9. Bölüm

121 14 2
                                    

Yarın sabah halsiz bir şekilde işin yolunu tuttum. Büyük ihtimalle bir sürü soruya maruz kalacaktım. Yolda yürürken bunlara nasıl cevap vereceğimi düşünüyordum.

İş yerine vardım, içeriye girdim. Dünkü gibi sesler vardı. Yine herkes bir yere toplanmış konuşuyorlardı. Minghao da oradaydı. İlk gitmek istesemde kendimi engelledim ve mutfağa doğru yöneldim. Jeonghan benim peşimden içeriye girdi. Bana merakla bakıyordu. Hızla yanıma gelip,
— Ne oldu Jun?
Diye sordu. İç çektim. Ona gerçekleri söylemiştim. Bu gerçekleri de söylersem bir şey olmazdı. Bunun üzerine her şeyi ona anlatmaya başladım.

Konuşmayı bitirince yüzüm iyice düşmüştü. Jeonghan bana yaklaştı ve bana sarıldı. Bende ona sarıldım. Sonra geri çekildi. O da üzülmüş gibiydi. Bana,
— Akşam bize gel kafa dağıtırız.
Dedi. Tamam anlamında kafamı salladım. Bugünün çabucak bitmesini istiyordum.

Sonunda gün bitmişti. Dışarıda Jeonghan ve Joshua'nın gelmesini bekliyordum. Onlarda gelince birlikte yürümeye başladık. Ne olduğunu Joshua'ya da anlatmıştı. Bu yüzden benden özür diledi. Onun suçu olmadığını söyledim ve yola devam ettik.

Bir kaç dakika sonunda onların evindeydik. Salona geçip bir koltuğa oturdum. Jeonghan elinde üç şişe içecekle yanıma geldi. Masaya koydu ve yer minderine kendisini bıraktı. Onun yanına da Joshua ilişti. Bana bir içecek uzattı. Onu kaptım ve açıp içmeye başladım. Bu hareketim onları şaşırmıştı. Josh,
— Dostum, ondan gerçekten hoşlanıyordun sanırsam.
Dedi. Evet anlamında kafamı salladım ve gülümseyerek,
— Artık unutmam gerekecek. Ben onu nasıl unutacağım?! İlk gördüğüm anda ondan hoşlandım. Son kez görene kadar da hoşlanacağım.
Dedim. Bu gerçekten daha önce hiç kimse dikkatimi bu kadar çekmemişti veya aşık olmamıştım. Daha da olabileceğimi düşünmüyordum. Arkama yaslandım. Şişeyi kafama diktim. Sessizleşmişlerdi onlarda ne diyeceklerini bilmiyorlardı.

Bir kaç saatin sonunda sarhoş olmuştum ayağa kalktım. Jeong bana bakıp,
— Nereye gidiyorsun Jun!?
Diye sordu. O da ayağa fırladı. Onu cevapladım,
— Eve gidiyorum. Teşekkür ederim.
Dedim. Joshua,
— Bu halle mi? Hayır, gitmiyorsun!
Dedi. Gülümsedim kapıya varmıştım bile,
— Sorun yok ben giderim, teşekkür ederim.
Dedim. Ve evden çıktım. Ayakkabılarımı giydim ve sendeleye sendeleye yürümeye başladım.

Yolu yarılamıştım fakat iyi hissetmiyordum. Yere yuvarlandım. Canım acımıştı fakat pekte umrumda değildi yeterince canım yanıyordu zaten. Orada oturmaya başladım. Gelip geçen arabaları izliyordum.

Birisi adımı seslendi o tarafa doğru döndüm. Bu Minghao'ydu bana doğru geliyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım fakat kendimi yine yerde buldum. Minghao yanıma varmıştı bile. Yanıma çömelip,
— Ne oldu Jun? Burada ne yapıyorsun?
Diye sorular sormaya başladı. Bu sorular beni daha da üzüyordu. Onun arkasından konuşmuştum değil mi? Ama o yine de beni düşünüyordu. Minghao kolumu tuttu. Beni bir kaç kere sarstı,
— Jun! Bana cevap ver.
Dedi. Ona baktım. Yine çok güzeldi ve gözümden bir yaş süzüldü. Bunu elimin tersiyle sildim. Kolumu çektim, Minghao bana öylece bakmaya başladı. Zorla da olsa tutunarak ayağa kalktım. Ayağımın acısını ayağa kalkınca anlamıştım. Topallaya topallaya yürümeye başladım. Minghao yanıma koştu. Koluma girmeye çalıştı fakat onu ittim.
— Teşekkürler, kendim yürürüm.
Dedim. Minghao olduğu yerde durdu ve bana bağırmaya başladı,
— Beni bırakmayacağını söylemiştin! Neden böyle yapıyorsun? Bugün de hiç yanıma gelmedin.
Dedi. Ona doğru döndüm.
— Üzgünüm Hao, beni istemeyeceğini düşünmüştüm.
Dedim. Minghao bağırmaya devam etti,
— Artık istemiyorum! Bana Minghao deme.
Dedi. Çatlayan kalbim şimdi param parça olmuştu. Tamam anlamında kafamı salladım ve yoluma devam ettim. Eve giderken yağmurda başladı. Harika (!) bir gün olmuştu.

POLAROİD LOVE | Junhao Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin