Sıfırıncı Kanto - Kımızı Elbiseli Melek

68 15 23
                                    

Ağırlaştırılmış nefesler bedeni yükseltirdi ve yükselenler bilirdi ancak öyle yakalanırdı zihin ve o zaman görülürdü gerçeklik. Ne kadar yükselirsen düşüşün de o kadar sert olurdu. İnsan, ruhunu hissettiği anlarda hissederdi adrenalini, zevki ve belki de tutkuyu. Bu yüzden kalbe bedenden çok dokunurdu kelimeler, notalar ve belki de resimler ve dokunurdu Tanrı, insanlarıyla. Ulaşırdı berrak, temiz ruhlara en masum yoluyla.

İsterdi insanlar da ona ulaşsın, dokunsun ona ve görsün onu tüm çıplaklığıyla. Belki değildi muhtaç ancak belliydi, en büyük isteğiydi bu Tanrı'nın.

İnsanlar direnirdi Tanrı'sına kabul etmezdi çünkü bu kendisini kabul etmek olurdu, ruhunu anlamak olurdu ve olurdu affetmek geçmişini ancak en zoru da buydu. İnsan asla kabul edemezdi benliğini ve affedemezdi çocukken parlayan gözlerini, söndüren şimdiki yetişkini.

Oysaki Tanrı, her zaman bir umut ışığı gibi parlar ve orada olduğunu gösterirdi fakat insanlar korkaktı, korkardı bu şefkatten ve bu iyilikten!

Dönerlerdi arkalarını ve odaklanırlardı önlerine düşen gölgelerinin karanlığına.

Ben ise, ışığı gördüm ve Tanrı'nın davetini kabul ettim. Şimdiyse ilerliyorum o aydınlığa ve kurtuluşa doğru.

İki elim birbirine tutunmuş birleşmiş göğsümün üstünde, gözlerim ışıktan körelmiş ve yumulmuş, üzerimde Tanrı'nın kirli görebileceği kadar beyaz bir elbise, tüm berraklığımla ilerliyorum şimdi insanların kaçtığı bu yolda.

Arkamda çalıyor, Mozart'ın bilmeden yazdığı kendi cenazesinin notaları. İnsanlar eşlik ediyor birbir bu kutsallığa...

Saçlarım açık, askılı elbisemin açıkta bıraktığı omuzlarıma ve oradan da kollarıma dökülüyor. Bu beni gülümsetiyor çünkü eminim parlıyor altın sarısı saçlarım ışığın altında, sanki tüm istekleri o ışıkta kavrulmakmışçasına!

Dizlerimin altına gelen bu ince elbise, açıkta bırakıyor bir kısmını bacağımın ve yürürken hissettiriyor rüzgarı ancak en güzeli ve kutsalı ilerlerken yolda, batıyor ayağıma buradan kaçmaya çalışanların cesetleri. Batıyor kemikler, sanki bir tek benim çıkmamı istemişçesine batıyor atmayan kalpler!

Ayaklarım, Tanrı'nın bana ulaşmak için gösterdiği fedakarlıklarla acıyor ve kanıyor yerde yatanların aksine. Hoş, o bedenler öyle günahkardır ki kalmamıştır bile bir eti, derisi ve gerçekliği!

Ahlaksızca, akıl almazca gibi gözüken tüm bu kutsal gerçeklik içimi ısıtıyor çünkü biliyorum, ben bir tek aitim Tanrı'ya ve ait o da, bana.

Yaratılan aittir yaratanına ve yaratan, yaratan olabilmek için muhtaçtır yarattığına.

Şimdi, gerçekten, ilerliyorum ona ve yükseliyor notalar, yükseliyor sesler ve ışık yükseliyor, kucaklarcasına bedenimi.

Gözümü açmak zor, ancak göz nedir ki ruhu görenler için? Nedir madde, nedir ki gerçeklik?

Hızlanıyor kalbim tüm bu ihtişamın altında. Hissediyorum yolun ucuna yaklaştığımı ancak bedenim daha istekli şimdi, daha istekli yükselmeye ve kavuşmaya.

Titriyor bacaklarım heyecandan ve korkudan ki gereklidir korku senden üstünü görmeye, gereklidir adrenalin, hissetmeye.

Şimdi yürüyorum ve biliyorum birazdan yükseleceğim ancak farkındayım açılmamalı bir daha gözlerim ve açmamalıyım bir daha bu Dünya'ya kulaklarımı, uçmalı ve kurtulmalıyım.

Hoş, bu da benim fedakarlığımdır ancak değildir anlamlı Tanrı'nınkinin yanında.

Şimdi, yürüyorum, bu notalar yavaşlarken, yürüyorum, bitmek üzere olduğunu bilirken.

Ancak hoş bir naz yapıyorum Tanrı'ya, bekletiyorum onu o mükemmel ışığın altında. Duysun istiyorum Mozart'ı ve kutsal notalarını.

Acı azalıyor ve uyuşuyor bedenim, hissediyorum kanatlarım çıkıyor sırtımda, gıdıklıyor tenimi. Bu beni daha çok gülümsetiyor çünkü biliyorum ben, Tanrı'nın bir meleğiyim.

Şimdi, gerçekten, yürüyorum korkusuzca ve biliyorum, yaklaştım O'na.

Duruyorum, notaların azalışı gibi çünkü hissetmiyor parmak uçlarım ötesini.

Çenem hala kalkık, ellerim hala birleşik ve gözlerim hala kapalı görebilmek için. Gülümsemem bozulmuyor hiç, hiç değişmiyor hislerim ve düşüncelerim.

Şimdi, gerçekten, duruyorum Tanrı'nın önünde.

Uçacağım birazdan O'na, ışığına ve ihtişamına doğru. Ellerim hala kenetli, yüzümdeki gülümseme hala içten ve hala titriyor bacaklarım heyecandan ancak artık acımıyor ayaklarım. Hissediyorum üzerime düşen şefkatin sıcaklığını.

Şimdi, gerçekten, uçuyorum.

İlahi TrajedyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin