Bölüm-2

141 10 1
                                    

Yaşananlar, söylenecek tek kelime bırakmazken inanmak istemiyordum olanlara. Gerçekten bırakmış olmazdı beni. Nereye sığacaktım bu saatten sonra? Kime sığınacaktım?

Cenaze işlemlerini hallettikten sonra mezarlığa geldik. Kalabalık bir tören olmuştu. Çünkü gerçekten sevilen bir insandı babaannem. O yüzden ölümü de büyük üzüntü getirmişti. En çok da bana...


Babaannemi soğuk toprağa bırakırlarken ben de onunla birlikte ölmek istedim. Evet. Onunla ölmek istedim. Şuan ayakta zor duruyordum. " Olsa da olur olmasa da olur " arkadaşlarım beni yalnız bırakmamıştı.Bu da beni sevdiklerini gösterirdi. Sanırım. Artık onlara daha iyi davranacağım, eğer yaşarsam...

Herkes gitmişti artık. Hava kararmaya başlamıştı. Yazgı artık gitmemiz gerektiğini söylüyordu ama benim öyle bir niyetim yoktu. Yazgı'yı başımdan savdıktan sonra mezar başında ağlamaya başladım. Uzun bir müddet ağladım. Sonra bir el hissettim omzumda. Kim olabilirdi ki? Cenaze için desem cenaze biteli epey saat oldu.

Daha fazla beklemeden kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdım ama tanımıyordum bu genç adamı. Sonra ayağa kalktım ve genç adamın yüzüne baktım. Yakışıklı bir gençti ama kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.


" Sen de kimsin? " dedim. İçimdeki merak sesime de yansıyordu.

" Bence artık evine gitmelisin. " dedi. Ona neydi ki?

" Pardon da sana ne? " dedim. Tamam. Biraz terslemiş olabilirdim ama tanımıyordum sonuçta bu genç adamı.

" Hadi gidelim. Sana anlatacaklarım var. " diyerek daha da meraklandırmıştı beni. Ne anlatabilirdi ki? Hayatımda ilk defa görüyordum bu adamı. Hiç tanımadığım birisi bana ne anlatabilirdi?

" Ne söyleyeceksen söyle ben burada kalacağım. "

" Lütfen inat etme. Yarın yine gelirsin ama şimdi benimle gel. " dedi sesi gerçekten ikna ediciydi. Ama gitmek istemiyordum. Babaannemi burada tek başına bırakmak istemiyordum.

" Yarın konuşuruz o zaman. Çünkü ben bir yere gitmeyeceğim. " dedim. Sabrının sınırlarını zorluyordum ama ne yapayım? Gitmek istemiyordum hiçbir şekilde.


" Tamam. Ama yarın beni aynı şekilde başından savamayacaksın. " dedi ve gitti. Bu da neydi böyle ve kimdi? Neyse şuan kaybetmiş olduğum bir sevdiğim vardı ve böyle şeylere kafa yormayacaktım. Gece zifiri karanlıkta eve döndüm. Eve girdiğimde sanki ev üstüme üstüme geliyordu. Daha fazla beklemeden mutfağa gittim. Yemek yiyeceğimi düşündüysen yanıldın. Çünkü öyle bir şey şu anki durumum için imkansız.


Amaçsızca etrafa baktım. Sanki babaannem hiç ölmemiş gibi geliyordu. Mutfaktan çıktım. Babaannemin odasına gittim ve birkaç parça eşyasını aldım. Salona geldim ve her zaman oturduğu koltuğa oturdum. Kıyafetlerini koklarken birkaç damla yaş gözlerimden düşmüştü bile.

Acı. Bu acı çok fazlaydı. Kabullenemeyeceğim kadar çok fazla. İnsanın sevdiği ölür mü ya? Gerçi insanın kendisi ölüyor, sevdiği nasıl ölmesin? Daha fazla durmadım evde. Duramadım dersem daha doğru olurdu. Kapıdan adımımı attığımda nereye gideceğimi bilemez haldeydim ama evde de duramazdım. Çünkü her yer babaannemi hatırlatıyordu. Daha sabah müthiş bir kahvaltı yapmıştık ve o şimdi yoktu.


Allah'ım bu nasıl bir acıydı böyle. Aşk acısı fasa fiso kalırdı yanında. Yürümeye başladım dar ama ferahlatıcı sokaklarda. Yürüdüm. Sessizce, kimsesizce. Sonra nereye gitmek istediğime karar verdim. En sevdiğim yere, fenerin altına. Taksiye binmek yerine yürümeyi tercih ettim. Çünkü oksijene ihtiyacım vardı. Babaannem öldüğünden beri nefes alamıyordum sanki.

Yaklaşık yarım saat sonra gelmiştim istediğim yere. Yavaşça soğuk zemine bıraktım kendimi. Yürürken bundan sonra ne yapacağıma çoktan karar vermiştim. Ölecektim ve kurtulacaktım. Her şey bu kadar basitti ya da bana öyle geliyordu. Beni dünyaya bağlayan bir tek babaannem vardı ve artık o da olmadığına göre yaşamak anlamsızdı. Tamam. Çok düzgün bir psikolojim yoktu. Ama babaannem öldükten sonra daha da dizginlenemez olmuştum.

Hiçbir zaman çok sevilen bir insan olmamıştım. Acaba ölünce arkamdan ağlarlar mıydı? Ben de ne cins bir insan oldum böyle? Hem insanlardan nefret ediyorum hem de öldüğüm zaman benim için üzülmelerini istiyorum. Birkaç damla timsah gözyaşı dökseler ölmezlerdi herhalde. Aman neyse ne. Şuan ölmek gibi önemli bir işim var.


Hayatımı baştan sona gözden geçirmek istedim. Fazla bir aksiyona sahip olmadığım için çok uzun sürmeden kendime geldim. Etrafıma baktım. Sonra karşımda duran manzaraya odaklandım.

Deniz ne kadar da sakindi bu akşam. Keza İstanbul sokakları da öyle. İşime gelirdi açıkçası sessizlik. Daha fazla uzatmadan işime bakayım ben.

Aslına bakarsan birinin gelip beni kurtarmasını bekliyordum. Kimsenin gelmeyeceğini bile bile. Tek varlığımı da kaybettim zaten.

Yavaş bir şekilde soğuk metali bileğime yaklaştırırken ölümün acısını hatırladım ama durmam için bir sebep değildi. Ha bugün ha yarın. İlla ki ölecektim. Şuan sadece işleri hızlandırıyordum o kadar.

Metal parçasını bileğime değdirdiğimde tatlı bir acı hissettim ilk başta. Sonra acı daha da derinleşti ve evet. Sol bileğim pantolonumu kana bularken daha fazla beklemeden diğer bileğime yöneldim. Biraz duraksayıp kanın akışını izledim. Karanlıktı evet ama net olmasa da çoğu şey görünüyordu.

Jileti sol elime alıp sağ bileğime değdirdiğimde pek bir şey hissetmemiştim. Artık ölüm bana kollarını açmış, Azrail bana eşlik etmeyi bekliyordu. Daha fazla bekletmemek lazım değil mi?

Yavaşça kendimden geçerken yerden yükseldiğimi hissettim. İlk başta uçtuğumu düşünsem de beni yerden kaldıranın bir çift kol olduğunu anlamam uzun sürmedi ve beni kucağına alan vatandaş bağırmaya başladı.


" Yardım edin! Yardım edin! " Kimse umursamıyordu sanırım. Kim olduğuna bakmak istedim. Ama gözlerim çoktan kapanmıştı bile. Sonra beni kucağında taşıyan kim ise ambulansı aradığını duydum. Yaklaşık 5 dakika sonra ambulans gelmişti. Ama vatandaş hala konuşuyordu.


" Sakın ölme! Beni bırakırsan bir daha asla affetmem seni. Anladın mı? Lütfen ölme. " bu da neyin nesiydi böyle?

Doktor da bir yandan hem benimle ilgileniyor hem de beni ambulansa kadar ulaştıran vatandaşı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne kadar endişeli biriydi bu böyle? Doktor ne yaptıysa konuşmaktan vazgeçmiyordu. Benimle mi ilgilenecekti yoksa onunla mı? Zaten susmaya da niyeti yok gibiydi. Söyledikleri ise şu cümlelerden ibaretti.

" Seni daha yeni buldum. Lütfen. Lütfen beni bırakma. Şu koca dünyada bir tek sen kaldın bana kalan. Lütfen beni bırakma. Her şey yeni başlıyor. Hiçbir şey bilmiyorsun. Öğrenene kadar beni bırakma. Lütfen... "

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin