Ne güzel başlangıç ama(!)

319 25 27
                                    


     
***

        Pazartesi!. Güne alarmın sesiyle uyanıp yine de bugünü sevmem ne kadar ironik olsa da seviyorum işte. Bu düşüncelerimi yatakta bırakıp üzerimden çarşafı sıyırdım ve banyoya yöneldim. Ilık bir duş fena olmazdı. Havanın sıcaklığı içimi ısıtmıyordu masallarda olduğu gibi. Beni yakıp terletiyordu maalesef. Suyu açtığımda önce kaynar suyun ardından soğuk suyun üstüme boşalması sanırım kaderin bana ufak bir oyunuydu.
        Sonunda duşumu alıp banyodan çıkınca hızla kurulanıp formamı giydim. Saçımı örüp salaş bir görünüm sağlarken siyah converselerimi de ayağıma geçirdiğimde tamamdım. Makyaj yapmaya gerek duymadığım için merdivenlerden yavaşça inmeye başladım.
       Yeni kız olma düşüncesi her ne kadar itici olsa da o okula gitmek zorundaydım. İlk hafta zaten gitmemiştim. Canım abim(!) biraz düşünceli davranıp ilk hafta ders işlenmeyeceğini eğer istersem gitmeyebileceğimi ama diğer hafta gerekirse saçımdan sürükleyerek götüreceğini söylemişti. Ve ben tabiî ki saçlarımı seviyorum. Merdivenleri bitirip mutfağa yöneldiğimde 'Rüyada mıyım acaba?' dedim kendi kendime..
       Mutfağa tam anlamıyla girmiş bulunmamla birlikte, kesinlikle muhteşem kahvaltı masasının yanında abimi görmem -yani bu masayı abimin hazırlamış olma ihtimali bile- rüyada olduğumu kanıtlar nitelikteydi. Okula geç kaldım! Rüyada bile böyle saçma şeyler düşünüp hiç bir şeyin tadını çıkaramayan bir insan olamama lanet okuyarak "Elveda muhteşem kahvaltı, elveda hamarat abiciğim.. Şimdi uyanıyorum, uyanmalıyım, uyanmam lazım, uyanmam lazım! Neden hala uyanmıyorum?" diye içimden geçirirken abimin hafif kaşlarını çatarak "Çünkü rüyada değilsin, Ilgın." demesiyle içimden geçirmekle kalmayıp sesli düşündüğümü anladım. Hatta bununla da kalmamış şaşkınlıktan ağzımı beş karış açmıştım. Bu tepkimi de abimin büyük bir kahkaha atıp ağzıma bir dilim salatalık tıkıştırmasıyla fark edebilmiştim. Hızla çiğneyip yuttuktan sonra "S-sen mi hazırladın bunca şeyi?" dedim hayranlıkla ve sandalyelerden birine yerleştim. "Ne sandın ufaklık?" demesiyle malak gibi bakmayı sürdürürken masadakileri maymunlara taş çıkaracak derecede iştahla mideme indirmeye devam ettim.
       Sessizce birlikte kahvaltı etmeyi sürdürürken sessizliği bozan abim oldu. "Ilgın bu akşam bir planın yok sanırım. Varsa ertelemek zorundasın. Çünkü seninle tanıştırmak istediğim bir arkadaşım var. Ve bu akşam için Ora'da 3 kişilik bir rezervasyon yaptırdım. Orayı sevdiğin için bu teklifi reddetmeyeceğini düşünüyorum. Gerçi gelmemek gibi bir seçeneğin de yok ya. Yine de söylüyorum işte." Bu tür yemekleri sevmezdim ama durum başkaydı. Abimin arkadaşı -ve anlaşılan kız. Ve benimle tanıştırmak isteyeceği bir arkadaşı. Merakla "Kim?" diye sorduğumda "Alara, bu akşam daha yakından kendin tanırsın." derken yüzünde sıcacık bir tebessüm vardı. Benim yüzümde ise onunkinin aksine, şaşkınlık. Abimdi bu. Sert, karanlık, anlayışsız adam. Bir hafta önce bu kadar değişeceğini söyleseler bir hafta boyunca gülmekten ölürdüm herhalde. Annem, babam, teyzem ve eniştemin ölümünden sonra ilk defa mutluydu. Alara denen kızı şimdiden çok sevmiştim. Ama şimdi annemlerin yanımızda olaymayışını düşündüğümden ister istemez suratım asılmıştı. Bunun üzerine abim "Peki, tamam. İstemiyorsun anlaşılan. Başka bir gün ayarlarız o halde." dediğide abimin bu haline burukça gülümsedim. Böyle düşündürmek canımı yakmıştı. Tamam, yine güçlü duruyordu ama tanıyordum onu. İçten içe üzülmüştü.
       Rahatsızca kıpırdandım ve kendimi toparlayıp "Olur mu hiç abiciğim öyle. Aklıma bir şey geldi de onun için biraz canım sıkıldı sadece. Bu akşam için sabırsızlanıyorum." deyip sevinçle ellerimi birbirine vurdum. Abimin de keyfi yerine gelmiş gibi görünüyordu. "O halde 7 gibi gelirim eve. O sırada şirketteki durumları kontrol ederim. 7 buçukta çıkmamız lazım trafik malum. Ama şimdi okul vakti. Hadi bakalım." diyerek ayağa kalktı. Ben de abimle birlikte ayağa kalktım. Abim arabalardan birinin anahtarını alırken üzerime ince bir hırka giyiyordum. Evet, hava oldukça sıcaktı ama üzerimde hırka, ceket vs. şeyler olmadığı sürece kendimi eksik, yarım ve yalnız hissediyordum. Anlayacağınız Küçük Emrah moduna giriyordum. Bu düşüncelerle hırkayı oldukça yavaş giydiğimin ve kocaman sırıtışımın farkında bile değildim. Tabiî ki abimin sesini duyana kadar. "Bakıyorum da çok heyecanlısın." demesiyle hızla hırkayı giyip üstümü başımı düzeltirken "Her zamanki halim." dedim. Akşam hazırlamış olduğum çantamı alıp tek omzuma attım. "Öyle olsun bakalım." diyerek kapıyı açtı.
       Otoparka indik ve abimin anahtarla arabayı açmasıyla birlikte BMW Z4'e doğru ilerledik. İşte benim arabam. Çok seviyordum bu arabayı ve seneye benim olacaktı. Aslında daha çok abimin zevkine uyabilecek türdendi. Fazla gösterişli. Bu yüzden taksiyle ya da koşarak gitmek istesem de abimle bu konuyu daha önce konuştuğumuzu hatırlayıp vazgeçiyordum. Önemli bir işi olmadığı sürece okula her gün abim bırakacaktı. Acil veya önemli bir işi olması durumunda ise benim canım canım canım kuzenim Yankı bırakacaktı. Eğer kabul etmezsem üç saat boyunca böceklerle dolu bir odada yalnız bırakılma ihtimalimi düşünerek sadece tamam anlamında kafamı sallayabilmiştim.
      Arabanın yanına geldiğimizde sürücü koltuğuna gitmeye yeltensem de abim beni engellemiş ve yanındaki koltuğa oturtmuştu.
       Yaklaşık 15 dakika süren bir trafikli yolculuktan sonra Güngör Koleji'ne ulaşmıştık. "Çıkış saatinde yine burada olurum. Dikkat et kendine." dediğinde "Tamam, bekletmem. Teşekkür ederim." dedim ve uzanıp yanağına kısa bir öpücük kondurdum. Kapıyı açtığım sırada inecekken abim inmemi engelledi ve "Telefonun." diyerek günlerdir kullanmaya gerek duymadığım telefonumu uzattı. "İhtiyacın olabilir." dediğinde minnettar bir şekilde bakıp arabadan indim. Kısa bir süre sadece abimin gidişini izledim. Ve arkamı dönüp okul binasına doğru yürümeye başladığım sırada telefonuma mesaj geldi. Vay be, telefonu elime alır almaz telefona can geldi. Ekran kilidini açıp telefona baktım.

Her Şeye Rağmen: BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin