6- ATEŞIN ACISI

62 12 11
                                    

Aklın ve kalbin çatışması insanı saatlerce antrenman yapmaktan daha çok yoruyordu. Aklımı dinleyip evden çıkmış, Centrum'un patikasına kadar gelmiştim fakat şimdi, kalbim dizginlere var gücüyle asılıyor beni geri çevirmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Soluğumu sertçe bırakırken önüme düşen örgümü omzumdan geriye attım.

Bakışlarımı kaldırdığımda hala göğün yarısından fazlasını kaplayan karanlıkla karşılaşıyordum fakat uzaktaki dağların üzerinde oluşan ince, belli belirsiz ışık çizgisi şafağın habercisiydi. Karar vermek için gereğinden az vaktim vardı. Kendime zaman kazandırmak adına yürümeye devam ettim. O zindana inene kadar, vazgeçmek için vaktim vardı ama ilerlemeye karar verir de muhafızların değişimini kaçırırsam iş batardı.

Neyse ki geniş adımlarım beni çayırın sınırına yeterince hızlı taşıdı. Çantamın saplarını tutarak kendime bastırdım ve patikadan çıkıp girişe doğru geniş bir hilal çizdim. Devriye ekiplerinden ikisi çayırı dolaşırken diğer ikisi mağara ağzının iki yanında dikiliyordu.
Bir an zaten Kuzey Kurtları'nın alfası olduğum için elimi kolumu sallayarak içeri girmeyi düşündüm ama bir sorun çıkarsa benden bilmelerini istemedim. Düşünsenize, oradaki mahkum ölüyor ya da firar ediyor ve kuş ötmeyen bir saatte kızın biri buraya gelmiş. O kız da benim. Yani, insanlarda bu paranoya varken iki olayi birbirine bağlamaları çok olası. Ben olsam ben de bağlarım. O yüzden görünmeye hiç gerek yok. Tabii tüm kalbimle bir sorun çıkmamasını umuyorum. Çünkü neden çıksın, değil mi?

Muhafizların nöbet değişimi için, bedenimi gizlenyen ağacın arkasında yirmi dakikaya yakın bir süre pineklemem gerekti. Tüm bu geçen dakikalar içinde her ses ve hareket benim için önemli bir uyarandı. Ursula beni yakaladığında bizi gören Amanda sayesinde hayattaydım ve Kuzey Merkezi'nin onlarca gözcüsü vardı. Onlardan birine denk gelmek istemiyordum. Neyse ki muhafızlardan biri iki parmağını dudaklarına yaslayıp tiz bir ıslık çaldı da dördü birlikte aşağı indi. Sıkıntıdan bayılmama ramak kalmıştı. Rahat bir nefes verirken adamların görevlerini yaptığını bile bile gözlerimi devirerek saklandığım yerden çıktım. Gerginliğim huysuzluğuma vuruyordu.

Kedi edasıyla merdivenleri parmak ucumda inerken sürekli arkamı kolladım. Centrum'un sokakları boştu. Her zaman canlı olan yeraltı şehri bile daha uyanmamıştı. Küçük bir bebek ağlamaya başladığında pencerelerden biri aydınlandı. Elimi duvara yaslayarak durdum. Perde yüzünden tam göremesem de kadının bebeğini kucağına aldığını ve usulca göğsüne yaslayarak sallamaya başladığını seçebilmiştim.
Ninnisinin tatlı melodisi kulağıma ilişince birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatma ihtiyaci duydum. Tüm bunlar içimde bir yerleri deşerken harabelerde gördüklerim zihnimde bir kez daha oynadı. O aileye ne olmuştu? Kirpiklerim aralandığında elimi duvardan çekip kollarımı birbirine doladım. Sebepsizce izlemeye devam ettiğim odanın ışığı bir anda söndüğünde irkilerek geri adım attım ve yürümeye devam ettim.

Evlerin duvarlarındaki gaz lambalarının soluk ışığında bir gölge gibi ilerliyordum. Yürüdüğüm süre boyunca James'in sesi zihnimde yankılanıp durdu.

Merhameti haketmeyen birine merhamet gösterme.

Birini kurtarmak için herkesi tehlikeye atma.

Kendime bu kadar kızdığım anlar çok azdı. Göğsüme fil gibi oturan suçluluk duygusu ise bir türlü geçmiyordu fakat içimde ki diğer ben hayatta kalma içgüdüsüyle doluydu ve savaşta her yol mübahtır mantığıyla hareket ediyordu.

Ara sokakları tercih etmeye özen göstererek zindanların girişi olan kulübeye vardığım sırada açılan kapı, kendimi tahta duvarın köşesinden kulübenin arkasına atmama neden oldu. Kalbim göğüs kafesimi tekmelerken hızlanan nefesim dikkatlerini çekmesin diye avucumu dudaklarıma yasladım. İçerden iki adam çıkmıştı. Hararetli hararetli kendi aralarında konuşuyorlardı. Söylediklerine dikkat kesildiğimde duyduklarım yüzünden kaşlarım çatıldı. "Bunu yapmamalıydın..." dedi daha genç olduğunu tahmin ettiğim.

KORUYUCULAR 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin