Multimedya : Ilgın Ateş
Bölüm Müziği :Cristina Perri-Human
Yankı' nın dikkatleri üzerimize toplamamak için sakin kalmaya çalıştığını fark edebiliyordum ama neye sinirlendiğini hâlâ anlayamıyordum.
"Ne vardı da benden habersiz tek başına dışarı çıktın? Nasıl oluyor da bu kadar rahat davranabiliyorsun? Hayır, aklım almıyor! Hepimiz tehdit altındayız Ilgın. Ben seni korumak için tatilimi yarıda bırakıp kaydımı bu okula aldırıyorum. Ama sen? Hey Ya Rabbim!" dedi ve sertçe kolumu bıraktı.
Gözlerim dolmuştu yine. Hayır, hayır ağlamayacağım. "Ne sanıyorsun ha? Keyfimden mi sana haber vermedim. Kendine gel biraz lütfen! 'Yol yorgunudur' dedim. 'Rahat bırakayım uyusun' dedim. Ama Yankı Demir bu değil mi? O yorulmaz. Hem yalnız değildim. Eymen vardı yanımda." diye karşı çıktım.
Göz yaşlarımı sonunda engelleyebilmiştim. "Onun bizim için tehdit olmadığını nereden bilebiliriz Ilgın." Bunu Eymen'i işaret edip küçümseyici bakışlar eşliğinde söylemişti. "Güvenebilirsin mesela." diyerek Eymen'i korumaya çalıştım. "Güvenmek mi? Herkese güvenemezsin Ilgın. Ve ben güvenmeyi bırakalı çok oldu. Kendimden başkasına güvenmeyeli çok oldu." dedi.
Hadi ama bu kadar ön yargı fazla. "Eymen'i tanıyan sen değilsin. Benim. Kime güvenip güvenmeyeceğime kendim karar verebilirim öyleyse. Ve ben Eymen'e güveniyorum." daha fazla dayanamamıştım. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı çoktan. "Ha bu arada saçma sapan prensiplerinden vazgeç. Bu kadar önemli olmamalılar senin için. Çünkü kimseye güvenmeden yaşayamazsın." söylediğim sözler üzerine Yankı gözyaşlarımı sildi ve sımsıkı sarılıp "Özür dilerim. Çok endişelendim sadece. Hem... Şu prensiplerimin senden önemli olacak halleri yok ya. Ben prensiplerimden vazgeçerim. Yeter ki sen gözyaşlarından vazgeçme. Sümüklü böceğim benim. Hadi topla kendini. Ağlama artık." dedi ve geri çekildi.
Nasıl ağladıysam artık... Burnum akmaya başlamıştı, hemen çantamdan peçete çıkarmak için sırama yöneldim. Bulduğum peçeteyle burnumu silip peçeteyi çöpe atarken Eymen ve Yankı'nın yerlerine geçtiklerini gördüm. Kapı sesiyle hocanın geldiğini anlayıp ben de hızla yerime geçtim. "Günaydın çocuklar. Bildiğiniz gibi dersimiz matematik. Bilmeyenler de öğrenmiş oldu. Bu dönem tüm matematik derslerini beraber işleyeceğiz."Hadi canım.Atıyorsun. Yapma bunu bize. Bizim matematik hocasıyla Türkçe işleme fantazimize ne olacak.Başka bir zamana artık.
"Yeni gelen üç öğrenci görüyorum sanırım." Yok aslında ben iki kişiyim. Yanlış sanıyorsunuz.
"Lütfen kendinizi tanıtır mısınız?" Ben kendimi değil seni tanıtmak istiyorum aşkım. Kendine gel Ilgın. Ne saçmalıyorum ben böyle? Tövbe Allah'ım çok tövbe. Deniz bana kafa mı yaptı acaba? Ne Deniz'i ya. Unutmam lazım onu. Ahh! Ne mümkün. Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı? Kesin aşk sarhoşuyum ben.
"Senden başlayalım." Kimden? Bir dakika. Benden mi. Tabi ki benden. Herkesin bana bakmasının başka bir açıklaması olamazdı herhalde. Ne yani. Bu kadar mı meraklısınız. Geçen ders tanıdınız ya. Bu gözlerden kurtulmak için hemen ayağa kalktım ve kendimi tanıttım. "Ben Ilgın Ateş" duraksadım. Başka ne diyecektim ki? Ben diyeyim 30 sen de 35 yaşlarında olan matematikçimiz çok yardımcı oldu sağ olsun(!) Küçümseyici bakışlarla "Bu kadar mı?" dedi. Sen görürsün bu kadarı.
"Hayır 17 yaşındayım. Abim ve kuzenimle yaşıyorum. Arkamda oturan çocuk. Yankı kuzenim. Her sene okuldan atıldığım için yine atıldım ve bu okuldayım. Seneye olamayacağım büyük bir ihtimalle. En sevdiğim renk kırmızı. Uğurlu tişörtüm var bir tane. Zaten o da kırmızı. Genellikle pizza yerim. Matematik dersini çok seviyorDUM. En sevdiğim film A-""Yeter kes. Bu ne saygısızlık. Eğer devam edersen bu okulda daha fazla kalabileceğini sanmıyorum." Ha? Öyle mi? Görürsün sen. Ben seni bu okuldan attırmasını da bilirim.Sabret okul çıkışına kadar.Ama duur.Ya çocuğu varsa.. ay vicdanlı ben işte. Lanet olsun ne kadar iyi bir kızım ya.Daha fazla uğraşamayacaktım. Hırsla yerime oturdum. Hoca da sinirle "Sen devam et." dedi. Yankı ayağa kalktı ve sadece "Yankı Demir" deyip oturdu. Hoca bozularak "Son olarak sen." dedi ve Deniz'i işaret etti. Deniz havalı bir şekilde ayağa kalktı ve "Deniz Soylu hocam. Kızlar iyi bilir." diyerek yerine otururken bana göz kırptı. Çok tatlı ama bu çocuk. Bir dakika Deniz bana göz kırptı. Bana,Ilgın'a. İçimde bir yerlerde halay çekiyorum resmen ya. Allah'ım,bir göz kırpınca bu hale geliyorsam... Resmen elim ayağım titriyor. Kalbim hiç atmadığı kadar hızlı atıyor. Çok yakışıklıydı.
"Ilgın, kızım sana diyorum." duyduğum sesle irkildim. "Efendim hocam?"
"Ne sırıtıyorsun sen öyle?" Ne? Ben sırıtıyor muydum? Bir şey bul Ilgın. Saçmala. Bir şey yap. "Soruya sırıtıyorum hocam." Kafamı tahtaya çevirip "Güzel soru" diye devam ettim ve kafamı bilmiş bilmiş salladım.
"Madem beğendin, kalk ve çöz." dediğinde içimden bildiğim tüm küfürleri saydım hocaya. Tamam, anladık sinirlisin. Tamam, o siniri benden çıkaracaksın. Ama ben tahtaya kalkmaktan NEF-RET-E-Dİ-YO-RUM.
Yavaşça ayağa kalktım ve çekindiğimi belli etmemeye çalışarak tahtaya ilerledim. Soru cidden güzeldi. Biraz kazıktı. Ama buna benzer bir iki soru çözmüştüm. Zaferle gülümsedim. "Senden çözmeni istedim Ilgın. Soruyla bakışmanı değil." Ay aman. Azıcık beklesen incilerin dökülür zaten. Hocaya "Müsade ederseniz" diyerek kalemi elime aldım ve hızla soruyu çözdüm. Cevabın altını iki kez çizip kalemi yerine koydum ve hocaya dönüp "Bu kadar." deyip yerime geçtim. Hocanın çözmemi beklemiyor olmasına rağmen soruyu bu kadar çabuk çözmem üzerine şaşırdığını ağzının aralanmasından ve gözlerini pörtletmesinden anlayabiliyordum. Hoca bana döndüğünde göz kırpıp ukalaca gülümsediğim sırada zil çaldı. Sevgili matematikçimiz hemen toparlanıp sınıftan çıktı.
"İyi cevap verdin. Hatta iyi değil mükemmel. Perfect!" duyduğum sesle yan tarafıma yöneldim. "Teşekkür ederim." diye karşılık verdim. "Tanışmadık. Aslında ben seni tanıyorum. Yani biraz önce tanıdım. Neyse. Ben Deniz" dedi, adının Deniz olduğunu öğrendiğim kız. "Memnun oldum" dedim ben de gülümseyerek. Çok iyi bir kıza benziyordu. Adı neydi onun?! Olamaz. Ben unutayım diyorum her yerde karşıma çıkıyor. "Adın gerçekten Deniz mi? Yani başka adın falan yok mu?"
"Hayır neden sordun?" Güzel soru. Neden sordum? "Hani sınıfa yeni gelen çocuk var ya. Onun adı da deniz olunca. Ne bileyim. Eğer başka bir adın varsa onu kullanalım diyecektim."
"Aa evet. Ben hiç düşünemedim bunu. Yani çocuk çok taş falan ama yine de bir erkekle adımın aynı olması pek iyi olmadı açıkçası. Ne yapabiliriz ki?" Evet bir şey yapmalıyız. Biraz düşündükten sonra aklıma gelen fikirle yerimden sıçradım. "Buldum, buldum!" Deniz heyecanla "Ne buldun?" diye sordu.
"Mavisu. İkisi de aynı anlama geliyor. Ve bence çok hoş isim. Tabi senin beğenmen en önemlisi." dedim. Deniz biraz düşünüp "Sevdim." dedi 32 diş sırıtarak. Ben de seni sevdim. Hem Deniz'e de yavşamadığı için sağlam bir ödülü haketti(!)
"Mavisu üstünde böcek var!" diye bağırdım birazcık. Umarım böcekten korkuyorsundur. Çünkü benim Deniz'ime 'taş' demenin bir cezası olmalı değil mi? Daha kötü yollarla ödemeni istemem. "Hani, hani nerde?" diye bağırıp çığlık attı. İşte şimdi amacıma ulaşmıştım. Bunun mutluluğuyla kahkaha attım.
"Ne gülüyorsun ya?! Alsana şu böceği." Tamam yeterdi bu kadar. "Şaka yapıyorum. Yani alıştırma. İsmine alış diye işte. Üstünde böcek falan yok." dememle rahatlayıp derin bir oh çekti. "Ödümü patlattın Ilgın. Daha farklı bir şey de söyleyebilirdin."
"Tamam o zaman Mavisu'cuğum. Kantine inelim. Acıktım ben." dedim. "Tamam, olur." dedi. Yerimden kalkıp Yankı'ya döndüm. Telefonuyla uğraşıyordu. "Yankı biz kantine gideceğiz Mavisu'yla. Sen de gelmek ister misin?" dediğimde soruma soruyla karşılık vererek "Mavisu kim?" diyerek bana döndü. Mavisu işaret edip "Sıra arkadaşım" dedim.
Eymen ortaya atlayıp "Deniz ne ara Mavisu oldu?" dedi. Ben de ona cevap vermek için konuşacağım sırada bu kez Mavisu araya girdi. "Şu yeni gelen çocuğun adı Deniz'miş ya," aferin öğreniyorsun 'taş' değil 'çocuk'. "İkimizin adı da aynı olmasın diye daha farklı bir isim bulalım dedik. Aslında Ilgın'ın fikriydi." demesiyle Eymen bana dönüp pic smile gülüşünü yapıp göz kırparak "Güzelmiş" dedi. Bir şeyi de anlama sen ya.
"Gidiyor muyuz?" deyip konuyu değiştirdim hemen. Hepsi kafasını olumlu anlamda sallarken Yankı "Gidelim" diye ekledi.
Mavisu ve ben önde ilerlerken Yankı ve Eymen bizi takip etti. Kantinde pek göz önünde olmayan sıralardan birine yerleştik. "Ne istersiniz?" Yankı "Su." derken Mavisu "Kek ve limonata" dedi. Eymen ise "Tost olabilir." dedi. Ben de hepsini aklımda tutmaya çalışarak kantine ilerledim. Kantindeki teyzeye "Bir su, tost, kek, limonata ve donutla vişne suyu alabilir miyim?" dedim.
Teyze "Tabi hemen hazırlıyorum" dedi. Beklemeyi diğerlerinin aksine seviyordum. Kantin duvarına yaslanarak etrafı izlemeye başladım. Deniz'i görmemle toparlanıp üstümü başımı düzeltmem bir oldu. Nereye gidiyordu acaba. Bu tarafa mı geliyor o? Kalp atışlarımın birden hızlanmasıyla daha da panikledim. Deniz buraya geliyor! Hayır, hayır. Durma orda, yürümeye devam et. Hey! Buradayım. Ne yapıyorsun sen? Ne sanmıştın Ilgın?Çocuk sana bir göz kırptı diye tamamen senin olduğunu mu? Çık artık şu hayal dünyasından. Kendine gelmek için onu bir kızın dudaklarına yapışırken mi görmen gerekiyordu illaki. İyi mi oldu şimdi.
"Kızım her şey hazır. Al hadi." Teyzenin sesiyle ona döndüm. "Ne oldu kızım? Neden ağlıyorsun?" Ağlıyor muydum cidden? Elimi yüzüme götürdüm ve hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. "Bir de peçete alabilir miyim?"
"Tabi ki." Peçeteyi paketinden çıkarıp gözlerimi silerken "Ne kadar tuttu?" dedim.
"Bu seferlik benden kuzum. Sıkma canını sen yeter ki. Bak canım, ben hep buradayım. Eğer anlatmak istersen seve seve dinlerim. Yardımcı olabilirsem de çok mutlu olurum. Çekinme sakın, tamam mı?" "Çok teşekkür ederim teyzeciğim. Sık sık gelirim yanına artık. Ama olmaz öyle şey. Hem kendime almıyorum ki hepsini." dedim ve yeterli olduğuna emin olduğum bir miktar para bırakıp içtenlikle teyzeye gülümsedim. Bu zamanda böyle insana pek rastlayamazdık değil mi? Hatta Yankı şu an burada olsa böyle şeker bir teyzenin bile bizim için bir tehdit olduğunu düşünür ve kantine gitmemi engelerdi. İşte böyle farklıydık. O hayatın hep kötü yüzünü görmüştü.
Bizimkilerin yanına döndüm. Deniz'e kaçamak bakışlar attığımda hala o kızın yanında olduğunu gördüm. Evet. Çok uzadı bu iş. Kendine gelip unutmanın vakti geldi artık Ilgın. Masayı tepsiye bırakıp "Geliyorum hemen." deyip hızlı adımlarla tuvaleti aramaya başladım.
İstemsizce gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Bir bu eksikti zaten. Gözlerimin buğusundan önümü göremediğim için ayaklarım birbirine dolandı ve yere düştüm. İnanın bunu nasıl başardığımı ben de bilmiyorum. Hissettiğim acıyla elime baktım. Kanıyordu. Aynı zamanda sağ dizimin de kanadığını gördüm. Etrafta kimsenin olmadığını düşündüğüm için gözyaşlarımı serbest bıraktım. Nasıl başlarsan öyle devam ediyor işte. Ağlamanın verdiği rahatlıktan cesaret alarak yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Ama sonuç hüsran. Tam bir daha ayağa kalkmayı deneyecekken duyduğum sesle duraksadım.
"Bir insan nasıl kendi ayağına takılıp da düşebiliyor hala anlayamıyorum." Ne yani yalnız değil miydim?
"Sen hep burada mıydın?" dedim."Hayır yani düştüğünü gördüm. Yanına gelecektim ama elinin ve dizinin kanadığını görünce eli boş gelmeyeyim dedim." dedi yara bandı kutusunu göstererek.
Kimdi bu çocuk şimdi? Umarım bana yardım etmek isteyen birinin yardımını kabul ettiğim için Yankı bana sinirlenmezdi veya karşımda duran çocukla bir sorun çıkmazdı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şeye Rağmen: Beyaz
Teen Fiction-Tanıtm- Her yıl yeni bir hayat. Yeni bir okul. Yeni arkadaşlar, yeni maceralar.. Aslında macera demek doğru olmazdı. Sadece annesi, babası, teyzesi ve eniştesinin ölümüne sebep olan adamların oluşturduğu küçük çaplı tehditler. Y...