dershaneye haftalardır gidiyor, dersleri aksatmıyordum. sınav tarihleri verilmeden önce bile tekrarını yapıp sınava önceden hazırlanıyordum. ilk iki sınavdan yüksek alınca daha fazla çalışmaya ihtiyaç duymamıştım. nasılsa diğerlerini de yapabilirim diye düşünmüştüm. edebiyattan yüksek alınca matematiği de yaparım diye düşünen tek gerizekalı bendim. dersleri tekrar saldığım bu dönemde çapkınlığıma yavaş yavaş geri dönüyordum. açıkçası.. kızlarla konuşuyorken dedemin bana kızarken ki ses tonu arada bir aklıma geliyordu. biraz çaresiz kalmıştım. taaaki yaşadığım olaya kadar.
---
hyunjin ile saatlerce oyun oynayıp gecenin 4'ünde eve dönmeye çalışıyordum. bir yandan kapının sesiyle uyanıp beni kapıda karşılar diye korktuğum bir dedem, bir yandan ise hafif sarhoşlukla arada bi bilincimi kaybedebilecek olan ben, fazlasıyla strese girmiştim.
telefonumun ışığı ile anahtarın gireceği yeri aydınlatarak anahtarı sokmaya çalışıyordum. fakat anahtar girdiği yerde dönmüyordu bile. anahtarı engelleyen bir şey vardı, son bir kez daha deneyeceğim diyerek defalarca denemiş fakat bir sonuca ulaşamamıştım.
"koduğumun kapısı neden açılmıyor? bu sinirle kıracağım şimdi şu anahtarı!"
her ne kadar zorlasam da kapı açılma belirtisi bile göstermiyordu. sonunda pes edip telefonumdan rehbere girdim ve kısık ekran ışığı ile seungmin'in ismini bulmaya çalıştım. arkamı dönüp etrafa baktığım sırada kapının açıldığını fark ettim. açıkçası bu pekte iyi bir haber değildi..
kafamı yavaş yavaş yukarı kaldırdıkça stresim kat be kat artıyor ve içimden dua eder gibi "ananı sikeyim ananı sikeyim" diyordum. kafamı tam kaldırdığımda dedemin yüzünü değil, daha önce hiç görmediğim birini görmüştüm.
bol açık mavi tonları bir tişört ve siyah eşofman, siyah maskeli biri karşımdaydı.
işte bu sefer gerçekten sıçtığımı hissetmiştim.
titreyen ses tonumla "LAN! HIRSIZ!"
hırsız olarak adlandırdığım çocuk panik içerisinde kolumdan yakaladı ve içeri soktu.
"öncelikle kendimi açıklamama izin ver, göründüğü gibi değil"
şok içerisinde olayı anlamaya çalışıyor, sağlıklı düşünemiyordum. o telaşla aklıma dedem bile gelmemişti.
şuan bir hırsız bana aslında hırsız olmadığını mı açıklamaya çalışıyor? ve neden bu kadar yakınız? kolumu tutmuş kendine çekmişti. endişe içindeki gözlerine bakmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu.
"minho! oğlum geldin mi?"
korku dolu içerisindeki gözlerimi kaçırarak sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. dedem sarhoş olmama artık kızamazdı çünkü bu korkuyla kimsenin ayılamayacağı bir sürede ayılmıştım.
"niye ikinizde orada duruyorsunuz? han, oğlum hala gitmedin mi?"
derin bir oh çekerek dedemin 'han' dediği maskeli çocuğa baktım.
"gidiyorum hwang amca" dedi samimi bir ses tonuyla. ardından maskesini çıkartıp cebine koydu. "bunu da çıkartmayı unutmuşum, gidiyorum ben kendinize iyi bakın tekrar geleceğim" kapı aralığını açıp adımını atacakken bana döndü "bir daha dedeni bu halde bırakma ki bilincini kaybedip korkudan tuvalet ihtiyacını unutup altına işemesin." ardından kapıyı yüzüme örterek çıktı.
kapının yüzüme örtülmesiyle 5 saniye boyunca düşüncelere dalmıştım.
başkası gelip dedeme yardım mı etti? peki ben ne yapıyordum? oyun oynuyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAN KOVALANIR | MINSUNG
Fanfictionminho dersleriyle ilgilenmeyen çapkın bir öğrenciydi. fakat çok sevdiği dedesi ö"lmeden önce minho'nun yapması gereken şeyleri listelemişti. eğer yapmazsa ona musallat olacaktı. dedesinin isteklerinden birisi sınıfta kalmayıp bir meslek edinmesiydi...