İkinci Kanto - Tanrısız Yol

36 9 8
                                    

"Uyan." gözlerim, kulağımda yankılanan bilmem kaçıncı seslenişe bu sefer karşı koyamayarak aralandı.

En başta gökyüzünü tarayan gözlerim, bunun bir ekran olduğunu düşündürttü bana çünkü gökyüzü, kırmızının her tonunu içeren bir renk cümbüşü ile sarmalanmıştı. Açık tonlarının arasında koyu, dağınık halkalar iç içe geçmişti. Bulutlar gibi hareket etmesine rağmen gözüme gerçek gibi gelmeyen bu görüntü karşısında şaşırdım ve dirseklerimden destek alarak oturur pozisyona geçtim.

Buradaki gerçeklik algımı yitirten şeylerden biri de ufkun gözükmemesi, hatta olmamasıydı. Sonsuzluğa uzanan bu yer, aynı zamanda yukarı ve aşağı algımı da yok etmişti. Bunun sebeplerinden sadece biri, yer ve gökyüzünün aynı olması ve iç içe olmasıydı. Anlatılmayacak kadar kafamı karıştıran bu yer, mekan algımı bozmaya yetmişti.

"Burası da neresi, melek?" diyerek şaşkınlığımı dile döktüm.

"Aynı yer, sadece görüşün değişti." cevabına karşın kafam daha çok karışmıştı.

"Bu da ne demek oluyor?"

"Beyaz görürsen beyaz, kırmızı görüyorsan kırmızıdır. Burası, tanrının doğduğu yer. Biçimi, şekli yok. Tanımı da haliyle, bu yüzden yok."

Kafamı onaylar anlamda sallarken bir yandan da etrafı inceliyordum. Gökyüzü, Dünya'dakinden farklı olarak daha hızlı hareket ediyordu.

Ayağa kalkarak üstümü silkeledim ancak gözlerim yeni bir farka takıldı. Elbisem, bu sefer beyaz olmuştu. Kafaya takmayarak derin bir nefes aldım. Tanrım beni giydiriyordu sonuçta.

"Beni görmek ister misin?"

"Nasıl yani?" diyerek kaşlarımı kaldırdım istemsizce.

"Beni görmek ister misin, kısaca." anlamasam da kafamı onaylar anlamda salladım.

"Gözlerini kapat, bu sana en başta ağır gelecektir." dediğini yaparak gözlerimi yumdum.

Birkaç saniye o şekilde bekledikten sonra sabırsızlığıma yenik düşerek, "Daha ne kadar bekleyeceğim?" diye sordum.

Gelen erkeksi, kalın gülme sesiyle beraber yutkundum. Meleklerin cinsiyeti mi varmış?

"Ne kadar sabırsızsın sen öyle?"

Derin bir nefes alarak kafamı eğdim. Erkek bir melek, kesinlikle.

"Açabilirsin." yakınımdan gelen sesle beraber gözlerimi yavaşça açtım. Gözlerim önce çıplak ayaklarıma takıldı. Ardından birkaç adım ötemde benimkiler gibi gözüken, ancak daha iri ve çirkin olan bir çift ayak gördüm. Bembeyazdı.

Ayak bileklerinden, dizine kadar görüşümün yeten kısmı çıplaktı. Gözlerimi hızlıca yumarken ellerimle yüzümü kapattım. "Melek! Üstüne bir şeyler giy!"

"Ne demek istiyorsun?" titrek bir nefes alarak yutkundum ve gözlerimi kısarak parmaklarımı araladım. Çıplak olmasın, lütfen!

Parmaklarımın aralık kısmından bacaklarının devamına çekinerek baktım. Dizlerinin üstüne inen altın sarısı bir duman vardı. Gözlerimi yumarak utançla ellerimi yüzümden çektim.

"Ben de bir an şey sandım..." gözlerimi hızlıca açarak ona baktım ve dudaklarımı yaladıktan sonra gülümsemeye çalışarak elimi uzattım. "Aman boşver işte. Memnun oldum, melek."

Melek, tam anlamıyla hayalimdekiler gibiydi. Çizdiğim resimlerdekinlerden, işlediğim heykellerden daha güzel ve daha mükemmeldi fakat o, tam olarak kafamdaki ile aynıydı. Meleklerin de insan formunda olduklarını söylediğimde, keşişler bana her zaman kızardı bir de! Ben demiştim!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 20, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İlahi TrajedyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin