Lunarkinezi tılsımımı odada bıraktığım için kendime küfrederek koşar adımlarla akademinin kapısına doğru ilerledim. Herkes birbirini iterek kendini dışarı atmak için çabalıyordu. Bense onların aksine hayatımın aşkını kurtarmak için kendimi içeriye atma derdindeydim.
"Amy, bekle!" diye bağırdı Cassie. Nefes nefese kalmış, arkamdan koşuyordu. Aldırış etmeden merdivenlerden yukarı tiyatro salonuna doğru koştum.
"Dışarı herkes. Derhal!"
Bütün öğretmenlerin tek söylediği söz buydu. 3. kata ulaştığımda alevlerle karşı karşıya kaldım. Şimdi neden herkesin kaçtığını daha iyi anlıyordum.
Akademi yanıyordu!
Ellerimi alevlere doğru uzatarak odaklanmaya çalıştım. Çok fazla ses vardı. Odaklanmam zorlaşıyordu. Tek başıma bu kadar ateşin üstesinden gelmem imkansızdı. İçeride Sam'in olduğunu hayal ederek var gücümle parmaklarımdan çıkan suların birleşmesine izin verdim. Orta büyüklükte oluşturduğum su toplarını alevlerin içine doğru yolladım. Söndürdüğüm ateşin yan mutfaktaki ocağın kısık ateşinden hiçbir farkı yoktu. Gözlerimden yaşlar süzülüyor, bir türlü vazgeçmiyordum. O sırada Cass yanıma gelerek elimi tuttu. Diğer elini vahşi ateşin üzerine uzatarak:
"Haydi, yapabiliriz." dedi.
Şimdi daha fazla ısınmıştım. Kendimden emin, daha güçlü hissediyordum. Elimi uzattım. Parmak uçlarımda hissettiğim o sıvıyı biriktirdim. Cass sımsıkı kenetlediği elimizi havaya kaldırdı. Sol elindeki suyu bağlı elimize aktardı. Gücü hissedebiliyordum. Sağ elimdeki suyu bağlı elimize aktardım. Kenetli ellerimize baktık. Boşta kalan ellerimizi kenetli ellerimize döndürerek büyük bir sıvı akışı sağladık. Ortaya devasa bir su topu çıkararak alevlere doğru sertçe ittik. Bu bizim için çok fazlaydı. Yorulmuş, tükenmiştik. Başarmıştık. Alevleri söndürmüştük. Sevinçle birbirimize baktık.
"Amy burnun." dedi şaşkın bir ifadeyle.
"Ne olmuş burnuma?"
"Kanıyor."
Elimin tersiyle burnumu sildim. Yere damlayan kanı fark ettim. Başım dönüyordu. Dumanların etkisiyle de bilincim gidip geliyordu.
Tek duyduğum ses sönen alevlerin arkasındaki iniltiydi.
"Hayır.. hayır. Lütfen Sam olmasın. Lütfen."
Güçlükle adımlarımı ileri doğru attım. Cass de çökmüş vaziyette arkamdaydı. Dumanların arasında yerde yatan beyaz saçlı birisini gördüm. Hemen yanına gittim. Yanı başında duran yuvarlak camları kırılmış gözlüğü gördükten sonra yerde yatan yaralı adamın kim olduğunu anladım. Yerde can çekişen adam tiyatrodan sorumlu chrono-telekinezi öğretmenimiz Bay Morales'in ta kendisiydi. Etrafta başka kimse yoktu. Sam ya dolapların altında can vermişti yada dışarıda oturmuş, olayların şokunu atlatmaya çalışıyordu. Bay Morales'in yanına eğilerek;
"Bay Morales iyi misiniz? Sizi hemen buradan çıkarmalıyız."
Nefes almakta güçlük çekiyordu.
"Astım hastasıydı." dedi Cassie endişeli bir şekilde.
"İyi ama biz Kinezler hastalıklardan etkilenmeyiz ki."
Bir kurbağayı hayata döndürebiliyorduk. Ama bir insanı hayata döndürebilecek kadar ruh gücüne sahip değildik.
"Haydi, taşıyalım sizi."
"Ço..cuklar." dedi konuşmakta güçlük çekerek. Sımsıkı kapalı tuttuğu sağ elini yavaşça açtı. Altın rengi tılsımı elinden yere doğru kaydı. Elime tılsımı aldım.
"Ruh gücü.. Sıfırlanmış." dedim.
Tılsım elimde yavaş yavaş parçalara ayrılırken, diğer tılsımın parçalarının birkaç metre ötede olduğunu fark ettim. İki tılsımda yok olmuştu. Ve Bay Morales'in gözleri sonsuzluğa doğru kapanmıştı.
"O..o.. öldü." dedi Cassie hıçkırarak.
"Hayır, o.. ölmedi, öldürüldü."
Bayan Leander elini omzuma atmış, beni teselli ederek merdivenlerden aşağıya indiriyordu. Dumandan çok etkilendiğimizden nefes almakta güçlük çekiyorduk. Yüzümüze maske takmışlardı. Cass de Akademinin gardiyanları tarafından kucaklanmış aşağıya indiriliyordu. Yarı baygın bir haldeydi. Okul kapısından dışarı çıkartıldık.
"Herkes geri çekilsin. Açılın!" dedi gardiyanlardan biri.
Bütün gözler şaşkınlıkla bize bakıyordu. Scott yanımıza koşarak;
"Cass, iyi misin? Aç gözlerini kendine gel lütfen." diye haykırıyordu.
Ambulans akademinin içerisine yanaşmıştı. Cass'i sedyeyle ambulansa kaldırdılar. Beni de arkalarından bindirdiler. Kapıları kapatacakken son gördüğüm şey; Sam ve Catherine olmuştu. Tam karşımda sarılmış bir şekilde akademinin bahçesinde oturuyorlardı. Kapılar kapandı. İşte o an ölmeyi diledim. Gözlerim söndü, karanlığa kendimi teslim ettim. Ve bayıldım.
Gözlerime tutulan ışıkla uyandım. Siyah saçlı, esmer, bıyıklı bir adam elindeki ışığı gözüme tutuyordu. Gözümü kırpıştırdım. Geri çekildi.
"Durumu gayet iyi sadece biraz dinlenmesi lazım." dedi.
"Teşekkürler Bay Skalovs." dedi mavi parlayan gözleriyle Bayan Leander.
Doktor kafasını öne eğip rica ederek odadan dışarıya çıktı.
"Neredeyim ben? Cassie nerede?"
"O iyi merak etme. Ontario Akademisinin revirindeyiz şuan."
Kinezler normal hastanelerde tedavi edilemediği için akademilerin revirleri kullanılıyordu.
"Neler oldu?"
"Akademi iki Yukonezi tarafından saldırıya uğradı. Etrafı ateşe verip ortadan kayboldular."
"Ah, Bay Morales." dedim iç çekerek.
"Evet, maalesef kendisini kaybettik."
Olanlar aklıma yeni yeni geliyordu. Yangın, dumanlar, Bay Morales ve lanet olası Sam..
"Bütün akademi sizinle gurur duyuyor Amy. Kendinizi feda ettiniz ve yangını söndürmeyi başardınız. Üstelik akademide ikinci sınıf olmanıza rağmen."
"Görevimiz." dedim gülümseyerek.
"İki kişi o yangını söndürebilmek için oldukça güç harcadınız. Bunun bir bedeli var." dedi eliyle baş ucumdaki sehpanın üzerindeki tılsımımı göstererek. Tılsımı elime aldım. Ruh gücüm 350'ye düşmüştü. Hayal kırıklığına uğramıştım. Onca zorluklarla kazandığım ruh güçleri bir çırpıda azalmıştı. Bay Morales'i de kurtaramamıştık. Elimizden yangını söndürmek dışında hiç bir şey gelmemişti. Sam için kendimi ve Cass'i tehlikeye atmıştım. Daha güçsüz hissediyordum. Bir an önce buradan çıkıp akademiye dönmek istiyordum. Samuel'i bulup kızgın ateşte yanan bir kazana atıp sevgilisi eşliğinde pişirmek istiyordum.
"Cass'i görmem lazım."
"Birazdan gelir. O da seni görmek istiyordu." dedi Bayan Leander.
O sırada kapıdan Scott'la Cassie içeriye girdi.
"Amy. Sen iyi misin?" dedi Cassie koşup bana sarılarak.
"İyiyim iyiyim. Bacağımın üzerinden kalkarsan daha iyi hissedeceğim." dedim yüzümü buruşturarak.
"Ah pardon." dedi gülümseyerek.
Oturup konuştuk. Tılsım ruh gücünün 360'tan 350'ye düştüğünü söyledi. Tılsımlarımız eşitlenmişti. Biraz daha güç harcadığımdan olsa gerek benimki daha fazla düşmüştü. Cassie toparlanmış, iyi görünüyordu. Scott peşinden ayrılmıyor, ne ihtiyacı varsa hemen temin ediyordu. Kendimi iyi hisseder hissetmez eşyalarımı toplayıp Cassie, Scott ve Bayan Leander ile akademiye doğru yola koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cosmic Akademi (ASKIDA)
FantasyBir Cosmic Akademi.. Düşmanlara karşı yeteneklerini geliştiren Kinezler.. Bir yandan insanlar üzerinde deney yapan düşman Yukoneziler.. Diğer yandan tutku dolu bir aşk serüveni.. Negatif enerjileri toplayıp, saldırıya dönüştüren Lunarkinezi yete...