GENÇ...

139 49 8
                                    

Eve vardığımda çok yorulmuştum. Yarın bu evde tek başıma uyumayacaktım. Çok ilginç olacaktı. Umarım onunla iyi bir şekilde anlaşabilirdim.

...

Sabahleyin alarmın sesiyle uyandım. Yataktan kalkmak çok zor geliyordu. Yorgun vücudum artık dayanamayacağını haykırıyordu sanki. Güneş daha yeni doğuyordu. Yatakta doğrulup her sabah gördüğüm ve güzelliğine doyamadığım güneşe baktım. Her gün aynı şeyi yapıyor. Bıkmadan usanmadan her gün aynı saatlerde doğup batıyor. Tıpkı benim gibi hep aynı şey... Yâda haksızlık mı yapıyorum. Ben bıkmamış mıydım Bu hayattan? Daha 14 yaşımdayken ailemi kaybetmiştim. Hayatımda en çok değer verdiklerimi annemi, babamı ben biricik ailemi kaybetmiştim. Beni hep el üstünde tutan babamı, kıyafetlerimi tek tek ütüleyip, her gün saçlarımı tarayan annemi özledim. Mutlu, neşeli, huzurlu, dertsiz, tasasız, acısız günlerimi özledim. Gözlerimi komidine çevirdim. Annem, babam onlardan geriye kalan tek şey bir kare fotoğraftı. Bir de kolyemden Başka hiçbir şeyim yoktu onlardan bana kalan... O kazada... ben o kazada hem annemi hem babamı kaybetmiştim. Bu hayatta tek kaldım o günden beri. Zorluklara göğüs germek çok yorucu olmuştu benim için. Hep güçlü gözükmek zorunda kalmak beni yormuştu. Evet yorulmuştum. Gözlerimden birkaç damla yaş çerçeveye dökülmüştü... Hayır! Hayır, ben bu değilim... Böyle olamam. Ağlarsam kaybederim.

Annemi, babamı, hayatımı küçücük bir fotoğrafa sığdırmıştım ben... Her zamanki gibi yatağımın başındaydı yerleri... Yavaşça yerine koydum çerçeveyi. Yataktan kalkıp banyoya yöneldim duş alıp üstümü giyindikten sonra Mutfağa geçip kendime her sabah ki gibi küçük bir kahvaltı hazırladım. Kahvaltımı yaptıktan sonra çantamı hazırlayıp evden çıktım.

Sabahları yürümek çok hoşuma gidiyordu. Çünkü sokaklarda daha az kişi oluyordu. İşe veya okula gitmek için acele eden, birbirlerini telaşlarından göremeyen insanlar olurdu sabahın bu saatlerinde...

 Bugün evimi paylaşacağım kişi tamamen eve yerleşiyordu. Merve iyi biri olduğunu, çabuk anlaşabileceğimi söyledi. Ama ben hayatıma birden böyle birini sokabileceğimi hiç düşünmemiştim. Onunla ya anlaşamazsam. Ya beklediğim gibi biri değilse. Ya öyleyse... Ya şöyleyse... Ya... Offf çok zor olacaktı benim için. Bir yandan yükümün azalacağını bir yandan da ya daha fazla artarsa diye düşünürken korna sesiyle irkildim. Kafamı çevirip baktığımda spor arabanın içinde şık giyinişli bir genç vardı:

—Pardon burayı biliyor musunuz?

Diye Uzattığı kâğıdı gösterdi. Kâğıda baktığımda gözlerime inanamadım. Hatta inanamayıp tekrar arabaya ve içindeki gence baktım. Çünkü kâğıtta hasan babanın kitap evinin olduğu yerin adresi yazıyordu. Böyle birisinin ne işi vardı kitap evinde...

—Buranın satılacağını duydum onun için arıyorum.

Satılmak mı? Hayır! Hasan baba bunu yapmamalısın. Buna izin veremem. Birden:

—Kusura bakmayın bilmiyorum. Dedim.

—İyi günler. Diyerek uzaklaştı. Demek hasan baba sonunda kitap evini kapatmaya karar verdi. Ama hasan Baba'nın bunu gerçekten istemediğini biliyorum. O kitap evini çok seviyor. O kitapların tozuna âşık bir adam. Bu olmamalıydı. Sonra yolumu değiştirip Hasan Baba'nın kitap evine doğru hızlı adımlarla gittim. Kapıyı açarken kapının üstündeki zillerin çıkardığı o tatlı sesle Hasan Baba yerinden kalktı.

—Oooo. Uzun zamandır gelmiyordun. Kızım. Hoş geldin.

—Hoş bulduk Hasan Baba diyerek bulunduğu masaya doğru yöneldim.

—Gel otur bakalım ne içersin.

—Sen ne içtiğini söyle ben yapayım. Daha iyi olmaz mı?

mucizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin