did u hear that? it was...

18 7 20
                                    

Yemekler yenmişti. Yohanla annem etrafı toplarken engin gitar bilgimi Yeji'ye aktarmaya çalışıyordum. "Burası, gitarın klavye bölümü." Kaşlarını çattı. "Bilgisayardaki gibi mi?"
Duraksayarak elleyip incelediği gitarı elinden aldım. "Bilgisayarı nereden biliyorsun sen?" Omzunu silkerek yerinden kalktı. "Sınıfımda bir çocuğun babası almış, çok zenginler abi! Daha kimsede yokken onda bilgisayar var..."

Küçük ellerini tek avcum içine alıp öbür elimle yanağından makas aldım. "Bir süre sonra da biz sana alırız. Hem daha icat edenler bile kullanmayı çözememişlerdir eminim." Aramızdaki gülüşmelerden sonra annemin sesini duymuştum, "İçecekleri atıştırmalıkları al da bahçeye çık Jungkook."

Gitarı kılıfına yerleştirip annemin tabaklara koyduklarını alıp bahçeye çıktım. Yohan elinde içeceklerle gelirken aynı şekilde onları da alıp yerleştirdim. Çok geçmeden herkes sandalyelere yerleşirken her gün olduğu gibi Yeji ve Hyunjin oyun oynuyor, bizse havadan sudan konuşuyorduk.

"Bu gitar ile ne yapacaksın Jungkook? Bak iki hafta oldu hâlâ tam çalamıyorsun." Gözlerimi kısarak iğnelercesine anneme ufak bir bakış atıp sonrasında gülerek arkama yaslandım. "Gitar iki haftada hatta iki ayda öğrenilebilecek bir şey değil. Ayrıca hayal ve heveslerim boyunca belli hedeflerim var, oldukları zaman görürsün." Aynı iğneleyici bakışı bana sonrasında Yohan'a atıp shot bardağına döktüğü sojuyu içmişti.

"Biriniz der sporcu olacağım, öbürünüz der şarkıcı olacağım. Ne yapacağım ben sizinle? İşsiz güçsüz kalınca hangi kız alacak sizi?" İkimizde gözlerimizi devirirken Yohana ufak bir bakış atıp başımı eğdim ve sessizce, "Sen böyle devam." diyerek gülmeye başladım.  Atışmalar eşliğinde ilerleyen sohbetimizi annemin bir anda yükselen sesi yarıya bölmüştü. "Jungkook! Yukarıda yeni komşularımızı neden çağırmıyoruz? İlk günden bak biz keyif yapıyoruz onlar orda olmaz şimdi."

"Annecim yorgunlardır işleri güçleri varken gelemezler." Annemin gözlerini hafif bir belirginleştirmesi ve elini ayağına doğru götürüşünden şirince gülümseyip ayaklandım ve eğildim. "Emredersiniz efendim!"

Merdivenleri çıkarak kapılarının önüne geldiğimde içimi kaplayan garip hisle bir an geri çekildim. Elim yumruk halde havada kalırken kapının aniden açılmasıyla geriledim.

Üzerindeki kiremit rengi ceketi çıkarmış olmasından dolayı krem atletiyle göz göze gelmiş, sonrasında yüzüne bakmıştım. Aldığım nefesi gerilmekten geri veremezken güç bela yumruk olan elimi indirip samimi olmaya çalışarak gülümsemiştim. "Aşağıda oturup bir şeyler içiyoruz, siz de yorgun değilseniz gelebilirsiniz."

Gerçekten ben mi dedim az önce bunu? Korku, insanı haber spikeri edasıyla konuşmayı bile sağlıyormuş.

Kaşları çatık gözlerime bakarken elimden geldiğince gülümseyip samimi olmaya çalışıyordum fakat ikili konuşmada cevap vermesi gerekiyordu. O sırada cevap vermesine gerek kalmadan teyze arkasında belirmişti.
"Ah, boncuk gözlü oğlum benim. Bir şey mi istemişiniz?"

İçimdeki gerilme biraz biraz azalırken mutlulukla başımı sallayarak elimle aşağıyı işaret etmiştim. "Yorgun değilseniz aşağıda bir şeyler içiyoruz, sizde katılın lütfen."

İsmini hala öğrenemediğim teyzenin elleri hemen torununu bulmuş kolundan çekiştirmişti. "Oğlum, neden cevap vermiyorsun çocuğa? Hadi üzerine bir şey al da inelim."

"Bu gün fazlasıyla yoruldun büyükanne. Dinlenmen gerekir."
Teyze üzerine yapışan atletten etini cimcirdiğinde gülmemek için elimi yumruk yapıp ağzıma götürmüş ve başka bir yere bakmıştım. Taehyung'un acı dolu serzenişi ile teyze bana göz kırpmış ve terliklerini giyip çıkmıştı.

"Size ne diye seslenmeliyim acaba?" Diye sordum fırsattan istifade. Her konuşmada teyze diyemezdim. "Gül teyze de bana. Ah ah, zamanında kocaman gül bahçem vardı. Her renkten. Özenle bakardım köyde onlara. Köydeki herkeste Gül Hanım derdi. Zaman işte, hiçbir şeye kalmıyor."

Başımı anladığımı belirterek salladığımda Taehyung yine ceketini giyip gelmişti. Kısacık bir bakışmanın ardından Gül teyzenin koluna girmiş, beraber aşağıya inmiştik.

Hyunjin ve Yeji ortalıkta koşuştururken Gül teyze ve annem sohbet ediyordu. Arada sırada Taehyung ve bana laf edip bizi de sohbete dahil etmeye çalışsalarda ikimizden de pek bir şey çıkacağı söylenemezdi, tek bir konuya kadar.

"Benim oğlum da gitar aldı kendisine, iki hafta mı ne oldu. Çalıyor gece gündüz. Kafa kaldırmasa da yapacak bir şey yok..." Gözlerimi kısarak anneme baktığımda gülerek kolumu sıkmıştı.

"Taehyung farklı mı sanki? Gece iki olur susmaz, sabah sekiz olur yine susmaz. Köydeyken tavuklarım vardı, parasıyla seni okutayım doktor ol dedim olmadı. Şimdi yaşı oldu 23 hala evde bangır bangır şarkı söyler."

Taehyung'a baktığımda elini alnına koymuş olanlarla ilgilenmiyormuş gibi göstermeye çalışıyordu. Hafifçe kıkırdadığımda bir anda sertçe gözlerini bana dikmişti; sustum.

Saatler birbirini devirmiş gece olmuştu. Yeji ve Hyun'u uyuttuktan sonra annemle yohan'da uyumaya karar kılmış odalarına çekilmişlerdi.

Haliyle, mesaim başlamıştı. Kısa sürede tozlanan gitarı elime alıp üzerini narince bezle silmiş ve her zamanki gibi alıştırmalarımı yapmıştım.

Biraz zaman geçtikten sonra zor bela fingerstyle bir şeyler çalmaya çalışırken bir ses ilişmişti kulaklarıma, o kalın ses.

Halihazırda kalın olan sesini biraz daha kalınlaştırarak sesini çıkarması, büyülenmeme neden oluyordu. Çok teknik değildi, arada detone oluşunu duyuyordum. Fakat ses tınısının hoşluğu tüm hatalarını gizliyor gibiydi. Gittikçe sesini yükseltmesiyle kalbimden geçtiği gibi bende çalmaya başladım.

Çok bir bilgim yoktu, fakat bazı sesi do gibi geliyordu bazıları ise sol. Bende eşlik etmek için sesine uygun basıyordum klavyede notalara...

between the symphonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin