Bölüm-4

78 9 0
                                    

Çok geç geldi bölüm biliyorum ve bunun için de çok özür diliyorum. umarım telafi ederim bir de okuduktan sonra küçük yıldıza basarsan bir şey kaybedeceğini düşünmüyorum :) keyifli okumalar canımcım :)) :*













                                                        Bölüm-4

Ağabeyiydim.  Ailesiydim. O benim kardeşimdi.  Allah aşkına ne kadar da yabancı geliyordu bu kelime. Ama gerçek buydu. Ben onun ağabeyiydim ve onu bırakmayacağım açık ve netti. Bilmediğim bir şey vardı. O da öğrendikten sonra İnci'nin bana nasıl davranacağıydı.

Hiçbir şeyden haberi olmayan güzel kardeşim öylece yatıyordu hastane yatağında. Acaba beni kabullenecek miydi? Acaba nasıl bir hayat bekliyordu bizi? Telefonumun çalmasıyla düşüncelerimden ayrıldım ve ekrana baktım. Arayan Yavuz'du. Telefonu açmamla sorular ardı ardına sıralandı.

"  Nerdesin oğlum sen?"

" Merakta bırakmaya bayılıyorsun."

" İnsan bir haber verir. Öldük burada." Sözlerini kestim yoksa daha devam edecekti.

" Buradayım kardeşim sakin ol. Ufak bir işim vardı. Şuan onu hallediyorum. İşim bitince ben seni ararım." Dedim ama vaz geçer mi? Geçmez benim kardeşim.

" Nerdesin lan? Söyle geleceğim oraya. Ne işin varmış ben de göreyim. Hemen adresi mesaj atıyorsun yoksa olacaklardan sorumlu değilim." Dedi ve evet suratıma kapattı.

Rahat bırakmayacağını bildiğimden adresi mesaj attım ve telefonu cebime koydum. Yarım saat geçmeden yanımda bitti.

" Ne işin var lan hastanede? Hastane kelimesini okuyunca ödüm koptu mal insan. Neyin var? İyi misin?" diye konuşmaya başladı.

" Lan oğlum bir sakin ol lan. Nefes al bi." Diyerek susturdum. Çünkü biliyorum ki bıraksam sabaha kadar konuşurdu. Sonra tekrardan ne olduğunu sorunca elimde İnci'nin odasını gösterdim. Boş gözlerle odaya baktıktan sonra ' ne alaka? ' der gibi suratıma baktı. Bütün olayı biliyordu zaten anlatmıştım. Şimdi birkaç cümle söylemem yeterliydi anlaması için.

" İnci içerde. İntihar etmeye kalkışmış. Ben kurtardım. Ama hala abisi olduğumu bilmiyor." Dediğimde odaya yöneldi ve içeriye girdi. Zaten çok beklemeden hastaneye geldiğimiz için müdahale çabuk bitmişti. Çok bekletmeden odaya almışlardı. Tabi sen diyeceksin 'Niye içeriye girmiyorsun? Niye kapıda bekliyorsun?' diye. Haklısın ama korkuyorum işte. Beni kabul etmez diye korkuyorum. Benle olmak istemez diye korkuyorum. Ama ne olursa olsun bırakmayacaktım. O benim kardeşimdi. Ailemden kalan tek varlık, tek emanetti.


Ben düşüncelere daldığım sırada Yavuz geldi ve elini omzuma koydu.

" Her şey düzelecek. Seni kabullenecek. Üzülme kardeşim." Dedi. Öyle olmasını her şeyden çok istiyordum. Ama sanki bir değişik gelmişti Yavuz'un suratı bana. Şaşkın gibi. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Ben de uzatmadım.

" Hadi sen de gir içeriye uyanır herhalde birazdan." dedi. Olumlu anlamda başımı salladıktan sonra ayağa kalktım ve odanın kapısını yavaşça açtım. İçeriye girip girmemek konusunda kararsız kalsam da girmeyi tercih ettim.

Oda sade döşenmiş bir hastane odasıydı. Of Allah'ım ben ne diyorum ya? Bu kadar da saçmalanmaz değil mi? Gerçi konu ben olunca sınır yoktu ama neyse.

Yavaş adımlarımı odanın içine doğru ilerlettim ve onu gördüğümde bir an duraksadım. Ne diyecektim ki şimdi?

" Ben senin abinim İnci."

" Biz kardeşiz İnci."

Ooooofff! Kafayı yedim sanırım. Beynimi hissetmiyorum. Ben bu salakça şeyleri düşünürken İnci beni düşüncelerimden ayırdı.

" Sen..." dedi ve durdu.

" Sen mezarlıktaki çocuksun." dedi. Hatırlamasına şaşırmamıştım. Çünkü daha dün görmüştü beni. Bu şekilde mi tanışacaktık kardeşim? Neyse daha fazla uzatmadan konuşmam gerektiğini düşündüm ve cümle kurmak için olduğundan emin olamadığım beynimde kelimeler aramaya başladım.

" Merhaba." süperim. Müthişim. Bir taneyim. Merhaba ne? Mal insan kardeşin o senin.

" Yani şey. Nasılsın? Doktor yarın öğleden sonra çıkabileceğini söyledi. Çok korkuttun beni." dedim ve devam ettim.

" Kendini iyi hissediyor musun? İstersen burada biraz daha kalabiliriz. "


" Ne saçmalıyorsun sen Allah aşkına? Hem kimsin de korkuyorsun? Niye korkuyorsun? Kafan mı güzel dostum. Nefes al ve buradan uzaklaş." dedi. Haklıydı. Ama şimdi abisi olduğumu söylesem nasıl karşılardı acaba? Ben yine düşüncelere daldığım sırada elini havaya kaldırarak yüzüme doğru salladı.

" Hey dostum senin derdin ne? Gitmeyi düşünüyor musun acaba? Ne kadar dikileceksin öyle?" dedi. Uzun bir müddet suratına bakmakla yetindim. Ama anladım ki bu iş böyle olmayacaktı. Söyleyip söylememek konusunda kararsız kalsam da yatağın başındaki koltuğu gördüğümde bir şey söylemeden adımlarımı o tarafa yönlendirdim.

Kendimi koltuğa bıraktıktan sonra arkama yaslandım ve kafamı koltuğun arkasına yasladım. Gözlerimi kapattım ve  beklemeye başladım. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum ama aldırmadım. Şuan neden böyle bir şey yaptığımı da bilmiyordum. Sonra bu aptal davranışımdan kurtaran yine kardeşim oldu ve yine konuşmaya başladı.

" Ya mal mısın çocuk! Çıkıp gitsen de beni yalnız bıraksan olmaz mı? Sinirlenmeye başlıyorum ve emin ol sinirlenirsem senin için hiç de iyi şeyler olmaz. Kalk ve terk et burayı." dedi. Ama konuşmamaya yemin etmişim gibi tek kelime etmedim. Başımı yavaşça kaldırdım ve yüzüne döndüm. Konuşmak istiyordum ama ne diyeceğim hakkında tek bir fikrim yoktu. Yine susmayı tercih etmiştim. Bir süre sessizce bekledikten sonra sıkılmış olacak ki tekrar konuşmaya başladı.

" Öyle bön bön bakmayı kes. Ne söyleyeceksen söyle ve siktir git! Sinirlerimi bozmaya başladın. " evet kesinlikle böyle bir çıkış beklemiyordum. Bir şeyler söylemeliydim acilen.

" Ben..."

" Sen ne! Kimsin sen? Nesin? Söyle ve artık siktir git!" dedi. Yok arkadaş! Bir insan hiç mi sakin olmaz yahu?! Yavaşça ayağa kalktım ve yüzüne baktım. Kısa bir süre suratını inceledikten sonra kapıya yöneldim. Kapının kolunu çevirdim ve tek cümle söyleyip odadan çıktım.

" Ben senin ağabeyinim."

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin