11. Bölüm

19 2 0
                                    

Bu konuşma ruhumda asla kapanmayacak yaralar bırakıyordu. Farkında değildi ama beni yaralıyordu. Karşısında un ufak olmuş kalbimle duruyordum.
Derin bir nefes aldım. Biliyordum güzel günlerimizde olacaktı. En azından buna inanarak, ayakta kalabilirdim değil mi?

"Ben sadece seninim ama Doruk. "

"Ben bencil bir adamım güneşim. Tertemiz kalbini benimle doldurman benim en büyük ödülüm. O kalpten atılmak istemiyorum. Tek saf yerim orası. Bunuda kirletmeme müsaade etme."

Söylediği her sözcük, zihnime kazınırcasına yer etmişti. Haklıydı. Bencil adamın tekiydi. Tehlikeliydi. Her şeye rağmen kalbinde ki temizliği ve saflığı ben görüyordum. O, bundan bi haberdi fakat ben gözlerine her baktığımda, hayal kırıklıklarını ve acılarını görebiliyordum. Onda gördüğüm acıları ben yaşıyordum. İçim kanarcasına bende onunla birlikte aynı şeyleri hissediyordum.

Daha fazla dayanamayarak, kollarımı sıkıca boynuna doladım. Başımıda çenesinin altında ki o çıkıntıya yasladım.
İşte şimdi anlıyordum. Ben bu adam olmadan yapamazdım.
Lanet olsun, o yapardı fakat ben yapamazdım!

Kapının açılma sesini duyduğumda korkuyla Doruk'tan uzaklaştım. Baran'ın yapmacık öksürük sesini duyduğumdaysa, rahatlayarak derin bir nefes aldım.
Baran'a bakamıyordum fakat otuz iki diş sırıttığına emindim.

"Müdür arama kurtarma ekibi falan çağırmadan gidelim isterseniz artık? "

Alay dolu sesiyle yapmaya çalıştığı espriye gözlerimi devirip "Çok komik." diye mırıldandım. Yüzüne baktığımdaysa çarpık bir gülümsemeyle karşılaştım. Bunun dalgasını en az bir hafta geçecekti. Ah Baran ah...

Bakışlarım Doruk'a kaydığında Baran'a öldürecek gibi baktığını fark ettim. Aramızda ki daha doğrusu ikisi arasında ki bu gerginliği yok etmek için "Hadi gidelim." diye mırıldandım. Doruk kapıdan çıkmadan önce, iki adım atıp, Baran'ın tam önünde durdu. Korkuyla onları izliyordum.

"Burada gördüklerini birisine anlatırsan, o çeneni sikerim!"

Baran'ın karşılık vermeyip, öylece susması için içimden bildiğim tüm duaları ediyordum. Gerçekten sorun çıkmasın istiyordum. Gizem'le olanlardan sonra bunu kaldıramazdım. Her şeyi geçtim, kesinlikle projeyi bu defa tehlikeye atardım.

Baran, meydan okurcasına çenesini dikleştirince iç sesim 'her şeyin sonu' şeklinde ağıt yakıyordu.
Aslında aynı boydalardı fakat Doruk'un vücudu, Baran'dan daha yapılı duruyordu. Bu yüzden bir kavga durumunda Doruk avantajlıydı fakat şuan yaralıydı ve kolu kırıktı.
Aman allahım neler düşünüyordum böyle?

"Bu kızın seni dize getireceğini biliyordum kardeşim."

Söylediği cümleyle ağzım şaşkınlıkla aralandı. Dize getirmek mi?!
Özellikle 'kardeşim' e yaptığı soğuk vurgu dikkatimi çekmişti.
Şaşkınlıkla Doruk'u ve vereceği tepkileri inceliyordum. Soğuk bir gülümsemenin ardından bir süre daha katil edasıyla gözlerine baktı. Daha sonra tekrar kapının açılma sesini duyduğumda, dehşete düşmüş halde kimin geldiğine baktım.
Selim'in geldiğini görünce bir tarafım rahatlarken, bir tarafım 'Bir sen eksiktin.' diye isyanlardaydı.
Belki de ikisini ayırırdı ve şu duruma son verirdi. Belki de kavga çıkarsa, büyümeden ayırırdı. Belki de Doruk'un tarafını tutup, kavga ederdi.
Lanet olsun ki 'aklıma gelen son şey lütfen gerçekleşmesin' diye içimden dileklerde bulunmaktan başka çarem yoktu.

"Bu kızda ki saf yanı sadece benim görmediğimin farkındaydım ama bunu bana söyleyecek kadar cesaretli olduğunu bilmiyordum. Beni şaşırtıyorsun kardeşim."

Bu cümlesiyle içimde şaha kalkan duyguların varlığını hissettim. Birbirlerinin gözlerine meydan okuyan bakışlarla bakıyorlardı fakat ikisinin de gözlerinde aynı duygular vardı.
Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, özlemler...
Zaten her insanda bu duygulardan biraz olmaz mıydı? Onların gözlerinde gördüğüm daha farklı şeylerdi.

Selim ise oldukça eğleniyor gibi görünüyordu. Yüzünde ki alay dolu daha çok bir psikopatı andıran sırıtışıyla, temizlik malzemelerinin dizili olduğu rafın önüne diz çöküp oturdu. Cebinden sigara paketini çıkardığını gördüğümdeyse bir endişeyle "Burada sigara içmeyeceksin değil mi?" diye sordum.
Bu sorum üzerine üçüde dönüp, şaşkınlıkla bana baktılar. Yanlış bir şey söylememiştim ki!

"Şu ortamda tek sorunun benim sigaram olduğunu mu düşünüyorsun?"

Kaşlarını kaldırıp, uyuz uyuz başını sağa sola salladı. Gıcık oluyordum bu çocuğa!
Pis domuz!

Baran oldukça ciddi görünüyordu buna rağmen Doruk'ta, Selim gibi daha çok eğleniyor gibiydi. Dalga geçer gibi 'kardeşim' demesi aklımı karıştırırken ikisinin arasında neler yaşandığını tüm hücrelerimle merak ediyordum.

"Bu kız saf ve bizim yanımızda oldukça temiz kalıyor. Bunda haklısınız ama unuttuğunuz bir şey var. Bu saflığı kirletirsin Doruk. Aslında yakınında olursanız ikinizde kirletirsiniz."

Selim, dudaklarının arasına sıkıştırdığı, sigarayı yakarken mırıldanır halde konuşuyordu. Bu haline gözlerimi devirmek istedim fakat Doruk'un bakışlarından sonra bu yutkunma isteğine dönüştü. Lanet olsun neden bunları yaşıyorduk?!
Daha da önemlisi bu çocuk ne zırvalıyordu?
Bana zarar verebilecekleri konusunda ikisini de uyarıyordu. Nasıl trajikomik bir olayın içindeydik?
Doruk'la göz göze geldiğimde yaşlar biriken gözlerimden 'lütfen bana bir açıklama yap' dediğimi anlamasını umdum. Bir insanın bakışlarında boğuluyor, aynı bakışların altında eziliyordum.

Doruk, sinirli haliyle "Müdürün odasına gidelim de ne istediğini öğrenelim." dedi, anlamadığım bir edayla.

Yaşadığım tam bir hayal kırıklığıydı. İçimi acıtan, beni her geçen saniye bilmediğim yangınlara atan...
Ne olacaktı şimdi? Beni yok sayarak mı devam edecekti? Yanılmıştım işte. Nasıl ki, onu ilk gördüğüm de burnu havada bir çocuk sanıp, daha sonra bu yargımı yok etmiştim. Şimdi de tam olarak aynı şeyi yaşıyordum!

ŞARKISI SÜKUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin