşluğuma denk geldi." Bu sergilediği tavır tamamen iradesi dışında meydana gelmişti. Karşısındaki adamın onu tanımadığı kanaatine vardığı gibi bunun verdiği sevinçle elini adama uzatmıştı. Oysaki bunu yaptıktan saniyeler sonrasında kendisine binlerce küfür saydırmıştı. Fakat sonunu iyi toparlamıştı. Karşısındaki adam o olsa bile bunu asla ona hissettirmemeliydi. Hatta kimseye hissettirmemeliydi. Keza kendisi de bu adamın o olduğuna asla emin olamıyordu. O gece adam onun yüzünü asla görmemişti. En azından o buna emindi. Fakat adamın burnuna yediği darbe nedeniyle aşağı eğilmesi Azra'nın az da olsa gözüne ilişmişti. Kumraldı. Oldukça da cüsseliydi. Lakin karanlıktı. Bulundukları ortamın karanlıklığı şüphesini körüklüyordu. Ama sesi, sesi çok benziyordu.

Genç kadının uzattığı eline birkaç saniye boş ve anlamsızca baktıktan sonra mecburiyeten karşılık vermişti.

"Önemli değil. Ateş ben de. Alparslan'ın kuzeniyim." diyen adam Azra'nın aksine oldukça sıradan ve sakin tavırlar içerisindeydi. Azra'nın elini bıraktıktan sonra masadaki fertlerin yanına doğru ilerledi.

İşte tesadüfler bu kadar seviyordu Azra'yı. Arabasına bindiği İstanbul'a kadar geldiği, üstelik hırsızlar gibi kulübelerine girip yemek yediği adamların arasında kalakalmıştı. Peki ya şu İlyas'a ne demeli? O gün amcasına dediği her kelimeyi bir bir hatırlıyordu. Patlayan silah sesi... O korkusu...

"Geç otur sen kizum. Lutfiye toplar buralaru. Lutfiye, çay getur da."
Çoktan bardakları toplamaya koyulan Lütfiye, ihtiyar kadının uyarısıyla elindeki cam kırıklarını tezgaha yerleştirdikten sonra dolaptan yeni bardakları çıkarmaya koyuldu.

EDHOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin