21. Bölüm

10 0 0
                                    

"Doruk, ne kadar sırası bilmiyorum ama seninle konuşmak istediğim bir konu var."

Elinde ki çatalı tabağın kenarına koyup ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "Seni dinliyorum yavrum."

Proje konusunda o kadar şeyden sonra nasıl yardım isteyeceğimi gerçekten bende merak ediyordum."Benim proje işim vardı ya..."
Aferin Elçin! Direk konuya mı geçilir? Gel de devam et şimdi. Doruk bu halime gülerken sinirlerime hakimiyet kuramıyordum. Ciddi bir konuydu bu. "Komik bir şey söylemedim Doruk. Ayrıca boşver yok bir şey."
Surat ifademin düşmesi üzerine gülümsemesi dahada genişledi. Elimde ki çatalı bu sinirle Doruk'a saplamamak için önümde ki zeytine batırdım. Bütün moralimi bozmuştu sabah sabah.
"Kıvranma karşımda güzelim. Ben proje işini araştırdım ve eksiklikler dahil her şeyi biliyorum."

Ben bir şey söylemeden o her şeyi anlamıştı. Onu bu konuda terslememe rağmen hiç üşenmeden her şeyi araştırmıştı. Büyük bir şaşkınlıkla ona bakmaya devam ediyordum. Gerçekten bu kadarını yapacağını hiç düşünmemiştim. Sesli bir kahkaha daha atıp, kahvaltısını yapmaya devam etti. "Bana öyle uzaylı görmüş gibi bakmaya devam edeceğine kahvaltını et. Bugün seni bir yere götüreceğim."
Kahvaltıma geri dönerken nereye gideceğimizi sormayı ihmal etmedim. Fakat aldığım yanıt "Gidince görürsün." olunca hiçbir şey söyleyemeden kahvaltımı tamamladım.

İkimiz de doyduktan sonra Doruk üzerini değiştirmeye odaya gitti. Bende o sırada masayı toplayıp, tabak ve bardakları bulaşık makinesine yerleştirdim. Aslında tek başına yaşıyorsa evi oldukça temiz ve düzenliydi. Acaba tek mi yaşıyordu? Gerçekten de onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Buda yetmez gibi Doruk yanımdayken aklım duruyordu ve merak ettiğim şeyleri sormak aklıma gelmiyordu. Doruk mutfağa geldiğinde memnuniyet dolu bir ifadeyle mırıldandı.
"Bir de hamaratını bulmuşuz."
Söylediği şey benide güldürürken evden çıktık ve yola koyulduk.
Bir hastanenin önünde durduğumuzda anlamayarak Doruk'a döndüm. Fakat o hiçbir açıklama yapmadan "Arabada bekle." diyerek, arabadan indi. Bende hiçbir şekilde karşı gelmedim. Zaten hastanelerden nefret ederdim.

Bir süre sonra Doruk arabaya döndüğünde kolunda ki alçı yoktu. "Doruk alçıyı mı çıkardılar?"
Benim bile üzerimden bir yük kalkmış gibiydi.
"Benim için değişen bir şey yok Elçin. Elimi zaten kullanabiliyordum."
Bu çocuğun soğuk kanlılığı beni bir gün öldürecekti.
"Diğer olaylar gibi bunuda anlatmamıştın bana."
Arabayı sürmeye devam ederken gözlerini yoldan çekip, kısa bir süre bana baktı.
"Ben anlatmadan, benim hakkımda hiçbir şey sorma Elçin."
Bu konuda ki hassasiyetini gerçekten anlayamıyordum. Ama o nasıl isterse öyle olsun. Sorma diyorsa zorlayamazdım ki!
"Peki götüreceğini söylediğin yer burası mıydı? "
Tekrar gözlerini yoldan çekip bir süre hayret dolu ifadesiyle bana baktı. "Saçmalama Elçin."
Daha fazla uğraşmayacaktım. Doruk'un dediği gibi 'Gidince görürsün Elçin.'

Beni nereye getirdiğini henüz anlayamamıştım. Üzerinde altın sarısıyla yazılmış rakamlar olan, kalın ahşaptan yapılmış büyük kapılar, koridorda sırasıyla dizilmişti. Bulunduğumuz yer bir oteli andırıyordu fakat otelde ne işimiz vardı ki? Şaşkın gözlerle etrafı incelerken, oldukça komik göründüğümün farkındaydım. Doruk'un elini sıkıca tutmuştum ve buda yetmez gibi olabildiğince ona sokulmuştum. Tam anlamıyla küçük bir kız çocuğu gibiydim.
"Oo kimleri görüyorum burada?"
Karşımızda ki 4 numara yazılı olan kapıdan çıkan çocuk, bize doğru yürümeye başladı. Saçı sakalına karışmıştı ve dürüst olmak gerekirse, giyimi bile tekin bir çocuk olmadığını çağrıştırıyordu. Doruk'la selamlaştıkları sırada boynundan yarısı görünen yılan dövmesini farkettim. Aslında dövme yaptırmayı çok istemiştim bende fakat annem ve babam ileride pişman olacağımı sürekli hatırlatarak vazgeçirmişlerdi.
Çocuk, önce gülümseyerek baştan aşağı beni süzdü. Bakışlarından benim gibi Doruk'ta rahatsız olmuş olacak ki, az önce bıraktığı elimi tekrar sıkıca kavradı. İçimde ki ergenliğine henüz girmiş ses 'Seni kıskandı.' diye ciyaklasada onu kulak ardı etmem gerekiyordu. Çocuk gülümseyerek "Barış ben." dedi ve elini uzattı. Ne yapacağımı bilemez halde elimi, avucunun içine bıraktım.
"Elçin."
Aynı çarpık gülümseyişiyle elimi kaldırıp dudaklarına bastırdı. Bu hareketi beklemediğim için hızlıca elimi çektim ve gizlice elimi elbisemin eteğine sildim. Bu çocuğa hiç ama hiç ısınamamıştım!
"Sen buraya kızlardan kaçıp kafa dağıtmaya gelirdin Doruk. Bu defa farklı ha?"

İğrenç bir gülümseme! İğrenç bir ses tonu! İğrenç bir ima! Bu çocuktan oldukça sıkılmıştım. Doruk'a bunu belli etmek istercesine elini daha da sıktım.
"Karşılaştığımıza sevindim. Şimdi işimiz var Barış."
Doruk'un buz gibi sesine, sırf şu çocuğun surat ifadesini bu hale getirdiği için ilk defa seviniyordum. İçten içe kahkahalar atarak Doruk'a doğru biraz daha yanaştım. Sıkılmış ifademle Doruk'a döndüm ve karşımızda ki çocuğun durabileceği bir tonda "Hayatım hadi artık." dedim.
Hayatım mı?
Allahım neler dedirtiyorsun böyle?

"İyi eğlenceler gençler. Sonra görüşürüz. "
Barış imalı ses tonuyla konuşup, yanımızdan ayrıldı. Doruk'un yüzüne bakamıyordum ama onun bakışlarını üzerimde hissediyordum.
Sesli bir kahkaha atıp, elini elimden ayırdı ve omuzuma yerleştirip beni iyice kendine yasladı. Bende kolumu belime dolayıp, iyice ona sokuldum. Halimden oldukça memnun halde danışmaya doğru yürüdük.
"Abi senin stüdyo boş. Oraya geçin isterseniz."
Doruk oldukça ciddi bir ifadeyle kafasını salladı ve "Kolay gelsin sana." diyerek yürümeye başladı.
Bizim stüdyoda ne işimiz vardı ki? Gireceğimiz odayı merakla beklerken, Doruk bayanların kullandığı tuvaletin önünde durdu. Anlamayarak ona baktım. Tuvalet neydi şimdi?
"Gir!"
Sert bakışlarının üzerine bana bağırması oldukça moralimi bozdu. Acaba beyimiz yine neye sinirlendi?
Elimi elinden ayırıp, bir sinirle kendimi içeri attım. İçeride iki kız makyaj yapıyordu. İkiside siyah deri tayt üzerine, aynı bluzleri giymişlerdi. En nefret ettiğim tipler!
"Çıkın buradan!"
Kızlar anlamayarak bir süre alayla beni süzdüler. Diğerinden daha uzun boylu olan kız belini lavaboya yaslarken yapmacık bir tonda "Ne oluyor şekerim ya?" dedi. Bu sinirlerimi kat kat arttırırken artık dizginlerimi kaybetmiştim.
"Size buradan defolun diyorum!"
İnatla bir bana bir Doruk'a bakmayı sürdürdüler. Doruk arkamda durduğu için yüz ifadesini göremiyordum ama ben burada sinirden kudururken kızlarla cilveleşecek hali yoktu herhalde!
Kız Doruk'a gülümseyip, çantasından bir kağıt birde kalem çıkardı ve hızlıca bir şeyler karaladı. Tekrar Doruk'a gülümseyip göz kırptığında, sinirle kızın dağınık saçlarını kavrayıp aşağı doğru çektim. Tamam daha önce kavga etmemiş olabilirdim ama bu şuan kavga etmeyeceğim anlamına gelmezdi. Diğer kızsa, bu hareketimle kolumu tutup baskı uygulamaya çalıştı. Hadi ama bu kadar basit numaralar mı?
"Bir daha ona gülümsersen, gülümsediğinde görünen o dişlerini sana yediririm! Anladınız mı beni?"

Doruk belimi kavrayıp beni kendine çekene kadar, bırakmaya niyetim yoktu. Gözümün önünde yapışkan kızın teki sevgilimle cilveleşecekti bende onları izleyecektim öyle mi? Yok öyle bir dünya!
Sevgilim mi?!
Doruk benim sevgilim falan değildi!

"Kızlar rica etsem bize biraz izin verir misiniz?"
Doruk'un bu kibarlığı karşısında tam anlamıyla hayrete düşmüştüm. Neydi şimdi bu?
Kızlar hızla eşyalarını toplamaya başladılar. Hala burnumdan soluyordum ve Doruk'un kolları arasında çırpınıyordum. Artık bardak taşmıştı!
Kızlardan biri kapıdan çıkmadan yanımızda durdu ve az önce yazdığı kağıdı Doruk'a uzattı.
"Sabrın taşarsa, ararsın."
Sabrın taşarsa ararsınmış! Doruk bir elini belimden ayırıp, kağıdı aldı. Kız kapıdan çıkarken "Kızım ben seni varya!" diye söylenmeyi ihmal etmemiş olsamda, içimde ki huzursuzluk her türlü ağır basıyordu. Sahi ne için uğraşıyordum ki? Yanımda başka kızlarla cilveleşen, ben resmen onun için kavga etmeyi göze almışken, o kızlardan numara alan bir çocuk için mi? Bu kadar değersiz veya zayıf hissetmeye değer miydi gerçekten? Doruk'a karşı olan hislerim gururumu göz ardı etmeme yeter miydi?

Doruk elinde ki kağıdı çöpe atıp, o kolunuda belime sardı. Boşa olduğunu bilsem de, çırpınmaya devam ediyordum.
"Doruk bırak beni!"
Kolları bedenimi dahada sıkarken, resmen ona yapışmıştım.
"Rahat durursan bırakacağım Elçin!"
Bu cümlesiyle çırpınmayı bırakıp, öylece durdum. Zaten yorulmuştum da.
Beni iterek ilerlemeye başladı ve lavabonun önünde durdu. Başımı kaldırdığımda direk aynadaki yansımamızla karşılaşmıştım. Acıyan gözlerle bir süre yansımamıza bakıp başımı tekrar yere eğdim. Ne istiyordu bu çocuk benden?
"Aynaya bak."
Sakin kalması sinirlerimi dahada bozarken derin bir nefes aldım ve dediğini yapıp aynaya baktım.
"Ne görüyorsun?"
Sakince sorduğu bu soru üzerine gözlerimi gözlerine kenetledim.
"Gerizekalı bir kız ve zayıf bir çocuk dışında mı? "

ŞARKISI SÜKUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin