music is born, sorry love is born.

27 9 20
                                    


"Jungkook! Biraz ara verir misin artık saat kaç oldu kafamız şişti evladım..."

Parmaklarım arasında ileri geri telleri oynattığım penayı bırakıp annemin serzenişinden ötürü gitarı kenara koydum. Gözüm duvardaki saate iliştiğinde saat gece on biri gösteriyordu.

Gitarı alalı yaklaşık 2 hafta olmuştu. Fakat eline daha önce hiç gitar değmeyen biri olarak bir anda sanatçı gibi çalamazdım herhalde. Hala kulağa çokta estetik gelmeyen parmak egzersizleri ile uğraşıyordum ve biraz ailemle empati yapınca onlara daha fazla zulüm etmemenin mantıklı olacağına karar kıldım.

Gitarımı kılıfına yerleştirip rutin işlerimi hallettikten sonra yatağıma heyecanla ilerledim. Günün bu zamanını çok seviyordum. Kasetimden dökülen zarif melodilerle uykuya dalmak... Huzur kelimesinin faaliyete geçmiş haliydi.

Kulaklığımı takıp baş ucuma kaseti koydum ve gözlerimi kapadım. Melodinin etkisiyle ayağımı ritme kaptırırken beynimde sözler altyazı gibi geçiyordu. Müziği tüm vücudumda hissedebilmek tek ve en sevdiğim vasfım olabilirdi sanırsam.

Çok geçmedi, notalar birbirini kovalarken yorulup uykuya yenik düşmem...

Ertesi Gün:

Gece boyu dinlediğim müziğin sesini bastıran çocuk sesleri kulağıma nüfus etmeye başlayınca kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım. Evdeki herkesin uyanık olduğu gelen seslerden belliydi.

Yüzümü yıkamak için banyoya gidecekken camıma gelen taş sesi kaşlarımı daha çok çatmama sebep olmuştu.

Perdeyi araladığım anda gözüme çarpan ışıktan dolayı gözlerimi kısıp ovuşturdum ve camı açtım. Karşıda duran nakliye arabasını garipsemiştim. Daha sonrasında camıma taş atan o küçük tarla farelerine doğru baktım. "Ne oldu da camımı taciz ediyorsunuz siz?"

Hyunjin ve Yeji ellerini yanaklarına koyarak şirince gülümseyip sonrasında arkadaki nakliye aracını gösterdiler. Hyun sanki onu duymuyormuşum gibi bağırarak; "Çok yakışıklı bir abi ve yaşlı bir teyze üst katımıza taşınıyor abi gel bak!"

Tabiri gözlerimi yuvalarından çıkaracak şekle getirirken kamyonun arkasında duran kişiye ses gitmemesi için kaşlarımı çattım. "Hyun, nasıl bir tabir o öyle? Hazırlanın ayrıca, kursa gideceksiniz." İkisinden de mızmızlanma sesleri gelince umursamadan camı kapadım ve işlerimi halledip üzerimi giydim.

Kahverengi saçlarımı düzenleyip odamdan çıktım ve yemekle uğraşan annemin yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Ufak bir yan bakış almamla tatlı bir sırıtış belirdi suratımda. "Hiç bakma bana öyle Jungkook. Gece hepimiz yastıkları kemirecektik. Artık 9'dan sonra gitarı gümbür gümbür çalmak yok. Bak hem komşumuz olacak tek değiliz burada. İnsanları rahatsız etmeyelim."

Başımı sallayıp bir daha öptüm ve kesme tahtasındaki sebzelerden birini ağzıma attım. "9'dan sonra gitar yok, emredersiniz!" Göz kırpıp oturma odasına bakındım. "Yohan nerede?"

"Maçlara çalışma bahanesiyle gözümüz görmez oldu o çocuğu. Müsabakaları kaybetsin de göreyim ben onu."

Kıkırdayarak onu onaylarken ayakkabılarımı giyip anahtarlarımı cebime atmış ve evden çıkmıştım. "Hyun! Yeji! Hadi geç kalıyorsunuz." Gözlerim onları kestirdiğinde toprağın içine gömülmüşlerdi. Şaşkınca hemen yanlarına gittim kirlenen dizlerini sildim ikisininde, o sırada arkamdan geçen hafif rüzgarı hissettim.

İkisinin de dizlerini bırakıp ellerimden tutmalarını sağlarken ayağa kalkıp arkamı döndüm. Kot pantolonu, kiremit rengi deri ceketi ve sarı saçları saniyesinde ilgi odağım olmuştu. Elinde eşyalarla merdivenlerden yukarı çıkarken vücudunu seyretmeden edemiyordum. "Poposu çok güzel değil mi hyung?"

Kaşlarım biranda çatılmış ve gözlerimi Hyunjin'e çevirmiştim. "Nereden öğreniyorsun sen bunları?" Sadece omuz silktiğinde yaşlı teyze elinde poşetiyle yanımıza doğru yaklaştı. "Siz Jeon hanımın çocukları olmalısınız. Ah ne kadar da tatlısınız siz." Hissettiğim o tatlı hissiyatla gözlerimi kısarak gülümsemiş sonrasında elindeki poşeti görünce direkt elimi uzatmıştım. "Evet ama siz uğraşmayın lütfen, yukarı kadar taşıyayım ben."

Yine poşeti alacağım sırada o rüzgarı hissettim. Temmuz ayının sıcaklığında bile soğukluğu hissettiren hafif bir rüzgar. Uzandığım poşetleri direkt eline almıştı. "Sana biraz dinlen demedim mi büyükanne? Taşıyorum zaten ben."

Dediğini umursamadan yaşlı teyze koluma vurarak konuyu değiştirmişti. "Bak oğlum, bahsettiğim komşunun çocukları. Tanışın hadi." Gözleri ilk önce çocuklara sonra bana kaydığında elini uzattı. "Taehyung."

Gözlerindeki sertlik içimi titretirken aynı özgüvenle elimi uzatıp sıktım. "Jungkook," Elimi çekip ellerimi kardeşlerimin omzuna koydum. "Hyunjin ve Yeji." Yaşlı teyze ikisininde yanaklarını sıktırırken ben Taehyung'a, o da bana bakmakla meşguldü. Gidecekleri vakit yaşlı teyze kolumu tutup sessizce fısıldadı; "Torunum geceleri biraz çok ses yapar. Mazur görün olurda öyle yaparsa." Başımı sallayarak gülümsedim ve vedalaşıp ayrıldık.

Fazla konuşkan değildi sanırsam. Kendimce bir problem olmadığını içime sindirmeye çalışsam da biraz muhabbet etmek hoş olurdu..

between the symphonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin