Bölüm -13-

131 18 12
                                    

                    ✨ YAZARDAN ✨


"Siz... İyi misiniz?" diyebildi sadece.

Burnundan soluyan adam, şu an için âdeta bir film şeridi misali Azra ve Cihan'ı gördüğü anı göz önünde canlandırıyordu. Tüm bunların bir açıklaması olamazdı, ihanetten başka. Bu kız onların içine sızmış bir haindi. Ne cesaretti ki kendi suçunu içlerinden başka birine atmaya çabalıyordu, hain kendisiyken.

Genç kadın, artık korkmaya başlamıştı. Gördüğü manzara hiç de hayra alamet gibi görünmüyordu. Karşısındaki suret âdeta onu öldürmek istercesine bir hal ve tavır içerisindeydi. Üstelik en başında her şey normal giderken sonun bu tür bir hal alması akıl alır değildi. Ne oluyordu bu aileye Azra da artık anlamakta zorlanıyordu. Herkesin sinirleri son zamanlarda Azra üzerine hareketlenmeye and içmişti sanki. Önce Alparslan, şimdi İlyas. Bilâkis İlyas'la olan yıldızları en başından barışık değildi. Azra'nın anlam veremediği şey durup dururken karşısındaki adamın bu raddeye gelmesine sebep olanın ne olduğuydu.

"Avukat," dedi İlyas.

"Efendim." Kısık bir ses tonu çıkmıştı Azra'nın dudaklarının arasından.

Büyük bir sessizlik içerisinde tek tük kelimeler ile devam etmekteydi esrarengiz diyalog.

"Sana bir soru sormuştum..." Boğuk ses Azra'nın kulaklarını doldururken sesin sahibi bakışlarını milim oynatmıyordu, kendisinin üzerinden.

Azra başını hafif sağa çevirip ne sorusu dercesine baktı, genç adama.

Derin bir nefes hapsetti içine, İlyas. "Cihan'ı nereden tanıyorsun?"

Genç kadın, bir türlü kurtulamadığı bu meçhul sual ile tekrardan baş başa kalmıştı. Kuru bir yutkunma ile karşıladı bu durumu. İlyas'ın bakışları adeta avına odaklanmış bir kartal niyetine Azra'yı süzerken genç kadının tükürüğü boğazında düğümlenmişti bu bakışlar karşısında.

Vazgeçmeyeceği her halinden belli olan bu adam, üçüncü kez sorduğu bu sorusunun yanıtını şimdi almaya her daimkinden daha fazla ısrarcıydı. Kafasında parçalarını oturtmaya çalıştığı kocaman bir yapboz bulunuyordu. İçindeki ses karşısında oturan bu kadının bir hain olduğunu haykırsa da daha mantıklı düşününce emin olması zorlaşıyordu. Alparslan'ın kefil olarak ailelerine soktuğu birisi hain olabilir miydi? Onu zorlayan kısım buydu işte. Fakat öbür taraftan da şahit oldukları ve gördükleri eğer içlerinde bir hain varsa ona işret ediyordu.

Genç kadın, duruşunu normalleştirdi. Bir eli telefonu kulağında sabitlemişken diğer eli şakaklarını kapatmış olan saçlarını kulaklarının arkasına yerleştirdi. Hemen sonrasında genzini temizledi ve artık bu sorunun bir cevap beklediğini ayrıca kendisinin de bir cevap vermek zorunda olduğunun bilincinde olarak iki dudağını araladı. "Sanırım siz otelde gördüğünüz tatsız manzara ile kafanızı fazlasıyla yordunuz. İsmini bildiğinize göre Cihan'ı tanıyorsunuz." dedikten sonra tek kaşını kaldırıp İlyas'tan bir yanıt beklemeye başladı.

"Sorun Cihan'ı benim tanıyor olmam değil senin nereden tanıyor olduğun, avukat." dedi İlyas soğuk bir ses tonunda.

Tek başına havalandıran kadının hoşuna gitmemişti bu emrivaki üslup. "Bakın İlyas Bey, benim özel hayatım hakkında size bir açıklama yapma zorunluluğum yok. Fakat sizinle sağlıklı bir diyalog kuramadığım için beni açıklama yapmak zorunda bırakıyorsunuz. Çünkü ne zaman bir araya gelsek sürekli bu konuyu kurcalamaya çalışıyorsunuz ve böylelikle iletişim kuramıyoruz. O yüzden şimdi eğer bir açıklama duymak istiyorsanız benimle bu şekilde emrivaki bir tavırla konuşmayın."

EDHOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin