Chan... O öldü. Beni bu kocaman dünyada yapayalnız bırakıp gitti. 2-3 yıl önce henüz arkadaşken bana sormuştu:
- İnsan bir günde kaç defa ölmek istediğini söyleyebilir, Seungmin?
- Bilmem ki... Neden?
- Bir keresinde saymıştım. Yaklaşık 150 falandı.
- Chan senin bu yaptığına işsizlik derler. Bir dakika ne dedin sen?
Aramızda bu konuşma geçtikten sonra uzun süre susmuştuk. Zifiri karanlıkta sadece ayın denize yansıması görünüyordu. Açıklama yapmaktan kaçıyor, sadece denize bakıyordu. Hava serin olduğu için titrediğini görmüş ve artık eve gitmesi gerektiğini söylemiştim. O gün eve gittiğimde düşündüm. Chan'ı , kendimi... Ona aşık olduğumu ilk orada anlamıştım. Çünkü o her şeyden daha saf, temiz ayrıca mükemmeldi. Ona bakmaya kıyamazken artık yanımda yok. Düşünürdüm hep bir şey nasıl kelimelerele ifade edilemez diye... Gerçekten de bazen bazı şeyler kelimeler ile anlatılamıyormuş. Ne dersek diyelim ne kadar bağırırsak bağıralım o şey içimizde kalıyormuş. Hep derler ya "seni anlayabiliyorum" meğer herkes yalan söylüyormuş. Bir şeyi yaşamadan önce onu hissedebildiğimi sanırdım ama o şeyi yaşadıktan sonra her şey değişirdi. Aynı şimdiki gibi... Çok sevilen kişi ölünce sadece çok üzülmek yetersiz kalıyormuş. İçinde ayrıca çaresizlik doğuyormuş...