Bembeyaz bir yerdeydim. Öyle beyazdı ki etraf sonsuzluk gibi geliyordu gözlerime. Bembeyaz bir sonsuzluğun içindeymişim gibi... Bu beyaz sonsuzluk gözlerimi epey yormuştu. Rüya olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yere uzanıyor olduğumu yeni fark edip ayağa kalktım. Üzerimde tülden beyaz bir elbise vardı. Öne doğru bir adım attığım sırada bir anda kendimi yemyeşil bir ormanda buldum. Bir sürü ağaçlar ve rengarenk çiçekler vardı. Rengarenk olan sadece çiçekler değil her türden kelebekler de vardı. Elimi havaya kaldırıp parmağımı uzattım. Bir tanesine dokunmak isterken bana doğru gelip parmağıma kondu. O da elbisem gibi beyazdı.
"Merhaba Derin." sesin geldiği yere döneceğim anda etraf kararmaya başladı. Alarm sesi yankılanıyordu. Kulaklarımı kapatıp sesin geçmesini beklerken rüyam sona erdi.
Yastığımı kafama geçirip sesin geçmesini bekledim. Saniyeler sonra bu sesin okula gitmek için kurduğum alarmın olduğunu anladım. Yan tarafıma doğru uzanıp alarmı kapattım. Gözlerimi açıp etrafıma baktım. Odamdaydım. Daha demin ne görmüştüm ben öyle? Çok garip bir rüyaydı. Fakat bir o kadar güzeldi o orman. Okula geç kalmamak için rüyamı sonra düşünmeye karar verdim. Hızlıca elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolabımdan okul formamı alıp giydim. Aynanın karşısına geçip uzun kıvırcık saçlarımı topladım. Kirpiklerime rimel sürdükten sonra dudağıma, dudağımdan bi kaç ton koyu renk olan rujumu da sürdüm. Normal sıradan kahverengi gözlerim vardı. Fakat itiraf etmeliyim kirpiklerimi çok seviyordum. Dudaklarım da biraz kalındı.
Çantamı da kontrol ettikten sonra mutfağa gidip birşeyler atıştırdım. Annem bu saatlerde uyuyor oluyordu. Erken kalkmasını istemezdim çünkü erken kalkınca gün içinde çok çabuk yoruluyordu. Çoğu antrenmanlarıma gelip beni izlemek istiyordu.
Ayakkabılarımı da giyip evden çıktım. Okul fazla uzak değildi. O yüzden yürüyerek gidiyordum. Kulaklığımı takip müzik dinlemeye başladım. Aniden vuran rüzgarın saçlarımı uçuşturup görüş alanımı kapattığında az daha bir arabaya çarpıyordum. Yağmur mu yağacaktı yoksa bu temmuz sıcağının ortasında. Telefonumu açıp hava durumuna baktım. Herhalde otuz üç derecedeki hava sıcaklığında yağmur beklemek saçma olurdu. Ama havada şiddetli rüzgar vardı. Meteoroloji yanılmıştı anlaşılan.
Okulun bahçesine girdim. Henüz az kişi gelmişti. Erken gelmeyi seviyordum çünkü sınıfta oturup rahatça test çözebiliyordum. Sabah zihnim daha açık oluyordu.
Ders zili çalana kadar ders çalışmıştım. Bu zamana kadar sınıf dolmuştu. İlk ders matematikti ve ben matematikte çok da iyi değildim.
Esma Hoca sınıfa girip öğrencileri selamladı. Yerimize oturduğumuz gibi hızlıca derse başladı. Matematik öğretmenlerinin hepsi mi aynı olur? Dersi de iyi anlatmıyordu ayrıca. Her zaman olduğu gibi dersin 5. Dakikasında arka sıralardaki öğrenciler uyuya kalmıştı. Ben pencere kenarı üçüncü sırada oturuyordum.
Çantamdan defterimi çıkartıp boş bir sayfa açtım. Profesyonel olmasam da güzel resim çizerdim. Kalemimi alıp birşeyler çizmeye başladım. Rüyamda gördüğüm ormanı çiziyordum. O kelebekler... Çiçekler... Gerçekten çok büyüleyiciydi. Kokusu şimdiden burnuma ulaşmıştı. Gözümü kapatıp rüyamı düşündüm. Rüyam gözümde canlanırken gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET(Mühür)
FantasyKarşımdaki tahtta oturan genç bir adam vardı. Tahtından kalkıp bize doğru yürümeye başladı. Uzun boylu yapılı biriydi. Otuz kilometre öteden görebileceğim yeşil gözleri vardı. Siyah saçları dağınıktı. Üzerine giydiği siyah tişörtü vücudunu o kadar ç...