"ne yaptığınızın farkında mısınız? pekala olayı düzgünce anlatırsanız cezanızı azaltacağım. minho, öğretmenler odasında ne işin vardı?"
ellerim önde birbirini bağlarken kafam aşağı bakıyordu ve diyecek bir tek sözüm yoktu. arkadaş grubumuzda en tuhaf yalanları uyduran hemen yanımda duran yüzünü buruşturmuş, ciddi havası vermeye çalışan kısa boylu changbin'di ama konuşma sırası bendeydi ve eğer konuşursa ikimizinde başı belaya girecekti.
"konuşacak mısın yoksa sicilinize işleyecek yazıyı yazayım mı?"
kafamı kaldırdım ve kafasını yavaşça bana çeviren changbin'e baktım. eğer berabersek yalanı devam ettirebilirdik "pekala konuşacağım"
kafamda yalanları sıralarken öğretmen elindeki cetvelle önce changbin'i sonra kapıyı gösterdi.
changbin kafasını kaldırarak onu işaret eden cetveli izledi fakat kafası karışmış gibi tekrar bana döndü ve ne olduğunu sorgulayan bir yüz ifadesiyle bana baktı.
sesimi çıkarmadan konuşmaya çalışıyordum "bilmiyorum"
öğretmen boğazını temizledi ve tekrar cetvelle changbin'i, sonra kapıyı gösterdi.
hala sorgulayarak kapıya bakarken jetonu sonunda düşmüştü. "haaa" öğretmene döndü ve defalarca eğilerek "özür dilerim efendim anlamamıştım" öğretmenle kısa bir bakışmadan sonra koşarak aralığı olan kapıyı örttü ve tekrar yanımıza geldi.
"changbin benimle dalga mı geçiyorsun?"
"hayır efendim!"
cetvelle changbin'in kafasına vurarak sesini yükseltti "dışarıya çıkmanı gösteriyorum sen ise gidip kapıyı örtüyorsun, siz ikiniz beni delirtmeye mi çalışıyorsunuz?"
changbin'in içinden "anasını sikeyim baştan söylesene sessiz sinema mı oynuyoruz burada orospu çocuğu" dediğini hissedebiliyordum.
"ö-özür dilerim efendim" changbin'in mahçup halini görmek her ne kadar dalga geçebileceğim bir şey olsa da gelen gülme isteğimi geri yutmaya çalışıyordum.
karşımda duran öğretmen, daha önce hiç konuşmadığım ve dersimize ara sıra gelen bir öğretmendi. büyük ihtimalle uyuduğum için hatırlayamıyordum ve kafamda sürekli şu ses dönüyordu "kim bu sik?"
changbin'in çıktıktan sonra cetvelini masaya fırlatarak tekrar bana döndü.
"31 demek ha?"
hayır bu konuyu tekrar açarsa kendimi tutamayacağımı biliyordum. lütfen dur..
kahkahamı içime atsamda gözlerimin içinin güldüğünü biliyordum. gözlerimi hızla kırparak kafamı yukarı kaldırmadım ve dinlemeye devam ettim.
"neden 31? okulun ortasında 31 diye bağırmak nedir?"
derin nefes al minho.. zeminin detaylarına bak.. öğretmeni dinleme..
"hiç utanmanız yok mu? okulun içinde yüksek sesle 31 diye bağırıyorsunuz?"
hizmetçi abla bugün yeri silmemiş herhalde..
"ben konuşurken yüzüme bak lee minho!"
yavaşça kafamı kaldırarak gözümü kaçırdım ve en sonunda yüzüne baktım.
"peki efendim"
"oğluma zorbalık yapanlardan mısın yoksa? bitiririm seni"
ne diyor bu amına koyayım? zorbalık mı? zorbalığın alâsını sadece hyunjin'e yaparım.. hyunjinin tüm ailevi değerlerine söverdim.. yoksa sürekli küfür ettiğim kişi.. şuan karşımda mıydı..
kafamın son derece karıştığı saniyelerde öğretmen benden bir cevap bekliyordu.
"n-nasıl yani efendim?" salak taklidi yaparsam uğraşmayı bırakır mıydı?
"31"
1 saliseliğine ağzımın kulaklarıma kadar değecek gülümsemem belirmişti. dudaklarımı hafifçe büzüştürüp engel olmaya çalıştım ve ciddi bir imaj vermek için elimi ağzıma götürerek boğazımı temizledim. ardından tekrar göz temasından kaçınarak etrafa baktım.
"oğlumun okul numarası"
hassiktir.
gözlerim hızla bana bakan öğretmene döndü ve şaşkınlıkla kekelemeye başladım.
sanırım aynı 31'den bahsetmiyorduk..
"oğlunuzun mu? oğlunuz-"
"evet! oğlum han jisung. sanırım okula gelmeme sebebi senin gibi zorbalar yüzünden, sonunda seni buldum"
işlenen tüm suçlar üstüme mi kaldı amına koyayım?
telaşla kafamı sağa sola sallayarak ses tonumu değiştirdim
"hayır! hayır hocam hayır ben.. han jisung'un arkadaşıyım!"
hayır aslında han jisung'un varlığından bile haberim yok.
"arkadaşı mı?" öncekinden daha yumuşak bir ses tonuyla sordu.
"e-evet! biraz morali bozuktu okula geldi mi diye bakmak istemiştim ama siz beni yanlış anladınız"
sanırım şuan changbin beynime sinyal gönderiyor..
mahçup yüz ifademle kafamı öne eğip tekrar öğretmene baktım. "efendim özür dilerim. amacım kötü değildi arkadaşımı çok merak ediyorum, sanırım çok özledim"
evet o kadar özledim ki gördüğüm yerde kellesini alacağım.
artık daha yumuşak davranıyordu.
olayları daha da uzatarak konuşmaya devam ettim "ona ulaşamıyorum, ulaşmam için yardım eder misiniz? yoksa içim rahat etmeyecek efendim.."
oscar oyuncularına taş çıkarırken sazanın biri odaya dalarak tüm dikkatleri üzerine çekti.
"hocam her şeyi itiraf edeceğim, lütfen artık minho'yu azarlamayın!"
changbindi. ve şuan hayatımı kaydırmak üzereydi.
önümde bağlı duran ellerimi çözüp gülümseyerek changbin'in yanına geçtim ve ellerimle ağzını kapatarak öğretmene döndüm.
"teşekkürler hocam, dersimiz var biz gidelim"
changbin hala karaya vurmuş balık gibi çırpınıyordu.
"ya minho bıraksana!"
etrafa gülümsemeye devam ederken changbin'in kulağına yaklaşarak fısıldadım.
"amına koyduğum sussana"
"ama seni kurtaracaktım!"
nihayet sınıfa çıkmıştık ve changbin artık daha sakindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAN KOVALANIR | MINSUNG
Fiksi Penggemarminho dersleriyle ilgilenmeyen çapkın bir öğrenciydi. fakat çok sevdiği dedesi ö"lmeden önce minho'nun yapması gereken şeyleri listelemişti. eğer yapmazsa ona musallat olacaktı. dedesinin isteklerinden birisi sınıfta kalmayıp bir meslek edinmesiydi...