colleague

13 5 32
                                    

yaklaşık 1 hafta sonra

"Jungkook, ikinci masanın siparişlerini al." Gelen emirle elimdeki paspası kenara bırakıp başımı sallarken emirin kimden geldiğine doğru baktım. Taehyung.

Kasanın arkasında oturmuş paraları sayarken göz ucuyla etrafa bakıyordu. Gözlerimi devirerek bir elimi belime öbür elimi de kasaya koymuştum. "Patron seni para sayman için almadı Taehyung. Ne yazık ki sende benim gibi garsonluk yapacaksın."

"Patron yokken etrafa bakacak birinin olması gerekiyor. Hadi, insanlar sana bakıyor." Gerçekten, konuşmamasından dolayı ağır başlı olgun bir insan olduğunu düşünürken son iki gündür resmen göz perdem inmişti. Gözlerimi kısarak yanından ayrılırken müşterileri rahatsız etmemek adına işlerimi hallettim.

Elimdeki bezi Taehyung'un suratına fırlattığımda kısa süreli bakışmıştık. Aniden yanıma bir adam geldiğinde gerilemiştim. "Patronunuz nerede?"

Taehyung ayaklandı. "Bir problem mi vardı?" Merakla adama bakarken bir saatine sonra arkasına bakıyordu. "Sevgilime evlenme teklifi edeceğim. Şarkı söylemesi için birilerini tutacaktı fakat kimse yok buralarda? Ne zaman gelecekler bir bilginiz var mı?"

Birbirimize bölüm bölüm bakarken ortada hiçbir şarkıcı olmamakla birlikte patron bizi haberdar etmediği için ne yapmamız gerektiğini de bilmiyorduk. "Kusura bakmayın, bir bilgimiz-"

"Patronun bahsettiği kişiler biziz. Bize bundan bahsetmedi fakat sorun yok, hemen geliriz." Gözlerim fal taşı gibi açılırken ağzım aralık Taehyung'a bakıyordum. Yüzüm ona çevrikken kaşlarımı çatarak mimiklerimle ona neden böyle bir şey yaptığını anlatmaya çalışırken o da mimikleri ile beni susturmuştu.

"Ah öyle miydi kusura bakmayın ani çıkışmış bulundum. Siz hazırsanız tam 18.20'de hazırlattığım pastayı getirin lütfen. Patronunuz dolapta beklettiğini söylemişti." İşte o zaman bir yerlerden patlak verdiğimizi anlamışcasına birbirimize baktık.

"Bu ne?" Taehyung'a kapalı kutuyu göstererek. Bir süre kutuya baktıktan sonra omuzunu silkip arkasını dönmüştü. "Kutu işte."  Gözlerimi devirdikten sonra elimle kutunun sapından sallamaya başlamıştım. "İyi de içi bir şeyle dolu," ki; demeye kalmadan kutu açılmış ve içindeki pasta yere yapışmıştı. Parmağımda sallanan patlayan kutu, o anda hareket eden tek şeydi.

"Ne yaptın sen?" Taehyung aniden arkasını dönmesiyle karşılaştığı manzara hiç iç açıcı değildi. "Ne yapıcaz ne yapıcaz? Önemli bir şey miydi ki? Patronun üzerine bir not falan bırakması gerekiyordu!"

"Boşver onu yapacak bir şey yok. Paspası getir de sil şurayı. Bende pastayı alayım." Eline bezi aniden attığında eğilmiş ve yerle temas etmeyen üst kısmında bulunan kremaya parmağımı daldırıp tadına bakmıştım. Dudağımı büzüp başımı geriye doğru sarkıttım. "Tadı da çok güzel, kesin pahalı şeylerle yapıldı bu."

Taehyung beni susturduğunda bezle pastayı almış sonrasında kalan kremayı paspasla silmiştim. Her yeri sildikten sonra biraz da olsa rahatlamıştık.

Arkaya geçtiğimizde direkt ordaki tabureye oturmuş ve bacaklarımı kendime çekip paket etmiştim kendimi. "Ne yapıcaz şimdi? Kurabiyeye mum mu dikicez?"

"Susar mısın bi? Düşünüyorum." Ayağını sallayıp bir oraya bir buraya dönerken bir yandan saatine bakıyordu. Duvardaki saate baktığımda yaklaşık 15 dakikamız olduğu anlaşılmıştı.

Birdenbire mutfaktan çıkıp gittiğinde ne olduğunu bile soramadan ayaklanıp sadece arkasından bakakalmıştım. Aniden o adamla göz göze geldiğimizde o gülümsemiş, fakat ben korkuyla geri mutfağa kaçmıştım. Kalbim deli gibi korkudan çarparken gözüm bir kenarda sabah akşam alıştırma yaptığım gitarıma gitmişti. Ona güvenerek az önce onları adama söylemişti fakat hala spesifik bir atlayış yapamamıştım gitarda. Aynı gidiyordum ortalama.

Gözüm durmadan saate giderken tırnaklarımı bırakıp elimi yiyecektim direkt. Dakikalar durmak bilmiyordu ve 5 dakikamız kalmıştı.

Korkarak mutfak kapısının yuvarlak camından girişe bakıyordum. Taehyung hala ortalarda yoktu ve beni bırakıp kaçmış olmasından da şüphelenmiyor değildim.

Son üç dakika kala birden kapı açılmasıyla korkudan oturduğum yerden düşmüştüm. Sızlanarak kalçamın üstünü ovalarken Taehyung'un elinde bir poşet vardı. 
Poşeti tezgaha koyup açtığında içindeki çikolatalı kekle bakışmıştım.

"Sanki düşürdüğüm şey buna benzemiyordu." Taehyung sert bakışlarını gönderdiğinde susmuş bir şey diyememiştim. Alnından terler akıyordu resmen.

Çikolatalı keki kesip cebinden çıkardığı yüzüğü görmemle kaşlarımı çatmıştım. "Onu nereden buldun?" İtinayla yüzüğü kekin arasına yerleştirip kestiği yerin üzerine çikolata sosu akıtıyordu. "Düşen pastanın içinden çıktı. Muhtemelen adam istediği pasta olmadığını anlayacak fakat yapacak bir şey yok. Zaten hedefi yiyeceğin içine yüzük koymaktı."

Bir şey diyemeden başımla onu onaylamıştım. Durup onu izlerken bana dönmüştü. "Gitarını al ve önlüğünü çıkart. Sıvamayalım bir de." Gerginlikten ağlayacak durumdaydım ve ayrıca gitar çalacaktım, bir aylık bile olmayan bilgimle. Sızlanarak başımı sallasam da içimden hiç gelmiyordu.

Gitarımı elime aldıktan sonra saat tam 18.20'yi gösteriyordu. Taehyung önüme geçerek mumları yaktıktan sonra mutfaktan çıkmıştık. Herkesin gözü birden bize döndüğünde herkesin bakışlarını hissetmek kendimi yiyip bitirmem için yeterli bir sebepti.

Taehyung masaya keki koyarken tedirgin bir şekilde gitarı tutuyordum. Adamın bakışları saniyesinde değişirken korkudan kalbim duracak gibiydi. "Çal." Demişti Taehyung. İçimde yumru gibi otururken kelimesi biraz ayak ucuna çıkıp kulağına sitemle konuşmuştum. "Ne çalayım acaba?"

Çaktırmadan konuşmaya çalışırken yüzünü hafifçe bana dönmüştü. "Salla bir şeyler zaten müzikten anladıkları yok." Gözlerimi kırpıştırıp bakakaldığımda adam tam konuşacakken Taehyung bir şeyler söylemeye başlamıştı. Haliyle bende kafama göre bir şeyler sallıyordum.

'Tell me what you want right now,"
"Imma give it to you girl right now."
"If you want a clear stone,"
"Will you marry me?"

"Bu nasıl bir iş lan!" Adam ayaklandığında ikimizde durmuş ve resmen gömülmüştük. Bir adım geriye çekildiğinde adamı durduran şey karşısındaki kadındı. "Gerçekten... benim için mi bütün bunlar?"

Hepimiz kadına dönerken gözleri dolu dolu olan kadın hevesle keki bıçağıyla ortadan kesmiş ve direkt pırlanta yüzüğe denk gelmişti. Hayretler içinde alıp sildikten sonra parmağına takmıştı. Adam bize doğru gelmeden kadın kalkıp adama sarılmıştı. "Evet, sormasan da evet." Herkes çifti alkışlarken Taehyung'unda benimde alnımızdan terler akıyordu. İkimizde gerim gerim gerilmiştik ve daha ne kadar batabilirdik bilmiyordum.

Kadın geri çekildiğinde adam sakinleşmişe benziyordu. Yanımıza yaklaşıp hevesle, "Hep burada çalıyor musunuz?" dedi. Gözlerim bir anda açılırken gitarı tutmayan elimi hayır anlamında sallamaya çalışsam da Taehyung direkt elimi tutmuştu. Elimi.

"Müşteri talebine göre çalıyoruz efendim," Gözlerimi bu gün kaç kez sonuna kadar açmıştım bilmiyordum fakat yine öyle olmuştu. "Fakat fiyatı biraz tuzlu oluyor, kişiye özel olduğu için." Kadına biraz yaklaşarak sessizce fısıldadığında elimi alnıma koymuş ve ovuşturmuştum. Diyecek tek bir şey yoktu.

Kadının kıkırtısı gelmişti kulağıma. "Arada gelirim böyle, bana özel isterim bir şeyler. Pahalı da olsa." Göz kırptığında bize halihazırda sinirli olan adam bir anda yumuşamış oturmuştu. İkisi güç bela alınan keki yiyip gitmişlerdi.

Kafedeki herkes gidip kapattığımızda Taehyung gün içinde yaklaşık 7 kez saymış olsa bile tekrardan sayıp yerine koymuş sonrasında ceketini alıp yanıma gelmişti. Bana biraz baktıktan sonra, "Artık ortağız herhalde, değil mi Jungkook?"

between the symphonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin