Ertesi gün son dersim akşam altıdaydı. Sabahki dersten sonra yurt odama dönüp ödevlerle uğraşmıştım. Oda arkadaşım ortalarda görünmediği için oda bana kalmıştı.
Üstüme bir şort ve mavi askılı geçirip sırt çantamı omzuma astım. Sallana sallana kafeteryaya yürürken telefonum titredi.
Dan: Yardımın lazım
Ben: Yarım saat boşum. Söyle bakalım.
Dan: Soyunma odasında dizliklerimi unuttum ve antrenmana Koç Powell geldi
Dan: Beş dakikaya antrenman başlıyor ama salondan çıkamıyorum
Derin bir iç çektim. Powell adı belayla eşdeğerdi resmen.
Ben: Erkek bir arkadaşından iste??
Dan: Denedim!! Herkes derste veya kampüs dışında
Dan: Lütfen :(
Ben: İçerde yanlış bir şey görürsem seni mahkemeye veririm
Dan: Kabul
Dan: Hapishane Powell'ın azarlarından iyidir
Erkekler soyunma odasının ve Daniel'ın dolabının tarifini aldıktan sonra çantamı kafede bir sandalyeye bırakıp spor binasına yürüdüm. Gerçekten vefalı bir arkadaştım ama bazen acaba olmasam mı diyordum.
Odanın kapısını araladığım sırada içerinin boş olması için dua ediyordum. Arkalardaki duşlardan hafif bir su sesi geliyordu. İçerde birileri varsa bile işim kısaydı ve onlar çıkmadan ben dizlikleri alıp kaçabilirdim.
Kapıdan içeri bir göz attım. Ortalara oturulacak banklar konmuştu ve duvarlar tamamen metal kapaklı dolaplarla kaplıydı. Neyse ki buranın ışıkları çalışıyordu. Ortalıkta kimse görünmüyordu.
Parmak uçlarımda ilerleyerek Dan'in 58 numaralı dolabını aradım. Bulmak sandığım kadar kolay olmadı. Nihayet bulduğumda bir sürprizle karşılaştım: kilitliydi.
Ben: DANIEL
Ben: Kilitli bu!!!
Dan: Kahretsin doğru
Dan: Tel tokan var mı? Var de
Bebek saçlarımı tutturduğum tokayı çıkarıp elime alırken burada kamera olmaması için dua ediyordum. Yoksa erkek soyunma odasına sızan kız olarak okul tarihine adımı altın harflerle kazıyacaktım.
Ben: Senin yüzünden suç işliyorum
Ben: Neyse, bekle
Tokayı kilide sokup kurcalamaya başladım. Birkaç saniye sonra kilit içimi rahatlatan bir klik sesiyle açıldı.
Ama dizlikleri görüp uzandığım esnada havada bir şeyin değiştiğini hissettim. Erkek şampuanıyla karışık bir buhar bulutu üstüme çullanmış gibiydi.
Tehlike çanlarım çalmaya başladı. Elimde dizliklerle donakaldım.
"Burada ne yapıyorsun Sarah?"
Kah. Ret. Sin.
Dolabı hemen kapatıp kilitledim ve arkama döndüm.
İki kez kahretsin. Hatta dört kez.
Beline gri bir havlu bağlamış ıslak Brian karşımda duruyordu. Koyu kahve saçlarından akan sular göğsündeki damlalarla birleşip havlunun yolunu tutuyordu. Eğer havlu olmasaydı...
Tanrım, bu çocuk hep sporcuydu ama belli ki son gördüğümden beri spor salonuyla sıkı fıkı bir ilişkileri olmuştu. Kasları inanılmaz gelişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
But First, Apocalypse [TÜRKÇE]
RomantizmBir buçuk yıl önce Brian Russell, Sarah Wells'i kısacık bir mesajla terk etmişti. Şimdiyse Brian geri döndü. Ve Sarah'nın hatırladığından çok daha ateşli görünüyordu. Sarah kendine verdiği sözü tutmakta kararlıydı: Arkasına bakmadan yoluna devam ede...