Bölüm Üç: Biraz konuşabilir miyiz?

439 34 40
                                    

Öğle yemeğinden korkmakta haksızdım. Asıl felaket beni çok daha erken buldu.

Dolapların sıralandığı koridorda dolabımdan işletmeye giriş dersi kitabını alacaktım. Dolap kapağını açmıştım ki koridorun diğer ucundan yükselen sesleri duydum.

Tanrı aşkına. Gidişi ne kadar sessiz olduysa dönüşü de o kadar gürültülüydü.

Belki de sadece tatil için falan California'ya gelmişti. Olamaz mıydı? Olabilirdi. Gelmişken de benim okulumun devasa kampüsünde bir tur atmak istemişti. Sonra... Ne bileyim işte, yolunu kaybedip depoya girmişti.

Kendimi kandırma konusunda gelişmeliydim.

Brian koridorun ucunda birkaç çocukla konuşup gülüşüyordu. Çaktırmadan, dolap kapağını kendime siper ederek bakıyordum.

Ve Brian'ın üstünde üniversitenin tişörtü vardı. Kahretsin.

Sadece bir tur atmak için gelmemişti. Yani en azından birkaç senelik bir tur atacaktı.

Kafamı dolap kapağına vurmamak için zor dayandım.

"Böyle sinsice birini izlemek..." diye cıvıldadı arkamdan gelen ses. "Tam senlik hareket Sarah."

Yanağımın içini dişleyerek sakin kalmaya özen gösterdim. Arkama döndüm.

Simsiyah, beline gelen saçları kusursuzca maşalanmış kız parlatıcılı dudaklarını yalayıp bana gülümsedi. Açık kahverengi teni sağlıkla ışıldıyordu.

"Böyle sinsice birine yaklaşmak... Tam senlik hareket Harlow."

Keyifsizce dudak büktü.

"Sinsice yaklaşmadım. Brian'ı dikizlemekle meşguldün, geldiğimi fark etmedin."

İsmini duyduğumda kasılan midemi görmezden gelerek tek kaşımı kaldırıp sırıttım.

"Dikizlemek senin işindi diye hatırlıyorum. Tek bir ön şartın var: çocuğun sevgilisi olmalı."

İfadesi sarsılacak gibi olduysa da toparlandı.

"Hakkımda dedikodular yayacak kadar mı kıskanıyorsun beni?" Cık cıkladı. "Çok sağlıksız."

"Senin yuva yıkma kariyerin kadar değil."

Gizleyemediği öfkesiyle kaşları çatıldı.

"Öyle bir şey yok!" Sesini alçalttı. "Birileri bana istemeden aşık oluyorsa benim suçum ne? Demek ki sevgililerinden daha güzelim ve beni istiyorlar. Kimsenin yuvasını yıktığım falan yok."

Kaşlarım havalandı. Dudaklarımı birbirine bastırıp acırcasına başımı salladım.

"Gece uyumadan önce kendini böyle mi teselli ediyorsun?"

Dudakları gerildi. Ağzından bir hırlama çıkacak sandım. Keyiften dört köşeydim.

O hamle yapamadan yanımdan başka bir ses yükseldi.

"İkinizin arası hâlâ düzelmemiş gibi görünüyor."

Tanıdık erkek sesi kulağıma ulaştığı gibi buz kesme hissi geri döndü.

Harlow çaktırmamaya çalıştığı bir panikle zaten düzgün duran saçını düzeltti. Parlak dudaklarını yalayıp ona dönerek gülümsedi.

"Selam, Brian."

Göz ucuyla Brian'ın ufak bir baş hareketi yapıp bana döndüğünü görebiliyordum. Bakışlarımı Harlow'a sabitlemiştim. Ona dönseydim, benden bir kafa boyu uzun, kumral çocuğun dolgun ve hafifçe kıvrılmış dudaklarını, parlak kahverengi gözlerini görebilecektim. Bu yüzden dönmedim.

But First, Apocalypse [TÜRKÇE]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin