6. Bölüm

16 2 0
                                    

*
...

"Bence konuşma. Titreyen vücudun ve sıcak nefesin fazlasıyla tahrik edici zaten."

Ne diyordu bu çocuk? Ne sanıyordu beni? Pis domuz!
Ellerimi omuzlarına yerleştirip son kalan gücümle sertçe ittim. Bir adım geriye sendeledikten sonra, benden biraz daha uzaklaştı. Önce afallasada, siniri kat kat artmış haldeydi. Olduğum yere çöktüm. Lanet olsun onun karşısında ağlayıp zayıflığımı göstermek istemiyordum! Beni basit bir kız gibi gören adamın karşısında böyle aciz olmak istemiyordum.

"Benimle neden bu kadar uğraştığını anlamıyorum. Kimsenin ayağına gitmediğini, daha önce kimseyi istemediğini söylüyorsun. O zaman neden beni bu kadar basit görüyorsun?"

Hıçkırıklarımın arasında konuşmak oldukça zordu. Yoruluyordum. Madem o bana, beni istediğini söyledi o zaman ben de biraz açık davranabilirdim. Yaşlı gözlerimi silip, başımı kaldırarak ona baktım. Ne yapacağını bilmiyor bir hali vardı. Buna rağmen siniri hala tüm vücudunda ayrı ayrı belliydi.

"Ağlama! Ben o piç gibi sana acıyıp elinden tutup kaldırmam! Seni avutmam! Lan ben seni hissetmeye çalışarak başka kızı altıma aldım. Sen gittin Baran'la... "

Ne diyordu bu çocuk? Baran mı? Bu domuz ne senaryolar kurmuştu böyle kafasında?
Söyledikleri zihnimde bir defa daha yankılandı. Lanet olsun nasıl bu kadar iğrençleşebilirdi? Sadece midemi bulandırıyordu. Ona olan tüm hayranlığım, tüm hoşlantım, tüm iyi düşüncelerim kendilerini geri plana atmışlardı bu cümlelerden sonra.

"Baran benim sadece arkadaşım. Senin enkaza çevirdiğin kırıp geçtiğin beni, arkadaşça düzeltmeye çalışıyor. Evet elimden tutuyor, düştüğüm yerde kaldırıyor. Sen düşünüyorsun o kaldırıyor! Bunu anlamıyor musun? "

İçimdekileri kusmak bir nebzede olsa beni rahatlatmıştı. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Buna rağmen tamda gözlerinin içine bakıyordum. İlk defa cesurca! Bir daha onun gözlerinde bu karmaşayı görmeyecekmiş gibi cesurca...

Net bir adam yoktu şuan karşımda. Kafasında ki senaryolara inanan, belkide beni kıskanan, belki de...
Tüm dikkatimi ona vermiştim. Karmaşıktı. İçimde fırtınalar koparan bu karmaşıklık onun gibi benide boğuyordu.
Parmaklarıyla saçlarını karıştırırken, benim dışımda her yere bakıyordu. Bu canımı dahada acıttı.
Birbirimizi tanımıyorduk. İlk defa bu aramızda elle tutulur şekilde hissedilir olmuştu.

Tanımadığım bir insan beni bir duvara çiviliyordu ve dahada önemlisi çivilendiğim duvardan ayrılmayı ben istemiyordum.
Çivilenmeyi istemediğim gibi, çivilendikten sonra kopmak istemiyordum fakat aynı adam hiç acımadan o duvardan koparıyordu beni.

" Yani, Baran ve sen... "

Karşımda düşündüğümden de karışık bir adam vardı. Öyle ki bu ses tonuna bile yansıyordu.
Artık yorulmuştum. Nedenini bilmediğim şekilde açıklama yapma gereği duyuyordum. Anlatamıyor muydum gerçekten? Hala Baran ve sen diyordu. Ağlamam dahada şiddetlenirken "Baran ve ben yok anlamıyor musun?" diye bağırdığım sırada yanıma gelip diz çöktü.
Belimi kavrayıp, beni kendisine yasladı. Saçlarımı eliyle toplayıp arkaya verdi ve kulağıma eğilip fısıldayarak konuşmaya başladı.

"Şunu bil ki seni kimseyle bir tutmuyorum. Ağlama demeyeceğim sana. Ağla! Ağlayacaksan benim yanımda ağla. "

Başımı göğsüne yaslayıp, hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Biliyordum. Beni diğer kızlar gibi gördüğünü, şuan ağladığım için bunları söylediğini biliyordum.

"Canımı acıtıyorsun. Kalbim elindeymiş ve sen hiç acımadan sıkıyormuşsun gibi hissediyorum."

Gerçekten de hissettiğimin tam karşılığı buydu. Şimdiye kadar kimse canımı bu kadar kısa sürede böylesine acıtmamıştı.
Pis domuzun tekiydi! İçimden 'senden nefret ediyorum!' diye haykırmak gelsede, şuan minik bir kedi yavrusu gibi ona sokulmuş, onun kokusuyla sakinleşmeye çalışıyordum. Onun kokusu...

Ne kadar süre bu şekilde kaldığımızı bilmiyordum. Zil sesiyle irkilip başımı kaldırdım. Ona bakarken, elini yanağımda gezdirmeye başladı. Parmak uçlarıyla yanağımı okşuyordu. Olanları unutmuş olsam, beni gerçekten incitmekten korktuğunu düşünebilirdim ama beni incitiyordu. Arkasında bıraktığı enkazdan bi haber, istediği gibi davranıyordu.

"Biliyor musun sana baktıkça aklıma güneş geliyor. Güneş gibisin."

Derin bir soluk aldıktan sonra " Bu ne demek? "diye mırıldandım.
Eli bu defa saçlarımı okşarken, gözlerini tam olarak gözlerime sabitlemişti.

"Az sonra buradan çıkacağız güneşim ve bu kapıdan sonra ne olacağı senin vereceğin karara bağlı."

Kalbim yine atışlarıyla tüm vücudumu titretirken, dilimle dudaklarımı ıslattım. Bana güneşim demişti. Güneş... Anlatmaya çalıştığı düşündüğüm şey olabilir miydi?

"Ne için karar vermem gerekiyor? "

Gözleri öylesine derin bakıyordu ki, bir an o derinliğin beni içine çekeceğini düşündüm.
O derinlikte kaybolmak istiyordum. Sadece benim olsun, bana ait bir derinlik olsun istiyordum.

" Bu kapıdan sonra güneş olup birlikte gündüzü mü yaşayacağımızın yoksa Ay olup, ayrı ayrı soğuk kış gecelerini mi yaşayacağımızın kararı. "

ŞARKISI SÜKUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin