11. BÖLÜM

8 1 0
                                    


     Kayra bir süre gidişini izlediği Yavuz'un ardından kapıyı kapatarak içeri girdi. Salon penceresinin önüne gelerek geniş pervazın kenarına oturdu. Bakışları kısa bir an pencereden dışarı kaysa da alaca karanlığın çöktüğü boş bahçeden başka bir şey göremedi. Kendine itiraf etmese de Yavuz'un içeri davet edilmek için bir adım atmasını istemişti. Böylece kendini kandırmak için de bahanesi olacaktı. Ancak genç adamın son söyledikleri ve küçük öpücüğü artık bahanelere sığınmaması gerektiği ile ilgili bir uyarı gibiydi. Belki de düşünmesi için zaman tanımak adına o da eve girmek istememiş olabilirdi. Yemek kokularını duyduysa çok ayıp olmuştur adama diye düşündü. Acaba evinde yemeği var mıydı? En son dün akşam birlikte yemek yediklerinde yemeğin tamamını bitirmişlerdi. Dudaklarını büzüp omzunu silkerken kendi kendine mırıldandı. "Aman koskoca adam aç kalacak hali yok ya."

Sıkıntıyla nefesini dışarı üflerken oturduğu yerden görebildiği kadarıyla gözlerini evin içinde gezdirdi. Saatler sonra ilk kez yapayalnız olduğunu hissetti. Bedeninden bir ürperti geçince kollarını kendine dolayarak bu sessizliğin kendisi için fazla ürkütücü olduğuna karar verdi. Karnı açtı ama tek başına da yemek canı istemiyordu. 'Keşke televizyon izleyebilseydim hem ses olur hem kafam dağılırdı' diye düşündü. Eski televizyon çalışmıyor, gün içinde satın aldığı televizyon ise ancak yarın getirilecekti. Sıkıntıdan oflarken aklına laptopu geldi. Aslında babasının çalışma odasındaki evrakları gözden geçirmeyi planlamıştı ama bu kafa karışıklığı ve gerginlikle mümkün olmayacaktı. Yavuz ikisinin arasındaki hislerin gerçekliğini ima ile de olsa dile getirmişti. Kalbi, Yavuz'un yüzünü ve sözlerini hatırladıkça mutlu çırpınışlarla atarken aklı ise endişeyle dolmuştu.

Oturduğu yerden kalkıp konsolun üzerinden laptop çantasını alırken en azından bu gecelik kafasını dağıtmasının ve evdeki ürpertici sessizliğe bir son vermesinin gerektiğini düşünüyordu. Evde internet de olmadığı için daha önceden laptopuna yüklediği filmlerden birini izlemekten başka seçeneği yoktu. Romantik komedileri sevmezdi, Pınar'ın ısrarıyla izlemek zorunda kaldığı olmuştu ama sevememişti işte. O sonunu deli gibi merak edeceği, aklını kurcalayacak polisiye türünde filmleri severdi. Neyse ki laptopunda da birkaç tane mevcuttu. Üçlü kanepeye kucağında laptopuyla yerleşerek filmlerden en sevdiklerinden birini seçip izlemeye başlamasının üzerinden bir saat geçmişti ki midesi guruldadı. Kendisi pek istemese de midesi isyan ediyordu anlaşılan. Laptopunu sehpanın üzerine bırakarak mutfağa geçti. Pişirdiği yemeklerden bir tabak hazırlayıp filmini izlemeye devam ederken yiyecekti. Hazırladığı tabağı tezgahın üstüne bırakmış buzdolabından meyve suyu alacaktı ki pencerenin kenarında bir ışığın hareket ettiğini gördüğünü sandı. Daha dikkatli baktığında ise hiçbir şey yoktu. Umursamamaya çalışsa da içine bir korku girmişti bile. Aceleyle meyve suyunu bardağa doldurup kutuyu tekrar buzdolabına koydu. Cep telefonu salondaydı sanki ona ulaşırsa kendini daha güvende hissedecekti. Tezgahın üzerine bıraktığı tabağına uzanmıştı ki aniden kapının vurulmasıyla sıçrayarak elindeki bardağı yere düşürdü. Gözleri yere saçılmış kırık cam parçalarıyla sokak kapısını göremese bile mutfak kapısı arasında mekik dokurken kapıdan tekrar ses geldi. Bu kez yalnızca kapı vurulmuyor bir erkek sesi de duyuluyordu. Kendini toparlayıp seslenen kişiye odaklandığında tanıdık biri olduğunu anladı. Süleyman Efendi'ydi bu.

"Kayra Hanım iyi misiniz?" diye sesleniyordu. Kayra elini göğsüne bastırıp derin bir nefes verdikten sonra kırık camlara basmamaya dikkat ederek sokak kapısına ulaştı. Kapıyı açtığında elinde tuttuğu fenerle ve arkasında tanımadığı bir adamla karşısında Süleyman Efendi dikiliyordu.

"Ses duydum da Kayra Hanım, bir sorun yok inşallah?" derken endişeli bakıyordu adamcağız.

"Yok, merak etme Süleyman Abi. Bardak kırıldı da onu duydun herhalde. Sen ne için gelmiştin?"

SİSLİ GEÇMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin