3. Bölüm

37 2 0
                                    

Bazı insanlar hep yarımdır. Yaralıdır. Askeriyeye düşen herkes azda olsa yaralıdır. Bazıları aile baskısından bunalmıştır,bazıları aldatılmıştır,bazıları sokakta büyümüştür,bazıları yetimhanede, bazılarının hayata tutunmak için bir dalı yoktur. Tutacak bir el... Anne sevgisi,baba sevgisi tatmamıştır... Askeriyeye ailesi düzgün olupta kendi isteği ile gelen çok az kişi vardır. Şanslı kişiler.

O şanslı kişilerdendi Miraç. Askeriyeye girmeyi kendi istemişti. Evet süper bir hayatı olmamıştı ama askeriyedeki silah arkadaşlarının yaşadıkları hayatı kendi hayatı ile karşılaştırdığında hiç bir şey yaşamamıştı.

Orta gelirli bir ailede büyümüştü. Küçük kız kardeşi Zeynep ile. Babası inşaat işçisi,annesi ev hanımıydı. Ailesi hayatlarını onların isteklerine göre düzenlemişti. Bir dedikleri iki edilmemişti. Ortaokula kadar hayatı cennetti Miraç ve Zeynep'in. Miraç Ortaokul 3. Sınıf'a giderken annesine kanser teşhisi konulmuştu. TÜRK ailesinin en acı günü o gündü. Ama annesine hiç bir şey olmamıştı. Annesi tedaviye cevap verince ilaçlar ile hemen iyileşmiş, toparlamıştı.

Miraç askeri aracın içindeki koltukta baygın yatan kadının omzundaki kurşun yarasını temiziyordu. Acaba onun nasıl bir hayatı oldu? Diye içinden geçirdi. Yüzündeki kan için Ela'yı çağırdı. Ne durumda olursa olsun bir kadının yüzüne ondan izinsiz,habersiz dokunmazdı. Kardeşinden biliyordu Miraç. Hiç bir kadın ondan izinsiz yabancı bir adamın yüzüne dokunasından hoşlanmaz diye geçirdi içinden.

Ela gelip kadının yüzündeki kanı nazikçe temizlemeye başladı. Uyanmamasına özen göstererek çantasında taşıdığı beze su damlayıp yüzüne yaklaştırdı. Kanı iyice temizlemeye çalıştı.

"Ee dilsiz benden daha ne kadar kaçacaksın?" sesin geldiği yöne doğru baktı Ela. Efe sırtını askeri araca yaslamış önüne bakıyordu. "Senden kaçmıyorum Efe" dedi bıkkınlıkla. Efe yüzünü ona döndürüp gözlerine baktı. "Aynen canım sen benden hiç kaçar mısın? Bir yerlerimden uyduruyorum çünkü ben" dedi sesini hafif yükselterek. Ela tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki Efe kıçını dönüp gitti. Ofladı Ela bir haftadır böylelerdi. Efe Ela'ya aşıktı. Bunu tüm askeriye biliyordu. Kendisinin bilememe gibi bir olasılığı yoktu zaten. Fırsat buldukça sevgisini sözlere döküyordu.

Ela Efe'den kaçacak son kişiydi. Kim kendisine okumayı, yazmayı, konuşmayı öğreten ve en önemlisi ona ismini veren birinden kaçardı ki?! Saçmalıktı.

Ofladi Ela yine bunları Efe'nin yüzüne söylemek istedi. Ama sustu herzamanki gibi kabuğuna çekildi. İşini yapmaya devam etti.

Ela işini yaparken Doğu çok farklı mevzular içerisindeydi.

"Lan Doğa delirtme adamı" dedi bezmişce "Delir bana ne delir istersen çıldır BANA NE?!" Dedi Doğa 'yeter lan delirtmeyin beni' modunda bu çıkışa karşı hafif bir tırstı Doğu ama adamlığa bok sürdürecek değildi. "Canım kardeşim" dedi tatlı tatlı Doğa ise sert bakışlarını kardeşine çevirdi. Ne var modunda baktı. "Bak şu içerideki kadın Yavuzun ablası olabilir aynı Yavuzun anlattığı gibi hem soyisimleri aynı." Dedi Doğu. Doğa bakışlarını Doğudan çekip yüzü silinen kıza baktı. Devam etti Doğu "Sarı saç hafif çekik mavi göz 1.70 boy kıvrımlı vücut" son kelimeyi söyler söylemez Doğa'nın bakışları Doğu'yu buldu.

"Ooo komutanım hemen de süzmüşsünüz bakıyorum." Dedi Doğa gözlerini kocaman açarak. Doğu ufak bir şok geçirdi ama kısa sürdü. "Saçmalama Doğa askerimin ablasına aşık olacak kadar düşmedim!" Dedi sertçe. Doğa pek inanmadı "he he aynen Doğu he he tabi!" Dedi ve Ela'nin yanına gitti.

Ela, Doğa'yı görünce hemen hazırola geçti. "Rahat" dedi Doğa. Baygın yatan kadının karşısındaki koltuğa oturdu. Ela kafasıyla onaylar gibi yapıp baygın kızın yüzünü son kez silip yanındaki koltuğa oturdu. "Üzerinden kimliği çıktı mı?" Dedi Doğa. "Çıktı komutanım." Dedi Ela elini üniforması'nin cebine atıp kimliği çıkartıp Doğa'ya uzattı. "İlayda Asena Şahin. 28 yaşında. Anne adı Melek Baba adı yok. Öğretmen." Ela kısaca kızı anlattı. Doğa ona uzatılan kimliği aldı ama şaşırmıştı. Ne demek baba adı yoktu?! "Ne demek baba adı yok?!" Dedi. Kimliği incelemeye başladı. Ciddi anlamda baba adı yazan yerde hiçbir şey yazıyordu. "Bilmiyorum komutanım." Dedi Ela. Başıyla onayladı Doğa. Ama aklına babası ile olan anıları gelmişti. Hala elindeki kimliğe bakarken burukça gülümsemeşti.

Karabayırdaydılar. Genç Merve, Genç Mustafa, Küçük Doğa, Küçük Doğu ve ablaları küçük Duygu. Babaları asker, anneleri doktordu. Çok güzel bir aileydiler.

Babası görevden yeni gelmişti ama sonra tekrar işi çıkınca askeriye gitmişti. Küçük Doğa okuldaydı. Okulun son günüydü bugün karne alacaktılar. Ama ablası ve Doğu Haziran'ın ortasında hasta olmayı becerdikleri için hastanede yatıyorlardı. Annesi yanlarındaydı. Başlarına güneş geçmiş annesi öyle söylemişti. Ama onu hastaneye almadıkları için babası ile kalıyordu. Babası göreve gittiğinde ise komşusu Rümeysa abla ile..

Karnesini aldıktan sonra okulun önündeki kaldırama oturmuş Rümeysa teyzesini bekliyordu. Gözü elindeki karnelere takıldı ablasının ve Doğu'nunda karneleri elindeydi. Babam yine göreve gitti diye iç geçirdi Doğa. "Hep böyle yapıyor!" Diye sinirle ama bir o kadar da kısık sesle kendi kendine konuştu. "Tek asker o mu? Niye her göreve gitmek zorunda ki ? Bir gün göreve gitmese olmaz mı? Sadece tek bir karne günü yanımda yanımızda olsa olmaz mı!?"

Ofladı. Önündeki karnelere bakarken gözüne bir çift ayakkabı çarptı. "Üzgünüm geç kaldım babacım." Doğa sesin kime ait olduğunu hemen tanıdı. Babasıydı. Yüzünü hemen ayakkabıların sahibine çevirdi."Baba!" Dedi bağırarak. Elindeki karneleri bir kenara atmıştı. Ayağa kalkarak babasının boynuna atladı. "Kızım!" Diye karşılık verdi Mustafa. Kızını kucağına aldı. "Gittin sandım. Niye söylemedin geleceğini? Ne kadar üzüldüm biliyormusun?" Dedi Doğa hala babasının boynuna sarılırken. "Sürpriz yapayım dedim babacım özür dilerim." Dedi Mustafa ama yalandı. Komutandan yalvar yakar izin almıştı. İşi vardı o yüzden aceleyle hala kucağında olan kızını daha sıkı tutup kaldırımdaki karneleri aldı. Arabaya doğru ilerledi. Kızını arka koltuğa koyup kemerini taktı. Aynı şekilde sürücü koltuğuna geçip kendi kemerini taktı. Arabada giderken şarkı açıp beraber söylemeye başladılar.

Gülşen/Bangır Bangır

"Yanım çok kalabalık sesin gelmiyor, bağır.
Müzik son ses Bangır Bangır.
Ağzı bozuk şarkılar tuttum sana biraz ağır.
Haydi, haydi, saldır, saldır.
Gül gibi uyuyan yılanı uyandırdın.
Garanti bildin beni, havalandın.
Yürek yemiş sanki mübarek.
Neyine güvendin evladım?"

Beraber şarkı söylerken çoktan eve gelmiş Rümeysa teyzesinin evinde koltukta oturup Esra Erol ile acı tatlı izlerken buldu kendini Doğa.

Geçmişten kendini kurtarıp baygın yatan kadına baktı Doğa. İç çekti. Kendine sorgular gözlerle bakan Ela'ya baktı Doğa. "İyimisiniz komutanım?"

"İyiyim" kısaca cevap verip kimliği Ela'ya uzattı. Arkasına yaslanıp gözlerini kapattı. Ardından Doğu'nun sesi geldi. "Tim toplan gidiyoruz!"

Kısa bir süre sonra herkes toparlanmış ve yola çıkmıştı.

                                🍁

Gözlerimi zorlada açtığımda bir odada yatarken buldum. Gözlerim ile etrafı taradığımda cam pencereli bir hastane odasında olduğuma kanaat getirdim. Cam pencereden annemi, Yavuz'u, Elif'i ve Özgür abiyi gördüm.

Hepsi bana gülümsüyordu. Annemin gözleri yaşlı bir şekilde bana el sallayıp gülümsüyordu. Ama ben mimik oynatamıyordum. Bir şey duyamıyordum. Derken yanıma bir hemşire geldi. Daha yeni fark ettiğim serum'a bir sıvı enjekte etti. Gözlerim yine kapanmaya ve kararmaya başladı. Direnmeyip kendimi karanlığa teslim ettim.

Evett! Yıllar sonra bölüm geldi.
Lgs öğrencisi olduğum için biraz sınav telaşı vardı. Ama şuan itibaren biraz daha aktif olmaya çalışacamm.

En sevdiğiniz kısım neresiydi?

Kitabımın tanıtımını yapar mısınız?

Görev:Öğretmen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin