iki erkeğin aşkını ele almaktadır.
smut bulunmaktadır.
argo, küfür, şiddet ve cinsellik içermektedir.
hiçbir din ve ya inanışa saygısızlık ve ya kötüleme yoktur.
olaylar ve ya kişiler kesinlikle gerçek değildir.
olağanüstü olaylar bulunmaktadır.
:::...
° merhabalar sevgili gönül dostları Uzun zaman oldu ve çok meşgulüm. Ayrıca ilham tıkanması yaşıyorum ama yine de sizi bölümsüz bırakmak istemedim.
İyi okumalar dilerim boynuzlu meleklerimm
######################################
Günümüz
Crowley siyah arabasını kitapçının önüne park etti hızlı bir şekilde. Kırmızı şarap şişeleri ve kruvasan dolu poşeti alarak sarsak ve seri adımlarla ilerledi eski ama huzurlu yere.
İçeri girdiğinde burnuna dolan yosun ve yağmur sonrası toprak kokusunun yanında biraz da eski kitapların kokusu vardı, işte bu huzurun kokusu idi. Huzur sadece bir koku ile de olabilirdi eski ama tanıdık bir koku ile.
Rahatlamış bir şekilde derin nefes aldı iblis ve arka tarafa ilerledi, kitapların arasından geçerken artık biraz olsun duyabiliyordu birşeylere uğraşan meleğin mırıldandığı şarkıyı.
Yavaşça arkasından ilerledi ve omzuna öpücük kondurdu. Aziraphale bir anda gerçekleşen temasla irkilerek ona baktı, şaşkınlıkla araladığı minik tombul dudaklarını yaladı akabinde.
"Crowley, bugün geleceğini söylemiştin." Crowley gülümsedi ve poşeti masanın üzerine bırakarak eski koltuklardan birine oturup iyice yayıldı.
"Sadece Fransa'ya uğramam gerekti ve dönüşte bunları aldım senin için ayrıca..." daldı bir süre kızıl saçlı. Bu nasıl söylenirdi ki? Asırlardır üzerinde yaşadığımız dünya yok olacak. Hiç kolay olmayacaktı çünkü melek çok duygusaldı.
"Ayrıca seni özledim ve konuşmam gereken önemli bir şey var." Aziraphale merakla yaklaştı iblise ve kucağına yerleşirken konuştu. "Neymiş bu önemli şey?"
Crowley kucağında rahatça salınan tombul bedenin beline doladı kolunu ve boynuna öpücükler kondurdu. Bu yaptığı karşısında kıkırdayan beyaz adamın yumuşak sesiyle biraz daha rahatlamıştı.
"Hmm... çok güzel kokuyorsun meleğim. Önce sana aldığım içi dolgulu kruvasanları ye sonra konuşuruz."
Aziraphale heyecanla yerinden kalktı ve iblisin dudağına öpücük kondurup masayı yemek için uygun hale getirdi.
İkili bir süre sessizce yemek yedi. Daha doğrusu melek kruvasanları afiyetle yerken onun bu tatlı halini izleyerek şararbını içti Crowley.
Her zaman böyle olurdu, melek yemeğine aşık aşık bakar ve afiyetle yerdi. Crowley ise meleğe aşık aşık bakar ve şarabını içerdi.
Daha sonra yavaşça doğruldu yerinden. Hafif bir öksürükle meleğin dikkatini çekti. " Aziraphale... ben Fransa'ya gittim çünkü... şeytanın çocuğu dünyaya indi ve ailesine teslim etmeleri için ajanlarıma verdim. Özür dilerim sana söylemeliydim ama bir anda gerçekleşti ve aşağıdan ziyaretçiler geldi bu yüzden biraz diken üstündeydim."
Sona doğru hızlanan heyecanlı konuşmasının bitmesiyle derin bir nefes aldı ve ona şok olmuş bir şekilde bakan meleğe baktı korkuyla.
Aziraphale bir süre sessizce yemeğini izledi. Donup kalmış gibiydi ve bu dakikalarca devam etti. Crowley ise sadece endişe ile izliyordu açık mavi gözleri.
Sonunda yılan gözlüye döndü Aziraphale, açık mavi gözleri dolmuştu ve küçük pembe dudakları büzülmüştü.
Dayanamadı ve kollarını sıkıca sardı iblise. Kafasını iblisin boynuna gömmüş ağlarken Crowley onun sırtını ve pamuk tarlasını andıran saçlarını okşadı.
"Melek... meleğim, lütfen ağlama."
Aziraphale sessiz hıçkırıklarının arasında konuştu." Ben...hıck. Burada seninle çok fazla anımız var kendimi buna hazır hissetmiyorum."
Crowley acıyla yutkundu. "Bende hazır hissetmiyorum ama eminim ki bir çaresini bulabiliriz değil mi?"
Aziraphale heyecanla kafasını iblisin boynundan çıkarttı." Gerçekten mi?"
"Elbette ama lütfen artık ağlama çünkü canım yanıyor."
