[•4•]

27 3 23
                                    

" Onsuz dakikalar saat gibi. Yaşam duruyor sanki."

Geçti. Koca bir yıl hem de... Çok acıdı. Ama hala geçmedi ve acımaya devam ediyor. Her gün gelip kalbime "Ben öldüm."  diyerek bir şeyler saplıyor. Üzülmemi istemediği halde aklımdan çıkmıyor. Delireceğim.

"YETER CHAN YAPMA ARTIK. SEN GİTTİĞİNDEN BERİ HİÇBİR ŞEYDEN ZEVK ALMIYORUM. YETER. Yeter, lütfen. Yapma artık..."

Chan olmayan bir güne daha uyandım, her ne kadar istemesem de, ve uykuya dalıp onu bir daha görmek istedim. Yeterince acı çekmiyormuşum gibi artık rüyalarıma da girmeye başladı. Her gece karanlıkta geliyor. Tam kalkıp ışık tutacakken uyanıyorum. Herkesi bir bataklıktan veya intihardan kurtarmaya çalışırken ben iyice batıyorum.

Lino çok uğraştı. Hayata dönmem için. Onu unutmasam bile etkisinden çıkmam için. Ben de uğraştım ama olmadı. Amacım onu unutmak değildi. Unutamam da... Zaten her defasında kendini hatırlatıyor. Ne kadar dayanırım bilmiyorum. Belki bir dakika belki bir yıl... Bildiğim şey şu: daha fazla dayanmak istemiyorum. Aklıma o çocuk geldi. Chan'ın küçüklüğü ile aynı olan. Tekrar mezarlığa gittim. Yine oradaydı ve yine benim geldiğimi farkedince koşarak gitti. Bütün gün işime odaklanamadım. Gün her zamanki gibi bitmek bilmedi. Telefonda gezindim, bilgisayarda dolandım, film izledim çünkü gün boyu boştum. Randevusu olan herkes o günü iptal etmiş. Bir kişi hariç.

- Bir daha görüşemeyeceğimiz için sadece aramak ya da mesaj atmak istemedim. Benim için çok şey yaptınız ve benim için çok önemlisiniz. Size teşekkür etmek için ve veda etmek için geldim.

- Imm... Dürüst olmalıyım ki üzüldüm. Çok nazik, anlayışlı ve iyi birisiniz. Lütfen meşgul olmadığınız zamanlarda görüşelim.

- Üzülmeyin lütfen. Dediğiniz gibi dışarıda tekrar görüşebiliriz.

Bana veda eden tek siz değilsiniz. Hem de sonsuza kadar|Anlaştık o zaman...

|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|°|

Akşama doğru işten çıkıp direkt sahile inip biraz yürümeye karar verdim. İndiğimde Han Ji ve Minho bir bankta oturuyordu. Hayal ettim. Orada Chan ile kendimi... Gülüşerek en sevdiğimiz içecekleri yudumlarken... Sonra bana aniden çocuklar gibi hiçbir şey düşünmeden koşmayı teklif ettiğini... Benim itiraz etmemi umursamadan hala ısrar ettiğini... Ben dalıp bunları düşünürken Han Ji seslendi.

- Minnie.

- Minnie. Han, duymuyor galiba.

- Yanına gidelim oturmaktan popom düzleşti artık.

××Lütfen dinleyinn××

"I am his, He is mine"

°^°Okuduğunuz için tekrar teşekkür ederim. Beğenmenizi umuyorum.<33°^°

Unfinished LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin